Yeni Şafak gazetesi Ankara Temsilcisi Abdulkadir Selvi, 17 Aralık operasyonları kapsamında yolsuzlukla suçlanan dört eski bakan için bugün Yüce Divan'da verilecek kararın AKP'ye etki edecek yönünü ele aldı. AKP'nin, "Seçim kampanyası sırasında Yüce Divan’la görüntü vermeyelim. 4 Bakanımız'ı Yüce Divan’a göndermeyelim. Ama eş zamanlı olarak yolsuzlukla mücadele adına şeffaflaşma paketi çıkaralım” başlıkları altında bir tercih yapacağını dile getiren Selvi, "AK Parti elbette ki, bu konuda bir sınavdan ve bir anlamda siyasetin sırat köprüsünden geçiyor. Bu tür kırılma anlarında verilecek olan doğru kararlar, partilerin siyasetteki geleceklerini ve siyasi ömürlerini de tayin ediyor" ifadelerini kullandı.
Selvi'nin Yeni Şafak'ta "AK Parti’de Yüce Divan’a üç farklı yaklaşım" başlığıyla yayımlanan (22 Aralık 2014) yazısı şöyle:
Yüce Divan’da ilk olarak İsmail Özdağlar’ı takip etmiştim.
Anayasa Mahkemesi’nin Selanik Sokak’taki yerinde. Duruşmaya verilen arada Özdağlar’la sohbet ederdik. Benim asıl dikkatimi Anayasa Mahkemesi’nin karşısındaki camın önünde oturan beyaz saçlı kadın çekerdi.
Temiz bir yüzü bembeyaz saçları vardı.
Anayasa Mahkemesi’nin korumaları ona çok saygı gösterirdi. Kışın soğuk gecelerde onlara çay yaptığı ya da sıcak çorba getirdiği olurmuş.
Zamanla ak saçlı kadının Bülent Ecevit’in annesi ressam Nazlı Hanım olduğunu öğrenmiştim.
Ecevit o sırada siyaseten yasaklıydı.
Hüsamettin Özkan’la, Mesut Yılmaz’ın Yüce Divan’daki ilk günlerini de takip etmiştim.
“Başbakan’dan sorumlu başbakan yardımcısı”y- dı Hüsamettin Özkan. Siyaseten o denli güçlüydü. Öyleydi ki bir grup asker Ecevit’i tasfiye edip, Hüsamettin Özkan’ı Başbakan yapmak istemişti.
Zaten Ecevit’le aralarına o olaydan sonra kara kedi girdi.
Birçok insanın milletvekili, bakan olmasına neden olmuştu.
Ancak Yüce Divan’da olduğu gün yanında bir avuç yakın dostu kalmıştı.
Mesut Yılmaz’ı ANAP’lılar yalnız bırakmamıştı. Ama Yüce Divan’dan sonra bağımsız milletvekili olarak döndüğü Meclis’te kapıda birkaç dostu karşılamıştı.
17 Aralık operasyonu kapsamında 4 Bakan'ın Yüce Divan’a sevk edilip edilmemesi açısından bugün önemli bir gün.
Ama asıl karar bugün verilmeyecek.
Kritik oylama Genel Kurul’da yapılacak. Anayasa gereği gizli olacak ve grup kararı alınamayacak. Ayrıca salt çoğunlukla karar verilecek. 276 sayısı aranacak.
Yüce Divan oylaması tarihi karar anlarından biri olacak.
Oylama günü yaklaştığında nabız tutmak daha kolay olacak. Bu aşamada ise üç ayrı eğilim söz konusu.
1- Şimdiye kadar 17-25 Aralık’ın bir darbe girişimi olduğunu savunduk. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Başbakan Davutoğlu da 17-25 Aralık için AK Parti iktidarına yönelik darbe girişimi olarak nitelendirdi. Yolsuzluk iddialarının bunun ambalajı olduğunu söyledik. Darbe girişimine meşruiyet kazandırmak için paralel yapı tarafından kurulan bir kumpas olduğunu iddia ettik.
Ayrıca 17 Aralık’la ilgili yargılama da önemli bir gelişme yaşandı. Mahkeme 17 Aralık hakkında, “Usulüne uygun delil toplanmadığı, suçun unsurlarının oluşmadığı ve örgüte rastlanmadığı” gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi. Takipsizlik kararına yapılan itiraz reddedildi. Böylece iddiaların hukuki dayanağı olmadığı ortaya çıktı. Yargının suçlu bulmadığı bir davada biz 4 Bakan arkadaşımızı neden suçlu olmadıklarını ispat etmek üzere Yüce Divan’a sevk edelim?
2- 4 Bakan soruşturma komisyonunda yaptıkları açıklamalarla bizi tam olarak ikna edemediler. Bu ilişki trafiği normal bir ilişki ağını yansıtmıyor. Biz üç Y dedik. Yoksullukla, Yasaklarla bir de Yolsuzlukla mücadele için yola çıktık. “Hırsızlık yapan kızım Fatıma dahi olsa...” diyen bir inanç sisteminden geliyoruz. Hareketimizin adı, ”Erdemliler hareketi” şimdi inançlarımıza ve ilkelerimize karşı bir sınav veriyoruz. Kimseyi peşinen suçlu ilan edemeyiz. Ama aklayamayız da. Meclis’te çoğunluk oylarımıza dayalı olarak aklarsak bu siyaseten peşimizi bırakmaz. Yüce Divan’a sevk edelim, orada aklansın gelsinler. Böylece hem biz vicdanen rahat ederiz hem de onlar topluma karşı, ”Bize kumpas kurulmuştu. Yüce Divan’da aklandık ve geldik” diyebilirler.
Bunlar az çok tahmin edilebilen iki ana duruşu yansıtıyor.
Bir de “Üçüncü Yol” var.
Seçim takvimi dikkate alınarak oluşturulmuş alternatif bir yol.
3- “Seçimlere kısa bir süre kaldı. Yüce Divan yargılaması seçim kampanyası dönemine denk gelir. Seçim döneminde 4 Bakan'ın Yüce Divan’da yargılanması görüntümüzü bozar. Seçimlere uzun bir süre olsaydı, Yüce Divan sonuçlanır ve siyaseten biz bunu anlatabilirdik. Ancak seçimlere çok az bir zaman kaldı. Sonucu ne olursa olsun Yüce Divan görüntüsü seçim meydanlarında aleyhimize olur. Ayrıca Yüce Divan yargılamalarının ilk başlarında Haşim Kılıç’ın başkanlık yapması mümkündür. Haşim Kılıç’ın tavrı ortada.
Seçim kampanyası sırasında Yüce Divan’la görüntü vermeyelim. 4 Bakanımız'ı Yüce Divan’a göndermeyelim. Ama eş zamanlı olarak yolsuzlukla mücadele adına şeffaflaşma paketi çıkaralım”
AK Parti şimdi bu üç seçenek arasından birini tercih edecek. Tabii Genel Kurul’daki oylama gerçekleşip bir sonuç ortaya çıkmadan, şimdiden siyasete yansımasını değerlendirmek mümkün olmayacak.
Şurası bir gerçek ki, Yüce Divan konusunda AK Parti zor bir karar anında.
İsmail Özdağlar hakkındaki iddia kendisine ilk iletildiğinde Özal, Adnan Kahveci’yi görevlendirip, Özdağlar’ı kendi eliyle Yüce Divan’a sevk etmişti. O zaman halkımız bu tavrından dolayı alkışlamış, “Özal yolsuzluklar konusunda çok hassas. Kendi bakanını dahi kulağından tuttuğu gibi Yüce Divan’a sevk etti” demişti. Daha sonra ise aynı hassasiyet gösterilmediği için ANAP yolsuzluklar konusunda içten içe çürüyen bir parti konumuna düştü.
AK Parti elbette ki, bu konuda bir sınavdan ve bir anlamda siyasetin sırat köprüsünden geçiyor. Bu tür kırılma anlarında verilecek olan doğru kararlar, partilerin siyasetteki geleceklerini ve siyasi ömürlerini de tayin ediyor.