Hem seçim sonuçları hem de oy tartışmaları nedeniyle 31 Mart seçimleri sonrasında Ekrem İmamoğlu ismi öne çıktı. İmamoğlu'nun siyasi çizgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kucaklayıcı dil siyasette önemli ve anlamlıdır. Farklılıklara saygı duyarak siyaset yapmak tüm ülkeye kazandırır, toplumun tamamı bundan fayda görür. Ancak bunu sözde yapmak yetmez, pratikte de gerçekleştirmek gerekir.
Sayın İmamoğlu'nun kutuplaştıran, ötekileştiren baskılara, şantajlara boyun eğmeden demokrasi içerisinde birlik siyasetinde ısrarcı olmasını diliyorum. Bu çerçevede başarılı olmasını temenni ederim.
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Doğu ve Güneydoğu'da oylarını yükseltmesini, özellikle de ilçe bazında önemli bir yükseliş sağlamasını nasıl yorumluyorsunuz?
Yerel seçimlerin dinamikleri genel seçimlerden farklı olabiliyor. AKP birçok yerde taşıma güvenlik personeli veya tehditlerle oyunu artırırken bazı yerlerde de HDP'nin hatalarından yararlanmış olabilir.
Devletin tüm gücünü seçimler için sınırsızca ve hukuksuzca kullanan bir devlet partisine karşı seçim kazanabilmek sanıldığı kadar kolay olmuyor. Sanki adil ve eşit bir seçim yarışı varmış gibi değerlendirmek doğru olmaz.
HDP'li yetkililer bölgede kimi yerlerde oyların düşmesinin "devletin baskı politikalarından kaynaklandığını' öne sürdü. Sizce bu sonucun temel nedeni nedir? HDP'nin eksikleri olduğunu düşünüyor musunuz?
AKP'nin baskısı açıktı zaten, gizleme gereği bile duymadılar. Az önce belirttiğim gibi demokratik bir seçim ortamı yoktu. Bizler dahil beş binden fazla HDP yöneticisi ve üyesi hapishanelere atılmışken bu seçimler yapıldı, bunu da göz ardı etmemek lazım.
Ama HDP'nin de eksikleri mutlaka olmuştur. Partimiz bunu büyük bir özgüvenle ortaya koyuyor, koyacaktır ve gereken dersleri çıkarıp tedbirlerini de özeleştiri çerçevesinde alacaktır mutlaka.
'Hendek savaşları' diye anılan sürecin seçim sonuçlarında HDP'ye olumsuz etkisi olduğuna dair yorumlar yapılıyor. Bu yorumlara katılıyor musunuz?
Sokağa çıkma yasaklarında hükümet eliyle ve talimatıyla yapılan hukuksuz yıkımların, katliamların sorumlusunun da, hendek ve barikatın sorumlusunun da HDP olmadığını halk biliyor. Zaten bu yerlerde oy düşüşü yaşanmamıştır.
Halkımız neyin ne olduğunun farkındadır. Fakat o döneme dair birçok hukuksuzluk ve trajik gerçekler geniş kamuoyunca henüz bilmiyor. Daha çok da HDP seçmenleri ve oralarda yaşayan Kürtler bunun farkında.
Bu nedenle yerel seçimlerde seçmenler HDP'yi bundan sorumlu tutmamıştır, AKP'nin asıl sorumlu olduğunun farkındadır.
HDP'nin daha önce elinde tuttuğu belediyelerde iyi yerel yönetim modelleri yaratamadığına dair eleştiriler var. Bu eleştirilere katılıyor musunuz?
Bu eleştirilerde haklılık payı var. Teoride en iyi modele sahip olan HDP'dir ama bunu pratikleştirmede aynı başarı ortaya konulamamıştır halen. Ancak en dürüst, en şeffaf belediyeler yine de HDP belediyeleridir.
Henüz model ortaya konulamamış olsa da fedakarca ve samimiyetle halk belediyeciliği konusunda mesafe kat ediyor arkadaşlarımız.
HDP'nin bazı yerellerde en uygun adayları belirlemediğine dair de eleştiriler var...
Her yerde ön seçim yapılabilseydi bu tür tartışmalar olmazdı. Neden her yerde yapılmadığını tam olarak bilemiyorum. Belki koşulları yaratılamadı.
Ama bundan sonra hiçbir mazerete sığınmadan tüm adaylarımızın ön seçimle belirlenmesinin altyapısını oluşturmak mecburiyetindeyiz. Emimin HDP bu yönlü eleştirileri ciddiyetle ele alacaktır.
HDP milletvekili Leyla Güven ve yüzlerce kişinin açlık grevi sürüyor. Bu eyleme desteğiniz sürüyor mu? Sizce bu eylemler sonlanmalı mı?
Açlık grevi eylemine değil ama taleplerine desteğim sürüyor elbette. Sayın Öcalan'la görüşülmesini, tecridin kaldırılmasını istemek barış için yapılmış bir girişimdir aynı zamanda.
Ben açlık grevcilerin eylemlerinin sürdürmesini bekleyemem, isteyemem bu ahlaki olmaz. Ama bitirmeleri için baskı da yapamam bu da sonuç alıcı olmaz. Taleplerinin gerçekleşmesi yoluyla bir an önce eylemlerini bitirmelerini istemek ve bunun için çaba sarf etmek daha gerçekçidir.
Bir an önce ve başkaca da bir ölüm olmadan seslerinin, taleplerinin duyulmasını, açlık grevi eyleminin bu vesileyle hemen son bulmasını tüm kalbimle istiyorum.
Seçimlerin ardından sizin de aktif siyaset döneminizde görevde olan Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu'ndan iktidara yönelik yapılan eleştiriler arttı. Kendilerinin bu eleştirel tutumlarını nasıl yorumluyorsunuz?
Sayın Gül uzun süre cumhurbaşkanlığı yaptı. Ben de o sıralarda partimin eş başkanlarındandım. Birçok konuda düşüncemiz uyuşmasa da diyaloga açık uyumlu tarzıyla, kendi yetkilerini ve sınırlarını dikkate alan tutumuyla saygın bir yönetim anlayışı vardı.
Kendi beyanlarına göre aktif siyasette yer almayı düşünmüyormuş. Ama ülkedeki dehşet boyutlarına ulaşan hukuksuzluklara karşı daha açık bir tutum sergilemesinin Türkiye demokrasisinin hayrına olacağı kanaatindeyim.
Sayın Davutoğlu ise bugün ülke içinde ve Suriye'de yaşanan birçok facianın mimarlarındandır.
Siyasete aktif olarak dahil olur mu olmaz mı kendi bileceği iştir. Ama işe samimi özeleştiri ve özürle başlamak yerine akıl dağıtmakla başlarsa kimsenin o sicili bozuk aklı alacağını sanmıyorum. Sayın Davutoğlu'nun eleştirmeye değil özeleştiri vermeye daha yakın olması gerekir.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na Çubuk'ta yapılan saldırıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir burun sürtme, ölümü gösterip sıtmaya razı etme, bedel ödetme operasyonu olduğu aşikar. Bu türden linç eylemleri devlet içinden göz yumma, destek olma gibi yaklaşımlar olmadan gerçekleştirilemez. Kimse kimseyi kandırmasın açık bir tehdit operasyonudur.
Ancak toplumdaki fay hatlarını tetikleme potansiyeli de taşıyan tehlikeli adımlardır bunlar. Kimsenin bu türden provokasyonlara alet olmaması, galeyana gelerek kirli amaçlara hizmet etmemesi gerekir.
Geçtiğimiz günlerde Hakkari'de yaşanan çatışmayı ve gerçekleşen ölümleri nasıl yorumluyorsunuz?
Şiddeti, silahı biz hiçbir zaman yöntem olarak benimsemedik, desteklemedik, doğru bulmadık.
40 yıla yaklaşan ve büyük acılara sebep olan silahlı çatışmaların, operasyonların veya silahlı eylemlerin nihai olarak son bulması için de defalarca barış girişimlerinde bulunduk.
Hakkari'de yaşanan saldırı sonrasında 4 askerin yaşamını yitirmiş olmasından elbette büyük bir üzüntü duyuyorum, şiddeti asla kabul etmiyor, onaylamıyorum. Askerlerin ailelerine taziyelerimi, başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Toplumun bir kısmının yalan propagandalar nedeniyle bize karşı önyargılı olduğunu ve suçlayıcı bir tutum sergilediklerini de biliyorum ama herkes şundan emin olsun ki evlatlarımız, kardeşlerimiz yaşamını yitirmesin diye bizler barış için çok çalıştık, samimiyetle ve fedakarca çalıştık. Maalesef başaramadık, bundan dolayı da çok üzgünüm.
Şimdi 2,5 yıldır suçsuz yere hapisteyiz ama 'barış, barış, barış' demekten de asla vazgeçmedik.