DW: Mülteci krizine çözüm arayışları çerçevesinde Türkiye ile AB arasında bir eylem planı müzakere ediliyor. AB Türkiye’ye 3 milyar euro yardım yapılmasına sıcak bakıyor. Ancak bu plan Almanya’da Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetine ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a seçim yardımı olduğu gerekçesiyle eleştirildi. Siz bu eleştirilere katılıyor musunuz?
Nick: Zor bir durumla karşı karşıya olunduğunda karşılıklı konuşulmasının yerinde ve doğru olduğunu düşünüyorum. Bundan bağımsız olarak, Türkiye’nin iç politikasına ilişkin gelişmeleri; azınlıklara yönelik tutumu, basın ve ifade özgürlüğüne ilişkin durumu, dikkat ve kaygı ile izliyoruz. Kanımca, Türkiye ve Türk toplumu ile uzun vadeli ve kalıcı bir ilişki kurmada çıkarımız olduğunu başka şeylerle karıştırmamak gerekiyor. Bizim Türk iç politikasındaki sürece dâhil olarak, taraf tutma niyetimiz yok. Aksine parlamento seçimlerinin özgür, eşit ve gizlilik ilkesine uyularak ülkenin her bölgesinde şeffaf bir şekilde yapılmasında ve seçim sonucunda da demokratik ve meşru bir hükümetin kurulmasında yarar görüyoruz. Çünkü ancak bu temelde Türkiye ile her alanda işbirliğini yoğunlaştırabiliriz.
DW: Türkiye’nin iç siyasetine ilişkin gelişmeleri dikkat ve kaygı ile izlediğinizi söylediniz. Bu çerçevede, seçimler öncesinde Türkiye’deki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nick: Geçen yıllar içinde Türkiye’de kutuplaşmanın arttığını gözlemledik. Türkiye’ye yaptığım ziyaretlerde, son olarak da Nisan ayında Ankara’da durumun nasıl ciddileştiğini gördüm. Elbette Haziran ayında yapılan seçimlerin sonuçlarını Türkiye’deki demokratik olgunluğun bir ifadesi olarak memnuniyetle karşılamış ve olumlu değerlendirmiştik. Ancak o zaman da, bu sonuçlar karşısında bütün tarafların sorumlu davranması gerektiğine dikkati çekmiştim. Bugün bulunduğumuz koşullarda, seçim sonuçlarının Haziran ayından pek farklı olmayacağına inanıyorum. Bu durumda da, bütün tarafların şiddet ve iç politikadaki anlaşmazlıkların giderilmesi için sorumlu bir şekilde işbirliği yapması gerektiği kanısındayım.
DW: Türkiye'deki basın ve ifade özgürlüğüne ilişkin durumu da yakından takip ettiğinizi söylediniz. Hükümete muhalif olan İpek-Koza Medya Grubu’nun merkezine bugün polis tarafından bir baskın düzenlendi. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nick: Elbette, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleyi kınıyoruz. Geçen haftalarda da, Hürriyet’e yönelik saldırılar düzenlenmişti. Türkiye’de demokratik sürecin engellenmeksizin ve şiddete maruz kalmaksızın devam etmesinde büyük yarar görüyoruz. Bu ayrıca Türk toplumunda iç huzurun sağlanması için temel koşullardan biri. Bu açıdan bakıldığında bu gelişme kaygı verici. Kuşkusuz bu durum, Türkiye ile AB arasındaki yakınlaşma sürecinde de önemli bir rol oynayacak.
DW: Sizin de belirttiğiniz gibi, yapılan son kamuoyu yoklamalarına göre 1 Kasım seçimlerinden sonra alınacak sonuç, Haziran ayındaki sonuçlardan pek farklı olmayacak. Bu durumda seçimlerden beklentiniz nasıl?
Nick: Türkiye'deki siyasi partilerin dinî, ideolojik ve etnik çizgilerle birbirinden ayrılması durumu kolaylaştırmıyor. Sünniler Alevilere, laikler dindarlara, Kürtler Türk milliyetçilere karşı… Geçen aylarda gördüğümüz gibi, bu durum koalisyon kurulması için uygun koşulları yaratmıyor. Biz elbette Türkiye’nin iç siyasetine karışmak istemiyoruz ama yaptığımız görüşmelerde, kurduğumuz ilişkilerde partiler arasında işbirliğinin gerekliliğini anlatmaya çalışabiliriz. Toplumsal bölünmeyi derinleştirmek ve şiddetlendirmek kimsenin yararına olmaz. Bu açıdan bakıldığında siyasi partilerin birbirlerine yaklaşması gerekiyor. Ancak kararın sonunda Türkiye’de bundan sorumlu olanlar tarafından verilmesi lâzım.
DW: Bu çerçevede Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan beklentiniz nedir?
Nick: Elbette temel beklentimiz, demokratik seçim sonuçlarının kabul edilmesi ve sonrasında parlamentodaki güçlerin hükümet kurabilmesi için gereken çabanın gösterilmesi. Cumhurbaşkanı sonuçları beğenene kadar yılda iki kere seçimlerin tekrarlanması bir seçenek olamaz.
Dr. Andreas Nick Alman Meclisi Dışişleri Komisyonu‘nda CDU/CSU Grubu’nun Türkiye raportörlüğü görevini yürütüyor.