Almanya’nın eski sosyal demokrat başbakanı Gerhard Schröder’in geçen hafta Habertürk Gazetesi’nden Hakan Özenen’e verdiği mülakatta CHP’ye yönelik eleştirileri, yeni parti programı yazımı ve kurultay hazırlığındaki anamuhalefet partisinde oldukça yankı buldu. 12 Haziran seçimlerinde hayal kırıklığına uğrayan ve kongre sürecinde sert tartışmaların yaşandığı CHP’de, yapısal bir değişime gidiliyor. Parti meclisi daralırken, yeni parti programı da kaleme alınıyor.
12 Haziran seçimleri öncesi kaleme alınan “Demokratikleşme Raporu”nda imzası bulunan Dr. Mehmet Karlı, CHP’nin Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu’nda önemli çalışmalara imza atıyor. Yeni parti programına da emek veren bir bilimadamı. Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi. Oxford Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora derecelerini alıyor. Anamuhalefet partisinin yeni politikalarında aktif olarak yer alan Dr. Karlı eleştirilerin odağındaki CHP’yi ve partinin geleceğini HaberTürk'ten Kutlu Esendemir'e anlattı:
- Schröder’in, “Türkiye’deki sosyal demokratların ve CHP’nin giderek daha sağa kayıp milliyetçi eğilimler gösterdiğini gözlüyorum” eleştirisi sizin için nasıl açıklanabilir?
Sayın Schröder belli ki şansölyeliği bıraktıktan sonra Türkiye’yi yakından takip edememiş. Aile sigortası gibi önemli bir paylaşım projesiyle ortaya çıkan, eğitimde oluşturduğu tüm politikaların merkezine dezavantajlı ailelerden gelen çocuklar için fırsat eşitliğini koyan bir parti mi sağa kayıyor? Yoksa seçim barajı düşsün diye, tutuklu öğrenciler, akademisyenler, gazeteciler özgür bırakılsın diye, basın özgürlüğüne, ifade özgürlüğüne her daim riayet edilsin diye mücadele eden bir parti mi sağa kayıyor? Bu değişimi bir dönemler bizi en sert şekilde eleştiren The Economist dahi görmüşken, Sayın Schröder’in görememiş olması üzücü tabii.
- Sizce Schröder’in göremediği, “sosyal demokratların gerçek problemi” ne?
Problemdense güçlük demeyi tercih ederim. Sosyal demokrasi dünyanın her yerinde zor zanaat. Bizler muhafazakâr, statükocu siyasetçiler gibi gücümüzü mevcut çıkar gruplarından devşirmeyiz. Bizler, siyaseti temelde bir koltuk mücadelesi ve destekçilerimiz için bir kâr maksimizasyonu aracı olarak da göremeyiz. Bizim için siyaset bir değişim, dönüşüm projesi. Bu Ecevit için de böyleydi, Sayın Erdal İnönü için de böyle. Bu Willy Brandt için de böyleydi, Olof Palme için de, Lula da Silva için de.
- Özellikle Erdoğan hükümetinin askerin gücünü kısıtlamasına ilişkin yaptıkları göz ardı edilebilir mi?
“İç Hizmet Kanunu 35. Madde değişsin” diyen, “Genelkurmay Başkanı Milli Savunma Bakanı’na bağlansın” diyen, yine “Genelkurmay Başkanı her sene Meclis’e gelip hesap versin” diyen CHP’dir. Sivilleşmeyi, “militarizm anlayışını temsil eden tüm kurumsal düzenlemelerle ve zihniyetlerle mücadele” diye tanımlayan ve bu yönde politikalar geliştiren yine CHP. AKP ise sivilleşmeyi tamamen savcılara, mahkemelere ihale ederek topu taca atmaktadır. Neden taca at maktadır? Çünkü sivilleşme sadece darbe girişimlerinin yargılanmasıyla sınırlandırılmayacak kadar geniş bir konu. İkincisi, yargılamaların yapılış şekli de sivilleşme sürecine zarar vermekte.
- Neden?
Çünkü sağlıksız yapılan, işin içine sıhhati şüpheli bir sürü delilin, bir sürü hak ihlalinin girdiği yargılamalar Türkiye’de sivilleşme konusunda bir toplumsal mutabakat oluşmasına zarar veriyor. Bu hatalar sivilleşme sürecini lekeliyor. Bizim itirazımız bu sürecin lekelenmesinedir. Bizim itirazımız, bazı CHP ezberini hâlâ bozamamış arkadaşların bize zorla yapıştırmaya çalıştıkları gibi yargılamaların kendisine değil. CHP, amasız, fakatsız, tüm darbelerle yüzleşilmesini destekliyor.
- Schöder, “AK Parti Türkiye’de reformlar gerçekleştirerek hem ulusal, hem de uluslararası yatırımcıların güvenini kazandı” diyor.
Bu konuda kendisi hem haklı hem de haksız. Haklı; çünkü hiçbir yatırımcı, bu hükümet kadar işçi hakları karşıtı, işçi sağlık ve güvenliği konusunda vurdumduymaz, kâr artırmak için emekçinin her türlü riske atılmasına göz yuman bir başka hükümet bulamaz. Haksız; çünkü Dünya Bankası verilerine göre yatırım ortamı açısından Türkiye hâlâ 77. sırada. AKP, yatırım ortamının iyileşmesi için hiç bir kalıcı adım atmayarak, Türkiye’yi borçla büyümeye, sıcak parayla büyümeye zorluyor. AKP’nin bu vizyonsuz duruşu, yol açtığı rekor cari açıkla birlikte Türkiye ekonomisi için büyük bir kırılganlık yaratıyor.
- CHP Lideri Kılıçdaroğlu, sol kesimlerden de eleştiriler almaya başladı. Kimileri de, Kılıçdaroğlu’nu yetersiz buluyor.
Bu eleştiriye katılmam imkânsız. Zannediyorum bu eleştirilere yol açan Sayın Kılıçdaroğlu’nun demokratik yönetim tarzı. Kılıçdaroğlu, birçok anlamda Türkiye’nin alışık olmadığı bir lider portresi çiziyor. O bağırmıyor. O çevresindekileri dinliyor. Farklı görüşlerin olmasına sadece tahammül etmiyor, hatta bundan mutlu da oluyor. Bu tarz bir lidere alışık olmayan bazı yurttaşlarımız bunu zafiyet olarak görüyorsa, bu tarz yönetimin aslında demokrasinin gereği olduğunu halkımıza anlatmak da bizim görevimizdir.
'Kürt sorunu özgürlükçü demokrasiyle çözülür'
- Parti programını da kaleme alan ekiptensiniz. Yeni programda en önemli değişiklikler ne olacak?
Parti programımızı da güncelleyeceğiz. Daha rahat anlaşılır, parti örgütümüzce daha rahat kullanılabilir bir hale getireceğiz. Ama hepsinden önemlisi şu: Programı ne ben ne de bir başka uzman kaleme alacak. Program tüm örgüt tarafından yazılacak. Bizler ancak örgütün, partililerimizin taleplerinin raportörü olacağız. Parti yönetimimiz bu konuda çok kararlı. Yeni program tüm ilçelerde, tüm beldelerde tartışılacak. Hatta sadece partililerimizin değil, geniş toplum kesimlerinin görüşleri alınacak. Bakınız biz yeni Anayasa süreci için hep bir konunun altını çizdik: Demokratik anayasa, demokratik süreçlerle yapılan anayasadır. İşte partimizin anayasası gibi bir anlam yükleyebileceğimiz programı hazırlarken aynen bu anlayışı hayata geçireceğiz.
- Mesela, nükleer enerji konusunda CHP’nin tavrı ne olacak?
Biz mevcut nükleer santral anlaşmasının şeffaf olmayan bir süreçle yapılmış olmasından büyük rahatsızlık duyuyoruz. Hepimizin hayatını ilgilendiren böyle bir konu azami şeffaf olmalıyken, azami oranda kamuoyunda güvenliği tartışılmalıyken biz de hiçbir şekilde bu böyle olmamıştır. Bizse bunun tam tersini vaat ediyoruz. Tamamen şeffaf yürütülecek bir süreç sonrası halkın kendi kararını bir referandumla vermesi gerektiğini düşünüyoruz.
- Ya Kürt sorununun çözümü konusunda stratejiniz ne?
Biz sorunun silahla çözülemeyeceğine inandığımızı açıkça dile getirdik. Konuşmanın verimli olması için de TBMM’de Akil Adamlar Heyeti önerisi yaptık. Onunla da yetinmedik, “Kürt sorunu herkes için eşit yurttaşlık ve özgürlükçü demokrasiyle çözülür” dedik. “Kültürel haklar da insan hakkıdır” dedik. “İnsanların hakikati öğrenme hakkı vardır; geçmişle yüzleşmek için bu yönde bir komisyon kurulmalı” dedik. “Anadil insanların onurudur, anadil öğrenimine izin verilmeli” diye öne çıktık. Ve belki de en önemlisi seçim barajının düşürülmesi için açık çek verdik. Sadece bu demokratikleşme adımlarıyla da sınırlı kalmadık. Seçim öncesi Doğu ve Güneydoğu’nun çevre dostu teknolojilerle nasıl kalkınacağını anlatan ayrıntılı bir bölgesel ekonomik kalkınma raporu dahi hazırladık. Kısacası şudur: CHP’nin stratejisinin temelinde demokrasi ve refah var.
'Alınan yüzde 26 beklentileri karşılamadı'
- CHP nerede yanlış yaptı da, yönetimin hayallerinde yüzde 40 varken, yüzde 26'da kaldı?
Bence yanlıştansa eksiklik demek daha yerinde olacak. Tabii ki oylardaki mevcut artışın beklentileri karşılamadığını biliyoruz. Ama unutulmamalı ki seçimden önce yeni söylemimizi geliştirmek için sadece 6 ayımız vardı. 6 ay siyasal iletişimde çok kısa bir süre. Parti kendini yenilerken bir de bunu dışarı anlatmanın zorluklarını yaşadık. Bana bu soru sorulduğunda hep şu tarihi karşılaştırmayı yapıyorum. Ortanın solu söyleminin partimizce ilk kabullenildiği 1960’larda, 1965 ve 1969 seçimlerinde CHP’nin oy oranı yüzde 27 civarındaydı. O dönemde de “Ortanın solunu halka anlatamadınız” eleştirileri yöneltildi. Ama mesajlarda sebat edildi, doğru kadrolar oluşturuldu, bunun sonucunda da 1973 ve 1977’de başarı geldi. İşte biz de şimdi bu eksiklerimizi gidermek için çalışıyoruz. Söylem birliğini sağlamak ve tüm partililerimizin yeni politikalarımızı bir uyum içinde anlatabilmeleri için çaba sarf ediyoruz.
- CHP önümüzdeki temmuz ayında bir kurultaya daha gidiyor. Bu kurultayla ilk kez CHP, Kılıçdaroğlu’nun kurguladığı anamuhalefet partisi mi olacak?
Şimdiye kadar yapılan ilçe kongrelerinden anladığımız kadarıyla yeni delegasyonumuz, Sayın Kılıçdaroğlu tarafından temsil edilen yeni CHP değerlerini, değişimin değerlerini daha içten sahiplenmiş partililerimizden oluşacak. Ama bu durumu “Kılıçdaroğlu’nun kurguladığı” diye adlandırmamak lazım. Kurguyu yapan da, filmi çeken de, senaryoyu yazan da CHP üyeleri, CHP örgütüdür.
'Biz Latin değil Alman tarzı futbolu severiz'
- CHP’de bir liderlik sorunu görüyor musunuz?
Biz emir komuta zinciri içinde çalışan, liderinin iki dudağı arasından çıkacak kelimelere odaklanmış insanlardan oluşan bir statüko partisi, bir 12 Eylül düzeni partisi değiliz. Öyle olmamak için çalışıyoruz. Sosyal demokrat partiler kadro, örgüt, program partileridirler. Şöyle söyleyeyim: Biz Latin Amerika tarzı değil, Alman tarzı futbol oynamayı tercih ederiz. Belli bir oyun anlayışımız ve oyun disiplinimiz vardır. Bizim takım içine giren herkes belli bir kalitenin üzerindedir ve o sistem içinde üzerine düşen görevi yerine getirir. O yüzden biz sorunlarımızı şahıslar üzerinden değil anlayışlar üzerinden tartışırız. Sosyal demokrasinin gereği budur. Sayın Kılıçdaroğlu da işte tam bu anlayışı partiye hâkim kılmaya çalışıyor.