M.Nedim Hazar
(Zaman, 25 Haziran 2012)
Bize heyecan lazım
Birkaç günden beri, gazete manşetlerini savaş uçağı fotoğrafları donatmış durumda.
Altına ve üstüne yazılan yazılara bakılırsa, gerilimli günler geçiriyoruz. Tuhaf bir savaş öncesi heyecanı sarmış Türk medyasını. Sadece gazeteler değil tabii... Televizyonlarımızda da, arka kısmında alevler tüten uçan savaş uçakları, yükselen füzeler, seri atış yapan saldırı ve savunma füzeleri cirit atıyor. Haber merkezleri, sanırım en çok YouTube'da vakit harcıyor bugünlerde.
Ne kadar gerçektir bilmem ama aynı kaynaklardan bulunan ve ne zaman olduğu, kime ait olduğu bilinmeyen bir uçak düşüş sahnesi de servis edildi. İnternet medyasını ise hiç sormayın. Fotoğraflar, kısa videolar cirit atıyor sanal ortamda.
Neredeyse 'sıfır' derecede bilgi sahibi olduğumuz bir konuda hepimiz atıp tutuyor, yorumlarda bulunuyoruz. Zaten komplo teorilerine meraklı bir ülkenin ahfadı olarak, arayıp da bulamadığımız günler bu günler.
Doğal olarak yayınlanan haberlerin, yapılan yorumların tamamı boş, doğruluğu tartışmalı ve günübirlik şeyler. Meseleye hakim kesimlerin ciddiye almayacağı (inşallah öyledir) kesin.
Bu tür uluslararası gerilimleri medya üzerinden takip etmek enteresan.
Aklıma 1. Körfez Harbi geldi. CNN'in büyük sükse yaptığı günler. Peter Arnett denen 'iliştirilmiş' gazetecinin bir popstar kadar ünlendiği dönem. Bir karikatür yayınlanmıştı o dönem. İki Iraklı asker cephede oturmuş beklerken, biri diğerine, 'Kalk, hemen kaçmamız lazım' diyor. Arkadaşı sebebini sorduğunda ise aldığı cevap ilginç: "CNN göstermiş, bir füze üzerimize doğru geliyor."
Belki mesleğimiz açısından büyük bir başarı gibi görünen bu manzara, mevcut marazi durumu da izah ediyor aslında.
Sonra 2. Körfez Savaşı döneminde tablo biraz daha farklılaştı. İlk Körfez Harbi'nin yıldızı CNN, kamerasını askerlerin yanına koymuş bizi bilgilendirirken, ikincisinde El Cezire bu görevi yaptı. Bu kez askerlerin perspektifiyle değil, halkın perspektifiyle izledik gelişmeleri.
Irak-Bağdat kuşatması-işgali bambaşka bir yıldız çıkarmıştı ortaya: Muhammed Said Essahaf... Bugün nerededir, hayatta mıdır, ne yapıyordur bilmiyorum ama Bağdat düşerken bile medyanın karşısına geçip, "Kazanıyoruz, düşmanları süpürüyoruz, kuyruklarını kıstırıp kaçacaklar" şeklinde açıklama yapan, basın açıklaması esnasında, üzerinden füze geçip, yakınlarına düşerken bile karizmasını bozmayan enteresan bir adamdı Essahaf.
Şükür Allah'a Türkiye cephesinde bu formatta bir yıldız yok şimdilik. Ama medyada epey var bu modelden. Sanki 500 yıldır füzelerle yatıp kalkıyormuş gibi, savaş, füze, uçak, jet hakkında atıp tutan uzmanlarımız var.
Suriye sınırında bir yerde yaşayan, evinden Suriye televizyonunu izleyen bir ahbabım var. Ben bu duyguları onunla paylaşınca, 'Suriye'de epey Essahaf var' dedi. Allah selamet versin, Reha Muhtar'ın da kulaklarını çok çınlattık. Suriye medyasındaki aslan yürekli cengaverlerden bahsetti. Onlara bakılırsa, Türkiye çoktan sinmiş, korkmuş, geri çekilmiş bile. Suriye merkezli iliştirilmiş medya yıldızlarını ciddiye alan biri, Esed güçlerinin çok yakında İstanbul kıyılarına dayanacağına bile inanabilirmiş.
Sosyal medyayı yakından takip eden biri olarak, bu ortamların Genelkurmay'dan bile daha çok mesai yaptığını görmek bana enteresan geldi. Sınırdaki askerî güçler bile dinlenmeye çekilme ihtiyacı duyabilecekken sanal ortam sabahlara kadar savaş mesaisi yaptı. Avatar diyorlar, kendilerini temsil eden simgeye, Türk bayrağı, savaş uçağı koyanları mı ararsınız, savaş karşıtlığını ifade eden ikonları tercih edeni mi, Türkiye'den Esed rejimine gönüllü cengaverlik taslayanları mı? Tekmili birden cirit atıyor bu ortamlarda.
Hasıl-ı kelam, ülke medyası olarak heyecanı, adrenalini pek seviyor, arzuluyor ve konuşuyoruz. Doğru/yanlış demeden, mantık süzgecinden geçirmeden bulup buluşturduğumuz ne varsa ortalığa döküyoruz.
Tamam, bize heyecan lazım ama devletimize de ciddiyet ve sükûnet gerekiyor...