T24 - RP’ye kapatma davası açan Vural Savaş, parti kapatıldıktan sonra Demirel’in kendisine söylediklerini anlattı: RP kapatılmasaydı darbe olurdu. Sonuçtan dolayı seni kutluyorum.
Star gazetesinde yer alan habere göre; Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, asker tarafından verilen brifinglerde en ön sıradaydı. Savaş, kendisini ‘militan laikçi’ olarak tanımlayan bir savcı. Dahası başkaları tarafından söylendiğinde suç addedilecek olan, “Jakobenlik Mustafa Kemal demektir” ifadelerini de kitabında yazan isim.. Savaş, son çıkan ‘Anılarım’ kitabında, Refah’a kapatma davası açan savcı olarak Refah Partisi’nin kapanmasından hemen sonra Süleyman Demirel’in kendisini kutladığını da anlatıyor.
Bu sonuçta yüzde 50 hakkın var
“- 19 Ocak 1998 tarihli not defterime şunları yazmışım: “Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel beni Köşk’e çağırdı. Sıcak bir karşılama.. ‘Refah Partisi kapatılmasaydı, askeri müdahale olabilirdi. Seni kutluyorum. Davayı sen açtın. Bu sonuçta yüzde 50’den fazla hakkın var. Yargıya çok iş düşüyor.” ( Vural Savaş- Anılarım-s.160) Vural Savaş, jakobenliği de şu ifadelerle savunuyor: “Çeşitli yazılarımda da belirttiğim gibi, ‘Jakobenlik’ Kemalizmin diğer adıdır. Bana göre jakobenliği savunmak Mustafa Kemal’i ve Türk Devrimi’ni savunmak demektir. Bu nedenle Jakobenlik’e yapılan her saldırı, benden gerekli cevabı alacaktır. Pek çok siyaset bilimi kitabında, ‘Jakoben’ diye anılan Mustafa Kemal’in de ‘Fransa Devrimi’nin kanlı safhalarını derin bir hürmet ve taktir ile tetkik ettiklerini’ söylemiştir.”
28 Şubat sürecinin TRT Genel Müdürü: Her kanal için subay atanmıştı
28 Şubat sürecinde TRT Genel Müdürü olan Yücel Yener: TRT’nin her kanalı için ayrı ayrı subaylar görevliydi. Asker pek çok programın formatını kendisi belirliyordu.
Yücel Yener. Dönemin TRT Genel Müdürü. Daha doğrusu, Refah- Yol döneminde vekaletle yönetilen TRT’ye Refah-Yol’un hemen ardından Temmuz 1997’de atanan isim. Ardından da 2003 yılına kadar bu görevde kaldı. Yücel Yener, 1969’dan itibaren görev yaptığı TRT’de hiç görmediği dayatmaları o dönemde gördüğünü belirtiyor ve ekliyor; “TRT göbekten askere bağlı hale gelmişti.”
İşte Yücel Yener’in anlattıkları:
Uzun yıllar çalşıtığınız TRT’de o dönem bir baskı hissetiniz mi?
1969’da girmiştim TRT’ye..
Daire başkanlıklarım olmuştu. 1996 ile 1997 yarısına kadar genel müdür vekaleten yürütüyordu bu görevi ve tabii çok etkilenmişti. 1997’de Genel Müdür olunca bu bir buçuk yılda vekaleten yönetilirken, TRT’nin ipleri tamamen dışarıdayı. Bu havayı bizzat ben tespit ettim. Göreve gelince daha iyi gözlemledim. Kendi kendini yönetmiyordu adeta, yönetime gelince, bu eski alışkanlıkları terketmesi yönünde epey mücadelemiz oldu. Uğraşımız oldu.
Üst düzey general arıyordu
İpler dışardaydı derken, askerleri mi kastediyorsunuz?
Doğru, doğru.. Yaşadım biliyorum. MGK tarafından oluşturulan koordinasyonca görevlendirilen emekli albaylar vardı. Bunlar bir tanesi TRT İnt, bir tanesi TRT GAP’tan bir tanesi TRT1’den sorumlu yapılmış. Kanal kanal sorumlu subaylar vardı. Bu kişiler TRT’deki kişilerle görüşerek yönlendiriyordu. Böylece TRT’nin yayınıyla MGK arasında koordine sağlamışlardı. Bu grubun başında bulunan arkadaşlarla da bunlar çok içli dışlıydılar. Göreve geldiğimde bunu bizzat gözledim. Sanki TRT’nin değil de, MGK’nın adamı gibi çalışıyorlardı. Bir çok kez uyardım bunları sonunda görevden almak durumunda kaldım.
Hatırlıyorum, ‘Perde Arkası’ programında, yasal olan Milli Gençlik Vakıfları için ‘terör örgütü yuvası’ denmişti..?
Evet, o program ve bir tane daha vardı ‘Anadolu’dan Görünüm’ müydü neydi, benden önce yayına başlamış militarist programlardı. O programları yayından kaldırdım zaten..
Bu dediğiniz programları kim yönlendiriyordu?
Askeri kanat tabii ki. O programları kaldırınca da telefon açan isimler oldu.
Askeri kanattan mı?
Evet. Üst düzey askeri yetkililerin aradığını biliyordum. O dönem o programları yaptıranlar, önerenler, önayak olan askerlerden bir takım baskılar oldu. Bu baskılar, TRT’deki ilgili daire başkanlarına da, bana da oldu.
O programları yaptıranlar askerler miydi yani?
Herhalde yani. Vekalet sürecinde, 1997’nin başında konmuş programlar. Öyle bir ilişki bağı kurulmuştu ki, emekli subaylardan muvazzaf subaylara kadar derin bağlantılar kurulmuştu.Derin devlet heralde buydu diyordum.
O dönemde, bazı general çocuklarını işe aldığınız da söylendi?
Biz iki bin tane eleman aldık o zaman. Durumları uygun olanlar alınmıştır. Aynı süreç tüm dönemlerde yaşanmıştır. Onun çocuğu bunun çocuğu diye bakmadık.
Diyanet’e hutbe konusu veriliyordu
“O taplantılara Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri, yardımcısı ve üst düzey görevliler katılıyordu. Daha çok askeri kanattan gelen talepler bakanlık imzasıyla bize talimat ve öneri olarak geliyordu. TRT’de o programları yapanlarla ilgili subaylar arasında ordan da MGK’ya göbeklerinden bağ vardı.Sadece TRT ile ilgili değil, Diyanet’le ilgili, Milli Eğitim’le ilgili özel TV’lerle ilgili, RTÜK’le ilgili bir sürü görevliler vardı. Bırakın TRT’yi Diyanet’in her türlü işini yönlendiriyorlardı.Mesela Diyanet.. Diyanet’le ne alakası var. Onların yapacağı yayınlar bile o toplantılarda konuşuluyordu, tartaşılıyordu.
Hutbelerin konusu da konuşuluyor muydu?
Diyanet’le başka ne konuşulacak.
Devletin karanlık yüzünü 28 Şubat’la gördük
Mustafa Kamalak.. O dönem RP Milletvekiliydi.. Şimdi Saadet Partisi’nde Genel Başkan..
Sayın Kamalak, 28 Şubat deyince aklınıza ilk ne geliyor?
Milletin yolunun kesildiği, iradesinin üzerine tankların sürüldüğü dönem geliyor.
Hiç o dönemde tehdit aldığınız oldu mu?
Mesela 12 Şubat 1997’de Kahramanmaraş’ın kurtuluş yıldönümünde, “Bu ülkenin kurtuluşunu darbede görüp de o darbeyi yapmayan alçaktır”demiştim. Genel Kurul’da DYP’li Hasan Ekinci, ‘Sayın Kamalak böyle konuşuyorsun da yerinizi öğrendiniz mi?’ dedi. ‘Ne demek’ dedim, ‘Yani yerleriniz belli de, öğrendiniz mi?’ dedi.Tekrar, ‘bu ülkenin kurtuluşunu darbede görüp de yapmayan alçaktır’ dedim.
Erbakan Hoca askerlerin eğitilmesini istiyordu
28 Şubatçılar’dan davacı olmayı düşünür müsünüz?
Bizim üzerimize o tankları bu kardeşlerimiz sürdü.
Kardeş mi diyorsunuz onlar için?
Kardeşiniz sizi haksız biçimde darp etti, ailenizi mağdur etti. Neticede emniyet el koydu, aldı götürdü. ‘Oh’ diyebilir misiniz? Erbakan Hocamız da askerlerin eğitilmesi gerektiğine inanıyordu. O tarihi MGK’dan çıkınca, ‘Nasıl olur da müslüman çocukları bu kararı alır?’ diyordu. Öğrendik o kararlar dışardan dayatılmış.
28 Şubat sürecinde, ‘devleti tanımıyor muşuz’ dediğiniz oldu mu?
Ben bir akademisyen olarak kitapların doğru yazdığına inanıyordum. Ders anlatıyorum çocuklara. Ancak milletvekili olduktan sonra hakikatla yalanın iç içe geçtiğini, hatta yalanın hakikate galebe geldiğini anladım. Böyle rezalet mi olur. ‘Demokrasi, milletin bulduğu en iyi yönetimdir’ diyorduk, halk iradesiyle hükümetler işbaşına gelir, halk beğenmiyorsa götürür diye anlatıyorduk, gördük ki öyle değil.