Keşke adı Ahmet değil Alfred olsaydı
Kültür, sanat, arkeoloji…Nerede güzeldir? Herkes kendine göre bir cevap verecektir. Ama ben iş dünyası açısından bir cevap vereyim: Benim evimde, benim müzemde, yabancı iş ortaklarımın sponsor olduğu yerlerde…
Yıllardır ekonomi gazeteciliği yapan ve arkeoloji-sanat tarihi eğitimi de almış bir gazeteci olarak “hayır, bu kadar değil, ülkenin dört bir tarafındaki eserleri benim olmasa da seviyor, destekliyorum” diyen bir kişi varsa oturup onunla uzun uzun konuşmaya hazırım. Şimdi kimileri “iyi de mecbur mu işadamı ülkenin her yerindeki eserleri sevmeye, desteklemeye?” diye sorabilir. Doğru mecbur değil. O zaman “sanatın ve kültürün hamisi” rolüne soyunanların açıkça, dürüstçe “sanatı, tarihi, arkeolojiyi kendi için sevdiğini –istediğini söylemelidir. Yakın bir örnek: Allianoi. Hani apar topar toprağa gömülen tarihi kent. Hiç herhangi bir işadamının buraya sahip çıkan bir açıklamasını, tepkisini gördünüz mü? Görmediniz, göremezsiniz. Geçen ay bir grup arkeologla öğlen yemeğinde buluştum.Bana şu bilgileri verdiler: Türkiye’de 150 kazı var. Bunun yüzde 5’i sponsorlu. Genelde yabancı arkeologların yaptıkları kazılara sponsor oluyorlar. Kültürün yerlisi yabancısı olmaz, ama Türkiye’de yapılan kazıların yabancı hocaları makaleleri kendi dillerinde yayınlıyorlar.
Size bir isim söyleyeceğim. Bu derginin okurları için yabancı olmayabilir, ama ülkede pek çok isim onu bilmiyor. Adı Ahmet Yaraş. Allianoi kazısını yapan arkeolog. Günlerce bu tarihi kent kumlar-sular altında kalmasın diye mücadele etti. Tarihi kentin yanına kurduğu çadırda direndi. Siz bu satırları okurken muhtemelen mücadelesini kaybetmiş olacak. Kendisiyle konuşurken “bundan sonraki mücadeleler kaybedilmesin” diye yaşadıklarını anlatmasını istedim. Kendi deyimiyle “klavyesine dökülen gözyaşlarıyla” yaşadıklarını yazdı. Beni en çok çarpan bölüm “parasızlıktan, destek alamamaktan çıkaramadıkları eserleri anlatırken” dile getirdikleri oldu:
Muayehanelerden birinin de muhtemelen ünlü Tıp Bilgini Galenos'un olduğunu öngörmüştük. Belki yanı başındaki odalardan birini kazabilseydik, ona ait özel eşyalarını bile bulabilecektik. Olmadı, olamadı. Çünkü o sıralar para bitmişti. Aylarca makarna yemekten bütün kazı ekibi yorulmuş / sıkılmıştı. 2006 yılında biraz daha mı yardım için kapı kapı dolaşsaydım…
Ah bugün daha da çoğaldığımız insanlar o yıl nerelerdeydiniz?
Galenos’un izini bulmakta belki sizin de payınız olacaktı.
Tarihe bir not da sizler düşecektiniz..”
Ahmet Hoca’yı bu çaresizlikte yalnız bırakanlar. Son dakikada uyananlar. Bir gecelik “dostlar alışverişte görsün” konseptli açılışlarınıza vereceğiniz parayla bir tarihi kurtarabilirsiniz. Ama biliyorum. Bu zor, çok zor..Keşke adı Ahmet değil de Alfred olsaydı. Muhtemelen her kapı açılırdı…
(Murat Sabuncu – Milliyet Sanat)