Şahin Alpay
(Zaman - 10 Kasım 2012)
Başkanlık sistemi önerisi reddedilmeli
Başbakan Erdoğan ve başında olduğu AKP hükümetleri Türkiye’ye büyük hizmetlerde bulundu.
Son seçimde iki seçmenden birinin oyunu almasının sebebi budur. Ben AKP’ye hiç oy vermedim, ama hükümetin demokratikleşme yönündeki bütün politikalarına destek verdim; ters yöndekilere karşı çıktım. Başbakan’ın son seçimden bu yana, izlediği politikalar, bazı akıl almaz beyanları, (Irak Başbakanı’na varıncaya kadar) önüne geleni azarlaması, hiç gereği yokken anamuhalefet lideriyle küfürlü polemiğe girmesi ve başka gelişmeler beni ülke adına kaygılandırıyor. Son günlerin iki gelişmesi de özellikle öyle... Bunlardan biri, Başbakan’ın ölüm cezasının kaldırılmış olmasına 2007’den bu yana gündeme getirdiği itirazları. Yine şöyle konuştu:
"Bu ülkede on binlerce insanın ölümüne vesile olan bir terörist başına idam verilmiştir ama bu ülke, birilerinin, bazı malum yerlerin baskılarıyla idamı dahi kaldırmıştır… Şu anda birçok insanımız kamuoyu araştırmalarında idam yeniden gelsin diyor… Aileye ait yetkiyi devlet kullanacak… Böyle bir yanlış olabilir mi?” (3 Kasım) Dün de Endonezya’da idam cezası lehine adeta uluslararası bir kampanya başlattı. “Şu anda Avrupa’da idam kalktı ama Amerika’da, Japonya’da, Çin’de kalktı mı? Demek ki yeri geldiği zaman idamın bir haklılık sebebi de var…” dedi. (9 Kasım)
Başbakan’ın bu beyanlarından sonra şu hatırlatmaları yapmayı bir sorumluluk olarak görüyorum:
(1) Türkiye, ölüm cezasını “birilerinin, bazı malum yerlerin baskılarıyla” kaldırmış değildir. Bu iddia gerçeklerle taban tabana zıttır. Türkiye ölüm cezasını, 1949’da kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’nin, 1954’te imzaladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS), buna ek protokollerin ve onayladığı başka insan hakları sözleşmelerinin getirdiği yükümlülükler çerçevesinde kaldırmıştır. Ölüm cezası, bu yükümlülükler çerçevesinde, Ağustos 2002’de savaş durumu hariç, Haziran 2006’da da (AKP hükümetinin önerisiyle) tamamen yürürlükten kaldırıldı.
(2) Demokrasi, sadece çoğunluk yönetimi değil, insan haklarıyla, temel hak ve özgürlüklerle sınırlı çoğunluk yönetimidir. Halkın ne kadar büyük bir çoğunluğu öyle istiyor olsa da parlamento insan haklarına aykırı kanun çıkaramaz; varsa bu tür kanunları yürürlükten kaldırmakla yükümlüdür. Yaşam hakkı temel insan haklarından biridir. Terörist öldürebilir, ama demokratik devlet ölüm cezası veremez.
(3) Türkiye Cumhuriyeti, İslami kurallarla değil, insan haklarıyla sınırlı bir demokrasidir. Af yetkisi, ailelere değil parlamentoya aittir.
(4) Ölüm cezasının suçtan caydırıcı etki yaptığı dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir.
(5) Başbakan, “Amerika, Japonya ve Çin”i örnek göstererek Türkiye’nin Avrupa insan hakları rejiminden çıkmasını öneriyor olamaz.
Öte yandan AKP’nin önerdiği başkanlık sistemi, başımıza büyük dertler açabilecek nitelikte. Şu nedenlerle:
(1) Otoriter bir tek adam yönetiminin yerleşmesi anlamına gelir.
(2) Siyaset büsbütün kutuplaşır.
(3) Parlamento çoğunluğu ile başkanın farklı partilerden olması durumunda, yönetim felç olur.
(4) Türkiye yeniden askerî müdahalelere açık hale gelebilir.
Söz konusu önerinin, dört partinin eşit sayıda temsilcisinden oluşan Uzlaşma Komisyonu’ndan geçme ihtimali bulunmadığı ortadadır. Ama AKP hükümeti yarın kendi başına bir anayasa taslağı hazırlayıp TBMM’nin önüne getirebilir. AKP Grubu’nun sorumluluk duygusu olan üyeleri, bu öneriye “hayır” demelidir.
Türkiye’nin ihtiyacı, Başbakan Erdoğan’ın kendine uygun bulduğu hükümet sistemi değil, bütün kurallarıyla parlamenter sistem.