Sağlık Bakanı Ahmet Demircan, Küçükçekmece'deki Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürülen 18 yaşın altında 115 hamile çocuğun durumunun adli birimlere bildirilmemesinin ortaya çıkması üzerine yaşanan gelişmelere ilişkin olarak açıklama yaptı. Demircan, Bu çok büyük bir sorun. Sağlık Bakanlığı’nın tek başına çözemeyeceği sosyal bir sorun. Sonuçta biz sağlık hizmeti veriyoruz. Önceliğimiz başvuran herkese sağlık hizmeti sunmak. Bu tür gebeliklerde de bildirim zorunluluğu var ve bildirme görevini yerine getirmeliyiz" dedi.
Hürriyet yazarı Deniz Zeyrek'e yaşanan olaya ilişkin olarak Sağlık Bakanı'na ulaştı. Köşesinde Demircan'ın "Bu sosyal bir sorun" dediğini aktaran Zeyrek'in bugünkü (19 Ocak 2018) yazısı şöyle:
Dinçer Gökçe’nin Hürriyet’te yayınlanan haberini okuyunca kanım dondu.
Okumayanlar için kısa özet geçeyim: Olay Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde geçiyor. Hastaneye gelen 1 Temmuz 2001 doğumlu bir kız çocuğunun hamile olduğu anlaşılıyor. Ancak, ne hastanenin sisteminde, ne böyle durumlarda bildirim yapılması gereken Sosyal Hizmet Birimi’nde çocuğun kaydı bulunamıyor. Bunu fark eden iki çalışan, geçmişe dair bir tarama yapıyor ve şunu görüyor:
“Sadece 1 Ocak 2017-9 Mayıs 2017 tarihleri arasında hastaneye başvuran 18 yaşından küçük 115 hamile çocuk (adölasan gebelik) hakkında, ilgili yerlere bildirim yapılmamış. Bunlardan 38’i 15 yaşından küçük. 39’u ise Suriyeli göçmen.”
Konu tutanak altına alınmış, yönetime iletilmiş, valiliğe bilgi verilmiş, savcılığa suç duyurusunda bulunulmuş ama valilik soruşturma izni vermediği için hiçbir adım atılmamış. Üstüne, “işgüzarlık” edip tutanak tutan personel sürgün edilmiş.
YILDA 450 HAMİLE ÇOCUK
Nasıl olur? Bu “hamile çocuk” yoğunluğu rutin mi? Yoksa, “Bu iş kolluk kuvvetlerine yansıtılmadan bu hastanede hallediliyor” diye benzer durumda olanlar bu hastaneye mi yönlendiriliyor?
Soruşturdum biraz. İnanmayacaksınız ama “rutin” çıktı. GATA’nın devredildiği İstanbul Sağlık Bilimleri Üniversitesi bünyesindeki bu hastanenin kadın doğum servisi, uzman hekim sayısı ve donanımı ile bölgenin en yüksek kapasiteli servislerinden biri çıktı. Haliyle, çok fazla hastaya hizmet veriyor. Neden “rutin”dediğimi anlamanız için bazı rakamları paylaşayım: 2017’de hastaneye başvuran hamilelerin 450’si 18 yaş altı. Sadece 1 Ocak 2017-9 Mayıs 2017 arasındaki rakam ise 250. Dinçer’in haberindeki 115 rakamı, sadece “bildirilmesi gerektiği halde bildirilmeyen adölasan gebeliklerin” sayısı.
"Sağlık Bakanlığı tek başına çözemez"
Haberle ilgili bütün soruları dün Sağlık Bakanı Sayın Ahmet Demircan’a sordum. Hukuki prosedüre göre gereken her şeyi yapmaya başladıklarını ve iddia doğru çıkarsa sorumlulara da gereken cezayı vereceklerini söyledi. Sonra, olayın başka bir boyutuna dikkat çekti: “Bu çok büyük bir sorun. Sağlık Bakanlığı’nın tek başına çözemeyeceği sosyal bir sorun. Sonuçta biz sağlık hizmeti veriyoruz. Önceliğimiz başvuran herkese sağlık hizmeti sunmak. Bu tür gebeliklerde de bildirim zorunluluğu var ve bildirme görevini yerine getirmeliyiz.”
Bir denge bulmasak merdiven altına yönelirler
Sayın Demircan’a “Bu rakam çok yüksek değil mi? Acaba adölasan gebelikleri bildirmediği için bu hastaneye yönlendiren bir şebeke mi var” sorusunu yönelttim. Bakan Demircan, “Her şeyi düşünmek zorundayız. Onun için iyi bir araştırma istedim. İddiaya konu olan tarihlerdeki bütün doğumlara bakmak gerekiyor” karşılığını verdi. Konuyla ilgili hastanelere bir genelge göndereceklerini açıklayan Demircan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu konuda hastanelerin tavrı çok önemli. Eğer ‘sorun yaşayacağız’ diye hastanelere başvurmaktan vazgeçerlerse merdiven altına yönlenirler. Bizim bir denge bulmamız lazım.”
"Öğrenilmiş çaresizlik bitmeli"
Sağlık Bakanlığı’na bağlı kurumların bu tür vakalarda oynayacağı iki rol var: İlki en iyi sağlık hizmetini sunmak, çocuğun ruh ve beden sağlığını korumak. İkincisi, çocuk gebeliği konusunda yasal zorunluluklara uyup bildirim yapmak. Bakan Demircan’ın dediği gibi bu bildirimler yapıldığı sürece konu Sağlık Bakanlığı’nın konusu olmaktan çıkıyor.
Peki kimin konusu oluyor?
Hepimizin...
Maalesef “çocuk yaşta evlilikler” özellikle taşrada ve büyük kentlerin göç alan mahallelerinde eğitimsiz kız çocuklarımız için “öğrenilmiş çaresizlik” halini almış.
Aile Bakanlığı’na, Milli Eğitim Bakanlığı’na, Diyanet’e, sivil toplum kuruluşlarına, kanaat önderlerine ve hepimize düşen şey, bulundukları durumu minik kalplerinde çaresizce “kader” olarak kabullenen o çocukları kurtarmaktır.
Bu da onları eğitimle/okulla buluşturmaktan ve o yaşta evliliğe zorlayanlara hak ettikleri cezayı vermekten ve ödünsüz uygulamaktan geçer.