Uzmanlar dönüşüm programının risklerini değerlendirdi
Aşı harcamasındaki artış ciddi risk
Tıp Kurumu Genel Sekreteri Ali Rıza
Üçer, yakın gelecekte aşı harcamalarının Türkiye'nin ana harcama
kalemlerinden biri olacağı tehlikesine karşı uyarıda bulunuyor. Şu an
domuz gribinde yaşananlara işaret eden Üçer, "Tüm dünyada ve Türkiye'de
buna ilişkin korku senaryoları geliştirildi. Türkiye, ulusötesi aşı
karteline, sahada uygulanmayan domuz gribi aşısı için yaklaşık 220
milyon euro ödeme yapacak" diyor. Türkiye'de aşı alanında "küresel
güdümlü neoliberal politikaların" etkisiyle mevcut üretim
teknolojisinin yenilenmediğinden bahseden Üçer, bugün ilaç pazarının
yüzde 70'ine uluslararası şirketlerin hâkim olduğunu söylüyor. Üçer,
"Yıllık ilaç, tıbbi teknoloji ve tıbbi malzeme ithalatı 7 milyar doları
aştı. Bu alanlarda ihracatın ithalatı karşılama oranıysa yüzde 10'un
altına geriledi. İlaç, biyoteknolojik ilaç, aşı, tıbbi teknoloji ve
malzeme üretimi için kısa, orta ve uzun vadeli ulusal stratejilerin
geliştirilmesi ve uygulanması yaşamsal önem taşıyor" diye konuşuyor.
Üçer, SSK'nın ilaç alımının terk edilmesiyle ilaç harcamalarının
arttığına da dikkat çekiyor.
Türkiye pazarı çok çekici
Türkiye'nin ilaç pazarı olarak çok
dikkat çekici bir büyüme gösterdiğini söyleyen Üçer, pek çok kesimin
savunduğu "sağlığa daha fazla pay ayırmak gerek" görüşünü çok da doğru
bulmuyor. "Sağlık harcamanız gelirinizle orantılı olabilir. Türkiye'nin
sağlık harcamalarının milli gelire oranı da hiç fena değildir. AB
ortalamasına yakın bir rakamdan bahsediyoruz" diyen Üçer, Türkiye'nin
aslında sağlığa iyi para ayırdığını ancak kaynakları etkili
kullanamadığını savunuyor. Tıp Kurumu'nun verilerine göre 2006 yılı
rakamlarıyla Türkiye'nin ilaç tüketiminin ulusal gelirine oranı yüzde
1,7. Bu rakam, Amerika'da ise yüzde 1,5.
Üçer, sağlıkta dönüşüm sürecinde
vatandaşın sağlık harcamalarının artacağını işin başından
söylediklerini ifade ederken, "Devletin artan harcamaların altından
kalkamayacağını, bu nedenle de ya teminat paketinin küçüleceğini ya da
katkı paylarının geleceğini söylemiştik. Teminatı şu aşamada
ellemediler ama katkı paylarının arttığını görüyoruz" diyor. Fark ücret
gibi uygulamalarda da aslında kimi kurumlarda vatandaştan daha yüksek
rakamların alındığını söyleyen Üçer, cepten ödemelerin ilerleyen dönem
daha da artacağı sinyallerinin alındığını vurguluyor. Sağlığa erişimde
geçmişe oranla kolaylıklar olduğu ancak orta ve uzun vadede sistemin
iyi bir noktaya gitmediği görüşünü taşıyan Üçer, "Vatandaşların cepten
ödemeleriyle, katkı paylarının artmasıyla, aşama aşama sağlık haklarını
yitirecekleri bir süreç bulunuyor" diyor.
Sağlık hizmetinde istismar kolaylaştı
Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi Sağlık İdaresi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Mehtap Tatar ise Türkiye'nin sağlık finansmanında geldiği noktanın
sağlık politikalarından anlayan herkesin önceden beklediği bir yer
olduğunu belirtiyor. Tatar, "Performansa dayalı ödeme sisteminin ve
özel sektörden hizmet almanın en beklenen sonucu, hizmeti sunanların
zaman zaman hastanın aleyhine çok ciddi sonuçlar doğurabilecek olan
gereksiz hizmetleri vermesidir. Yetkililerin ‘gereksiz sağlık hizmeti
veriliyor' yakınmalarını hiç anlamıyorum" diyor. Yeşil kartlılar gibi
toplumun en çok sağlık hizmetine ihtiyacı olan ve bunun için imkânı
olmayan nüfusuna sağlık hizmeti vermekte bir yanlış olmadığını
vurgulayan Tatar; burada sistemin istismarı, gereksiz ve kötüye
kullanım söz konusuysa buna önlem almak gerektiğini belirtiyor:
"Sağlık hizmetlerinde 'ahlaki
tehlike' olarak adlandırdığımız konu sadece hizmeti sunanlar için
değil, alanlar için de geçerli. Yani nasıl hizmeti sunanlar fırsat
bulduklarında gereksiz hizmet veriyorsa, hizmeti alanlar da önlerinde
finansal hiçbir engel olmadığında gereksiz hizmet talep ediyorlar. Hele
bizim gibi sevk sisteminin olmadığı sistemlerde birey, normalde kendi
kendine tedavi olacak bir hastalık için dahi üniversite hastanesine
kadar gidebiliyor. Bu gereksiz talebi önlemek için geliştirilen
yöntemlerden biri de hizmeti alanların katılımını sağlamak. Ancak
burada dikkat edilmesi gereken önemli bir konu, belirlenen katkı
payının gerçekten hizmeti almaya ihtiyacı olanın başvurmasını da
engellememesi."
Yetişmiş eleman eksiği var
Zaman zaman eski SSK sisteminin çok iyi olduğuna ve ilaç harcamalarını kontrol edebildiğine ilişkin yorumlar yapıldığından bahseden Tatar, "Evet SSK ilaca az harcıyordu ama SSK'lı kendi cebinden ödüyordu" diyor. Sistemin istismardan kaynaklanan boyutu için denetim mekanizması kurmanın ise güçlükleri olduğuna işaret eden Tatar, "Örneğin, bazı ülkelerde hekimin reçetesi takip ediliyor ve yazdığı ilaçların türü ve miktarı sorgulanıyor. Kullanım incelemesi yoluyla hekimlerin tıbbi uygulamaları sonuçları ile birlikte sorgulanabiliyor. Aynı şey diğer hizmet sunucuları için de geçerli. Örneğin hastaneler geri ödeme yöntemleri aracılığı ile kontrol ediliyor" diyor. Tatar, SGK yapısının en büyük zaafının ise sorumluluklarıyla uyumlu eğitimi almış eleman eksikliğinde yattığını savunuyor. Tatar, buna ilaçların geri ödemelerine ilişkin bir örnek verirken, bu kararların ekonomik değerlendirme yöntemlerine göre yapılması kararı alındığını ancak SGK'da bu alanda bilgi sahibi kişi sayısının çok az olduğunu belirtiyor.
Bakanlığın öncelikleri neler?- Tam Gün Yasası'nın çıkması
- Aile hekimliğinin 2010 sonuna kadar yaygınlaştırılması
- 27 ana bölgede 'sağlık kampusları' açılması
- Anne ve bebek ölümlerinin daha aşağıya çekilmesi
- Tütün, alkol ve tehlikeli madde kullanımının 2013'e kadar yüzde 25 azaltılması
- Kamu hastane birliklerinin 2013'e kadar tamamlanması
Uzmanların kaygıları neler? * Gerçek ihtiyaç sahibinin hizmete erişimi engellenebilir
* Aşı harcamaları ilaca rakip olabilir
* Cepten ödemelerde artışa dikkat
* Sağlık haklarının aşamalı kaybedilmesi tehlikesi var
* Hizmeti sunan kadar alanın da gereksiz hizmet talebine dikkat
* Daha fazla hekim eğitelim derken, nitelikten taviz verilmemeli
* Nasıl bir denetim mekanizması kurulacak