T24 - 1996 yılında geçirdiği bir tren kazası sonucu sol kolunu ve bacağını kaybeden CHP Ankara Milletvekili Şafak Pavey, çift kol ve çift bacak nakli yapılan ancak metabolik dengesizlik sonucu hayatını kaybeden Şevket Çavdar için, ''Şevket’i maalesef hepimiz el birliğiyle öldürdük; medyası, bürokrasisi, hastanesi ve devletiyle.'' dedi.
Milliyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş'ın, Şavak Pavey ile yaptığı söyleşi (29 Şubat 2012) şöyle:
Şafak Pavey: Ben kendime kıyamadım, Şevket nasıl kıydı?
Şevket Çandar’ın ölümünü duyunca, aradığım ilk insan, CHP milletvekili Şafak Pavey oldu. Şafak, yıllar önce bir tren kazasında sol kolu ve bacağını yitirmiş, uzun yıllar tedavi görmüştü. Hem Şevket’in durumunu hem de bu alandaki gelişmeleri çok yakından takip ettiğini biliyorum. Bakın neler anlattı:
“Bu çok riskli bir ameliyattı. Kendi tecrübemi anlatayım. Bana da geçirdiğim kaza nedeniyle 12 yıl önce İsveç’te bir doktor grubundan benzer bir teklif gelmişti. Sol koluma kemik transplantasyonu teklif ettiler. Ama yan etkileri çok ağırdı ve vücudun adapte olabilmesi için 3-4 yıl inanılmaz ağır ilaç takviyeleri gerekiyordu. Sağlığımın darbe yiyeceğini, çok sarsılacağımı açıkça söylediler. Sinirler büyümüyor ve orası beslenmiyor. Kangren riski de vardı. Ben tek kol için bile cesaret edemedim. Denek olmamaya karar verdim. Üniversiteye devam etmeyi tercih ettim. Acaba Şevket’e hayati tehlike olduğu söylendi mi? Ben o zaman kendi hayatımı o ameliyattan daha önemli gördüm, kendime kıyamadım; Şevket niye kıydı? Acaba kolsuz ve bacaksız değersiz olduğunu mu düşündü?”
Şafak üzgündü: “Batı bu ameliyatları çok önce denedi, test etti ve vazgeçti. Bu alandaki en önemli gelişme artık uzuv nakli değil, kök hücre. Şevket’e neler anlatıldığını bilmiyorum. Ama bu işlerde insan hakları odaklı, ahlaki bir duruş gerekiyor...”
Cinayet gibi ameliyatlar
Aylardır, ‘Türk doktorların büyük başarısı’ diye medyaya pompalanan sağlık haberlerini, dehşetle izliyorum.
‘En büyük Türkiye!’ sloganı atabilmek için insan vücudu üzerinde tepinen, sağlık meselesini bir Eurovision şarkı yarışmasına dönüştüren, tıp bilimine kazandırdığı hiçbir yenilik yokken bir anda taktığı uzuv sayısıyla dünyayla rekabet etmeye çalışan bir mantığa söylenecek ne var ki? Peki ya Ankara’da oturan üç kişi böbürlensin diye, ‘dünyada ilk’ denilen ameliyatlarda kolu, bacağı, rahmi, yüzü, kobay gibi değiştirilen insanların tutup da gece gündüz kameraların önünde maskara edilmesine, facebook’lardan yayın yaptırılmasına ne demeli? Amerika’sından Japonya’sına, uzaya roket fırlatan ülkelerden tutun da Nobel ödüllü doktorlara kadar bütün dünya uzuv nakli konusunda bu kadar temkinli giderken, üst üste bu kadar başarısızlık yaşamışken, Türkiye’nin bu zor ameliyatlara bu kadar heyecanla sarılması anlaşılabilir mi? Peki ya hayati ameliyatların neredeyse ‘Dest-i İzdivaç’ programı gibi canlı yayın haline gelmiş olması?
Ben tam, “Yok mudur bu ülkede hasta psikolojisi, hasta hakları bilen, izan sahibi birileri?” diye düşünürken kara haber geldi. Hacettepe Üniversitesi’nde çift kol-çift bacak nakli yapılan Şevket Çandar hayatını yitirdi.
Şevket’i maalesef hepimiz el birliğiyle öldürdük; medyası, bürokrasisi, hastanesi ve devletiyle.
Bu tarz ameliyatların dünyada yapılmıyor oluşunun nedeni, başka ülkelerdeki doktorların akıl edememesi ya da el becerileri olmaması değil, verilen çok ağır ilaçlara rağmen vücudun dışarıdan gelen uzuvları kabul etmeyişi.
Türkiye’de ise bu yaz Antalya’da bir genç kadına ‘rahim nakli’, ardından ‘yüz nakli’ ve hemen ardından ‘çift kol ve bacak’ nakli yapıldı. Yüz nakli olan hasta, gözetim altında olması gerekirken her fırsatta kameraların önünde. Gazetelere göre rahim nakli yapılan hasta hamileliğe hazırlanıyor. Allah hepimizin yardımcısı olsun, diyorum.