Dünya

Reuters: Türkiye Körfez sermayesini kaybedip, Orta Doğu'da yalnızlaşıyor

'Başbakan Erdoğan 4 ay önce Beyaz Saray'ı ziyaret ettiğinde, Başkan Obama'ya daha iddialı bir hareket yapması için bastırmakta kararlıydı. Kısacası, Esad'ı güçten düşecek kadar zayıflatacak bir askeri müdahale için'

20 Eylül 2013 22:04

Nick Tattersal

Reuters

Suriye'ye için yapılan askeri müdahale çağrılarına sarılan ve Mısır'ın devrilmiş islamist cumhurbaşkanına verdiği destekle evlenen Başbakan Tayyip Erdoğan, geleceğine şekil vermeyi umut ettiği Orta Doğu'da yalnızlaşıyor

Bir danışmanın (dış politika danışmanı İbrahim Kalın T24) belirttiği gibi kendisini, "Değerli yalnızlık"ın içinde bulunan Erdoğan, Türkiye'deki önemli Körfez yatırımcılarını ve Mısır'ın askeri destekli yeni yöneticilerini yabancılaştırma, uluslararası güçlerle sahip olduğu diplomatik prestiji de zayıflatma riskine giriyor. 

Uzun zamandır Batı tarafından Müslüman dünyasında model bir demokrat olarak kutlanan Erdoğan'ın nüfuzu, Arap Baharı'nda demokrasi yandaşlarını desteklediğinde, özellikle yoldaş İslamistler Mısır'da ve Kuzey Afrika'da güç kazanınca, artmış olarak göründü.

Ancak Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı güçten düşürmeye yardım etmek için yaptığı sert müdahale çağrısı, Washington ve Moskova'nın şimdilik ABD saldırısını bertaraf eden anlaşmaya vardıktan sonra, Erdoğan'ı gözden düşmüş bir görünümde bıraktı.

Erdoğan'ın, Mısır'ın Müslüman Kardeşler'i ve devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi için gösterdiği açık desteği, Türkiye'yi Arap dünyasının en nufuslu ülkeleri ile tam diplomatik ilişkilere giremez halde bıraktı ve son 10 yıldır Türkiye'ye yatırımlarıyla yardım etmiş Körfez Arap ülkeleri ile arasını bozdu.

Türkiye şimdiden ekonomik zarar uğruyor olabilir. Orta Doğu'ya yapılan ihracat hızla düşüyor ve Abu Dabi, ülkede gerçekleştireceği büyük bir yatırım projesini geciktiriyor. Bunun ötesinde Ankara'nın komşularını nüfuz edebilme kabiliyetindeki düşüş, çalkantılı Orta Doğu'da güvenilir bir partner arayan Washington ve Batı için az yararı olan bir müttefik durumuna düşürüyor.

Washington Enstitüsü Yakın Doğu Politikaları'ndan Soner Çağaptay, Türk liderlerin, Müslüman Kardeşler'in çeşitli dallarını destekleyerek bir risk aldıklarını söyledi.

Çağaptay, "Türkiye'nin dış politikaları demokratik hareketleri ve diktatörlüklerin devrilmesine verdiği destekler için itibarı hak ediyor. Ancak bütün paralarını bir politik partiye yatırdılar. Müslüman Kardeşler'in Libya'da önemli bir pozisyona gelmelerini umdular. Kardeşliğin Mısır'da Türkiye'nin müttefiği olmasını umdular. Suriye muhalafetinin liderinin, Kardeşlik üyesinden olmasını istediler. Bunların hepsi başarısız oldu" dedi.

Mısır'da ordunun Temmuz ayında Mursi'yi indirmesinin ardından Kardeşliğin içe doğru patlaması, Erdoğan'ı sinirlendirdi. Ve sadece AKP'nin üç seçim kazanarak bittiğini umduğu, demokrasi ve politik İslam beraber var olabilir mi tartışmalarını yeniden açtığı için değil.

Erdoğan, Türkiye'de yaşadığı tecrübelere paralel olduğu için de Mursi'nin devrilmesinden yara aldı. 1997'de laik ordu, Erdoğan İstanbul Belediye Başkanı'yken, islamist bir hükümeti güçten düşmesi için baskılamıştı. 1998'de de AKP'nin geleceğinin habercisi olan Refah Partisi kapatılmıştı.

"Kardeşlikle, Türk politikasına şekil verme eğilimi olan güçlü bir özdeşleşme hissi var" diye belirten Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi yönetim kurulu başkanı Sinan Ülgen, AKP'nin ve Müslüman Kardeşler'in Özgürlük ve Adalet Partisi'nin politik İslam'la bağlantılı olduğunu vurgulayarak " Bu iki partide, Türkiye'de başarıyla, Mısır'da biraz daha azıyla, ordunun politikadaki etkisiyle uğraşma zorluğunu yönettiler" dedi.

Erdoğan, Mursi'nin devrilmesini "kabul edilemez bir darbe" olduğunu belirterek Batı'yı, Türkiye'de haftalar süren hükümet karşıtı protestolardaki polis baskısını eleştirirken, Mısır'la ilgili bir şey yapmadığı için çifte standard uygulamakla suçlamıştı.


'Değerli yalnızlık'

 

Erdoğan Çarşamba günü yaptığı konuşmada, dış politikaları hakkında gelen eleştirilere göğüs gererek, "Güçlünün doğru olduğu değil, doğrunun güçlü olduğu bir dünyaya inanıyoruz. Hiçbir ülkenin içişlerine karışmak gibi bir kasıtımız yok. Ancak artık içişleri boyutunu aşan, bölgeyi doğrudan ilgilendiren, özellikle de kardeş bildiğimiz halklara zulüm haline dönüşen girişimler karşısında çok net, çok ilkeli bir tavır sergiliyoruz. " dedi.

Gelecek 2 yıl içinde Türkiye'de oy verenler yerel, parlamenter ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidecekken, dış politikaların gündemin üstüne çıkacağı pek olası değil. Ancak Suriye krizinin içine girmeye karşı çıkanın büyük bir çoğunlu oluşturduğu halk, şüpheci.

Başbakan Erdoğan 4 ay önce Beyaz Saray'ı ziyaret ettiğinde, Başkan Barack Obama'yı daha iddialı bir hareket yapması için bastırmakta kararlıydı. Kısacası, Esad'ı güçten düşecek kadar zayıflatacak bir askeri müdahale için.

Erdoğan geçen ay, yapılacak herhangi bir saldırının "24 saatlik vur ve kaç"tan ibaret olmaması gerektiğini söyleyerek, 1999'daki Kosova savaşı sırasında Sırbistan'a yapılan 11 haftalık NATO bombardımanını örnek olarak gösterdi.  

Ancak Rusya ve ABD'nin Esad'ın elindeki kimyasal silahları uluslararası kontrole devretmesini öngören planda anlaşınca, Nato üyesi olan Türkiye figüran gibi gözüktü

Türkiye'nin eski Washington elçisi ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu, "Suriye ile alakalı açıkta kaldılar. Kapsamlı bir müdahaleyle ilgili çağrıları gözden düştü. Açıkça söylemek gerekirse, Erdoğan Sunni hakimiyetindeki bir dış politika peşinde koşuyor. Irak'ta, Mısır'da ya da Suriye'de Müslüman Kardeşler'in hakimiyetine yatırım yaptılar. Bu bir iflas politikasıdır" dedi. 


Gerçekçi politika

 

Erdoğan'ın Esad karşıtlığı, Sunni Körfez Arap ülkeleriyle aralarında işbirliği yapmayı sağlamalıydı. Pew araştırma merkezinin bir yıl önce yaptığı Arap kamuoyu yoklamasında Erdoğan, Mekke'nin koruyucusu statüsüne sahip Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ı geçerek, en popüler lider olmuştu.

Ancak Erdoğan'ın Mursi'yi desteklemesi, Mısır'ı Arap olmayan İran gibi tehditlere karşı müttefik olarak gören ve Mursi'nin devrilmesinden rahatlayan Körfez ülkeleriyle arasında sürtünme yaratmıştı.

ABD'nin müttefiki Birleşik Arap Emirlikleri, Kardeşliğe hiç güvenmemiş, Kardeşliği bölgede hükümetleri devirmeyi planlamakla suçlamış ve  yasaklamıştı.

Türkiye'nin gergin ilişkilerinin getirdiği ticari etkileri gösteren işaretler var.

Türkiye'de bir istatistik ajansı, Orta Doğu'daki Türk ihracatının Temmuz ayında neredeyse 3'te bir düşerek, bir yıl önceki 3.1 milyar dolara gerilediğini belirtti.

Abu Dabi'nin devlet kontrolündeki pertol bulucu ve güç kaynakları tedarik eden şirketi TAQA geçen ay, Türkiye'de enerji santrallerinin kurulmasını kapsayan 12 milyar dolarlık projenin, gecikeceğini açıkladı. Karar bazı kesimler tarafından politik nedenlerle yapılmış olarak yorumlandı.

Londra'daki Standard Bank'ta çalışan ekonomist Timothy Ash, "Türkiye'nin bölgede yalnızlaşması büyüyen bir algı. Geçen on yılda ticaret ve yatırım akışı kapsamında yapılan gelişmelerle gelen faydaları riske atıyor. Türkiye'nin İran, Suriye, Irak ve İsrail'le ilişkilerinin çoktan gerilmiş olduğunu dikkate alırsak, şimdiki korku, bu durumun Türk ekonomisi üstünde zarar verici etkilerinin olabileceği yönünde" dedi.

Çeviri: Varsan Çekiç