Türkiye basınının öncü gazetecilerinden Leyla Umar’ın önceki gün 87 yaşında hayatını kaybetmesinin ardından eski eşi, gazeteci ve oyun yazarı Refik Erduran, “Basına mesafeli davranmakla ünlü film yıldızlarıyla bile şipşak içli dışlı olabiliyor” dediği Umar'dan ayrılmasının nedeni olarak, “Basit ve kesin nedeni söyleyeyim: Kendi olumsuzluklarım. Ruhu bunu okursa bir kahkaha atıp suçlarımı bağışlasın” dedi.
Erduran, Leyla Umar’ın Amerika’da gazetecilik yaptığı döneme ilişkin olarak, “Leyla’yı o kentte Amerikalı gazetecilerden bile başarılı kılan özelliğin ne olduğunu düşündüm, buldum. Neşesiydi. Hiç sahte olmayan açıklığı ve sevecenliği” ifadelerini kullandı.
Refik Erduran’ın kaleme aldığı, Cumhuriyet’te yayımlanan (18 Kasım 2015) yazı şöyle:
‘‘Leyla Umar eşim olmadan önce meslektaşım olmuştu. Ama ben onun önce ‘cemiyet haberciliği’ diye bilinen işini pek ciddiye almamış, destek değil köstek olmuştum. Sonra, Los Angeles yıllarımızda, şaşırttı beni. Basına mesafeli davranmakla ünlü film yıldızlarıyla bile şipşak içli dışlı olabiliyor, hiç tanımadığımız Dustin Hoffman’a ilk rastladığımızda ‘soğuk’ adamdan upuzun demeçler almaya başlayabiliyordu. Dakikalar içinde bir de bakıyordum üçümüz bir masaya oturmuş, basın konularına boş verip kahkahalı sohbete dalmışız. Bir kokteyl partide Danny Kaye salonun uzak köşesinden ‘Leyla!’ diye bağırarak gelip onun boynuna sarılıyordu. Evde çalışma odamdan çıkıp salona geçtiğimde Gregory Peck, Natalie Wood, Rita Hayworth, Debbie Reynolds, Merle Oberon gibilerini Türk kahvesi içerken görünce şaşırmıyordum. Leyla’yı o kentte Amerikalı gazetecilerden bile başarılı kılan özelliğin ne olduğunu düşündüm, buldum. Neşesiydi. Hiç sahte olmayan açıklığı ve sevecenliği.
Ayrılmamızdan sonra, galiba köstekten sıyrılmış gibi daha rahat uçtu o sayede. Çoğu gazetecinin yanına bile sokulamadığı ‘dünyaya kapalı’ devletlerin başkanlarıyla, din liderleriyle, yamyam diktatörlerle röportajlar yaptı, uluslararası ün kazandı.
Neşesi ve kahkahası etkiliydi dedim ya. Git gide diş gıcırtılı kasvet ülkesine dönüşen yurdumuzun içinde ve kavga işportası basınımızın kulislerinde de onun nasıl yararlı olabildiği pek bilinmez. Örneğin Ercüment Karacan’ın Çetin Altan’ı Milliyet’ten uzaklaştırmaya çalıştığı günlerde onun köşkünde ya da Abdi İpekçi’nin evinde sabahın geç saatlerine kadar süren tartışmalarımız olurdu. Hava fazlaca gerginleşince Leyla bambaşka bir konuyla devreye girer, hepimize takılır, suları yatıştırırdı. Bilmem abartıyor muyum? Çetin’in gazeteden kopuşunun geciktirilmesine Abdi’den de, benden de daha etkili katkı sağlamıştır gibime geliyor.
‘Onu bu kadar olumlu buluyordun da neden ayrıldın?’ diyebilirsiniz. Basit ve kesin nedeni söyleyeyim: Kendi olumsuzluklarım. Ruhu bunu okursa bir kahkaha atıp suçlarımı bağışlasın.’’