29 Nisan 2018 20:30
2016 yılını 15 Temmuz darbe girişiminin gölgesinde tamamlayan Türkiye, 2017'de de bu olayın uzantılarıyla birlikte siyaseten hareketli bir yıl geçirdi.
Yıla damgasını vuran tartışmalar arasında cumhurbaşkanlığı sisteminin referandumda kabulü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP) geri dönmesi, ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Adalet Yürüyüşü", olağanüstü halin (OHAL) devamı ve bir diz Kanun Hükmünde Kararname (KHK) yer alıyor.
2017'de yaşanan önemli siyasi olayları derledik:
Darbe girişimi sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bile bir süreliğine gündeminden kaldırdığı "cumhurbaşkanlığı sistemi" tartışması Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, Ekim 2016'da parti grubunda yaptığı "Başkanlık önerini Meclis'e getir" çağrısı ile yeni bir ivme kazandı.
AKP ile MHP'nin hızlı çalışmasıyla 2017 başında Meclis'e sunulan ve parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı sistemine geçişi öngören Anayasa değişikliği paketi, 20 Ocak'ta Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) AKP ve MHP'lilerin desteğiyle 339 oyla kabul edildi.
Ancak 550 sandalyeli Meclis'te, referandumsuz kabul için gereken 367 milletvekilinin desteğine ulaşılamadığı için paket de referanduma götürüldü.
AKP ve MHP'nin "cumhurbaşkanlığı" olarak adlandırdığı sisteme geçilmesini öngören Anayasa değişikliğinin 16 Nisan'da halkoyuna sunulması kararlaştırıldı.
İktidar ve ona destek veren MHP, "Güçlü Türkiye" sloganı ile seçmen karşısına çıkarken, CHP "tek adam rejimi"ne vurgu yapan bir kampanya yürüttü.
OHAL koşullarında gidilen ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, bizzat meydan meydan gezerek yürüttüğü kampanya sonunda, seçmenin yüzde 51'i yeni sisteme "Evet" dedi.
Ancak girdiği hemen her seçimden açık ara zaferle çıkan Erdoğan'ın, referandumdan aldığı sonuç "kritik ve kılpayı" olarak nitelendirildi.
Dahası AKP'nin her seçimden başarıyla çıktığı İstanbul ve Ankara'nın da aralarında bulunduğu metropol kentlerde "Hayır" oylarının yüksek çıkması, Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve AKP Genel Merkezi'nde hayal kırıklığı yarattı.
Muhalefete göre ise referandumda Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK), "mühürsüz oy pusulalarının" geçerli sayılması yönündeki kararı, referandumu tartışmalı hale getirdi.
Erdoğan ve ekibinin yaptığı ilk iş referandum sonuçlarını detaylı olarak irdelenmesi kararı almak ve sonraki adımları buna göre atmak oldu. Sonraki aylarda "metal yorgunluğu" olarak adlandırılan ve hem parti teşkilatlarında hem de belediyelerde "görevden alma-istifa" operasyonlarının da öncü adımı oldu.
Anayasa değişikliğine göre, başkanlık sistemine ilişkin hükümler 2019'daki seçimlerde yürürlüğe girecek olsa da, referandumdan hemen sonra Erdoğan'a yeniden partisi AKP'nin başına geçme olanağı sundu.
Anayasa'da yapılan değişiklik, "Cumhurbaşkanının varsa partisiyle ilişiği kesilir" hükmünü ortadan kaldırdığı için Erdoğan'a önce partiye üyelik, sonra da Genel Başkanlık yolu açıldı. AKP'nin 21 Mayıs'ta yapılan Olağanüstü Kongresi'nde, Erdoğan geçerli 1414 delegenin oyuyla genel başkan seçilerek, Cumhurbaşkanlığının yanı sıra, AKP Genel Başkanı olarak aktif siyasetteki rolünü ve etkinliğini genişletti.
Genel başkan seçildiği kongrede, "Önümüzdeki aylar Türkiye'nin terörle mücadeleden ekonomiye, hak ve özgürlüklerin genişletilmesinden yatırımlara kadar her alanda adeta bir sıçrama dönemi olacaktır" mesajı veren Erdoğan, parti yönetimi ve teşkilatlarla işe başladı.
Erdoğan'ın yaz aylarında ilk kez dile getirdiği "metal yorgunluğu" ifadesi ile önce partinin il ve ilçe örgütlerinde "istifa" yoluyla değişikliğe gidilmesi süreci başladı.
Ancak "metal yorgunluğunun" ülke gündemine girmesi yılın son yarısında başlayan büyükşehir belediye başkanlarının istifa ettirilmesi ile başladı.
Önce Eylül ayında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, "görevinde başarılı olduğuna inanmasına" karşın, istifa etti.
Niğde, Düzce belediye başkanları da "itirazsız" istifa kararı alırken, Ankara'yı 23 yıldır kesintisiz olarak yöneten Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile Balıkesir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur ve Bursa Belediye Başkanı Recep Altepe, "gönülsüz" olarak Erdoğan'ın talimatlarıyla koltuklarını terk etmek zorunda kaldılar.
Bu tablo, halkın önemli bir bölümünün "seçtikleri belediye başkanları tarafından yönetilmediği" eleştirilerini de beraberinde getirdi. "Doğrulukpayı.com" adlı sitenin araştırmasına göre; OHAL kapsamında çıkarılan KHK'larla görevden alınan Halkların Demokratik Partisi'nden başkanlar ve istifa ettirilen AKP'li başkanlarının seçim bölgeleri dikkate alındığında nüfusun yüzde 43'ü "seçtikleri başkan tarafından yönetilmiyor."
2016'da, CHP'nin de desteklediği anayasa değişikliği ile parlamentoda halen görev yapan milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırıldı.
Bu kapsamda HDP Eş Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda milletvekili tutuklandı.
Ancak 2017'de CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun dokunulmazlığı da, Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ün yargılandığı "MİT TIR'ları" davası kapsamında açılan soruşturmadan kalkmış oldu.
Mahkeme heyeti, Enis Berberoğlu hakkında son derece hızlı bir yargılama yürüttü ve "devletin gizli kalması gereken bilgilerin, siyasal ve askeri casusluk maksadıyla açıklamak" suçlamasından 25 yıl hapis cezasına hükmetti. Enis Berberoğlu, hükmün verildiği 14 Haziran'da tutuklanarak, İstanbul'daki Maltepe Cezaevi'ne konuldu.
Enis Berberoğlu'nun tutuklanması, CHP için de önemli bir "milat" oldu.
Verilen cezayı ve tutuklama kararını "CHP'ye siyasi operasyonun ilk halkası" olarak değerlendiren CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, tutuklama kararının hemen ardından, Gandi'nin "tuz yürüyüşü"nü anımsatan kararını yaşama geçirdi.
Kılıçdaroğlu, "en barışçıl protesto eylemi" olarak nitelendirdiği "Adalet Yürüyüşü"nü başlatma kararı aldı. Ankara Güvenpark'tan yürüyüşe başlayan Kılıçdaroğlu'nun bu eylemi, yaz aylarında siyasi yaşama damgasını vurdu.
Kılıçdaroğlu, 15 Haziran'da başlattığı ve 432 kilometrelik yolun tamamını kat ettiği yürüyüşü 23 günde, İstanbul Maltepe Cezaevi önünde düzenlediği bir mitingle tamamladı. Yol boyunca CHP'lilerin yanısıra, farklı siyasi görüş ve partilerden isimler zaman zaman Kılıçdaroğlu'na eşlik etti.
"Hak, hukuk, adalet" talepleri ile yola çıkan Kılıçdaroğlu, elinde sadece "Adalet" yazılı pankart taşıdı. Kimi küçük çaplı protestolara karşın, yürüyüş "olaysız" denilebilecek bir havada tamamlandı.
Kılıçdaroğlu mitingde, "15 Temmuz darbe girişiminin siyasi ayağının ortaya çıkarılıp, hesap sorulması; OHAL'in sona erdirilmesi, yargıya siyasi müdahalenin sona erdirilmesi, OHAL mağdurlarının yargıya erişim hakkını kısıtlayan uygulamalara son verilmesi, tutuklu gazetecilerin derhal serbest bırakılması, mühürsüz oyların geçersiz sayıldığı referandumun geçersiz sayılması, laik eğitim, her türlü ayrımcılığa/kutuplaştırma siyasetine son verilmesi, barışcıl dış politika" taleplerini içeren 10 maddelik bildirge açıkladı.
Doğru Yol Partisi (DYP)-Refah Partisi hükümetinde İçişleri Bakanlığı yapan, kuruluşu aşamasında AKP'ye geçen ama kısa süre sonra bu partiden ayrılan ve daha sonra MHP Milletvekili olarak TBMM Başkanvekilliği görevinde bulunan Meral Akşener, 2017'de siyaset sahnesine "genel başkan" olarak çıktı.
Devlet Bahçeli'nin 1 Kasım 2015'teki genel seçimlerinde milletvekilliğine aday göstermediği Akşener ve bir dönem Bahçeli'nin yakınında yer alan bazı isimlerin "olağanüstü kongre" istemesiyle başlayan kriz, Akşener ve arkadaşlarının partiden ihracıyla sonuçlanmıştı.
16 Nisan referandum kampanyasında, kendisine destek verenlerle birlikte "Hayır" kampanyasını yürüten Akşener, referandumun ardından "parti kurmak" için harekete geçti. Akşener, yılsonuna doğru kurmayı planladığı siyasi partiyi, "erken baskın seçim" olasılığını dikkate alarak öne çekti.
25 Ekim'de İYİ Parti'nin kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığı'na verdi ve aynı gün Ankara Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde de kuruluşu ilan ve kurucu genel başkan oldu. MHP'den ayrılan Ümit Özdağ, Koray Aydın, Durmuş Yılmaz'ın da aralarında bulunduğu isimler parti yönetimine girdi.
Akşener, seçime girme yeterliliğini sağlamak için de partisinin Birinci Olağan Kurultayı'nı da 10 Aralık'ta gerçekleştirdi. MHP ve CHP'den ayrılan dört milletvekili ile parlamentoda temsil edilen Akşener, 2019'da cumhurbaşkanı adayı olduğunu da ilan etti.
Parlamentoda sandalye sayısı açısından üçüncü parti konumundaki HDP, 2016 Kasımında başlayan tutuklama operasyonları çerçevesinde Eşbaşkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile çok sayıda milletvekili ve parti yöneticisi 2017'yi cezaevinde geçirdi.
HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ'ın milletvekilliği, dokunulmazlığı kaldırılan bir dosyadan dolayı hakkındaki cezai hüküm kesinleştiği gerekçesiyle milletvekilliği düşürüldü. Yerine Serpil Kemalbay HDP Eş Genel Başkanı seçildi.
Kasım 2016'dan beri cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş, "kelepçeli" olarak duruşmaya gelmeyi reddettiği için şimdiye kadar hakim karşısına çıkamadı.
Demirtaş'la birlikte beş HDP'linin milletvekilliği daha düşürüldü, dokuz milletvekilliğinin ise tutukluluğu sürüyor. CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun da tutukluluğu sürdüğü için halen 10 milletvekili cezaevinde bulunuyor ve bu sayıyla Türkiye, tutuklu milletvekilleri açısından bir rekoru da elinde bulunduruyor.
Darbe girişimi sonrası AKP hükümetine tam destek veren ve sonrasında verdiği destekle de "cumhurbaşkanlığı sistemi"nin yolunu açan MHP, yılın son aylarına doğru iki yeni tartışmayı ülke gündemine soktu.
MHP lideri Bahçeli, önce "seçim barajı"nın düşürülmesini, daha sonra da seçimlerden siyasi partilerin "resmen" ittifak yapabilmesine olanak tanıyacak yasal düzenleme yapılması taleplerini tartışmaya açtı.
Bahçeli'nin bu çıkışı, İYİ Parti'nin kurulmasıyla "baraj altında kalacağı" kaygısından kaynaklandığı yorumlarına neden oldu. İttifak çağrısına, AKP ve Erdoğan'dan kısmen olumlu yanıt geldi.
Ancak, parti içinde özellikle bazı Doğu ve Güneydoğu milletvekillerinin "Kürt oylarının kaybedileceği" endişesiyle ittifak önerisine sıcak bakmasa da AKP ve Erdoğan, MHP'nin bu çağrısını ciddi olarak değerlendiriyor.
AKP, yüzde 10'luk seçim barajının düşürülmesine ise sıcak bakmıyor.
MHP'nin ön alması ile başlayan seçim sistemi, ittifak ve baraj tartışmaları muhalefet tarafından "baskın erken seçim işareti" olarak yorumlanıyor. Ancak AKP sözcüleri, yerel seçimler ile cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinin zamanında, yani 2019'da yapılacağını ifade ediyor.
CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın oğlu, kardeşi ve eniştesinin vergi cenneti olarak anılan Man Adası'nda kurulu şirket aracılığıyla "vergiden kaçındığı" iddiasını partisinin grup toplantısında açıklaması, siyasette zaten gergin olan havanın daha da gerilmesine neden oldu.
Kılıçaroğlu, 21 Kasım tarihli grup toplantısında Erdoğan'a, "Çocuklarının, eniştenin, dünürünün, kardeşinin, eski özel kalem müdürünün yurt dışında vergi cennetlerinde bir şirkete milyonlarca dolar para gönderdiklerini biliyor muydun?" diye sordu.
Bu iddiaya Erdoğan'ın çok sert tepki gösterdi ve "Tayyip Erdoğan'ın yurtdışıda bir kuruşu varsa Cumhurbaşkanlığı makamında 1 dakika durmayacağım" yanıtıyla Kılıçdaroğlu'nu iddiasını kanıtlamaya çağırdı.
CHP lideri de bir hafta sonraki grup toplantısında Erdoğan'ın yakınlarının Man Adası'nda 1 sterlin sermaye ile kurulan Bellway adlı şirkete 15 Aralık 2011 ile 4 Ocak 2012 arasında toplamda 15 milyon dolar para aktarıldığını iddia ederek, banka dekontları ve swift mesajlarını kürsüden gösterdi, daha sonra bu belgeler medya aracılıyla kamuoyuna yansıdı.
Erdoğan ve AKP yöneticileri, söz konusu belgelerin sahte olduğunu ve yurt dışına para aktarımını değil, para girişini gösterdiğini söyledi ancak tartışmalar ve gerginlikler dinmedi. Bellway şirketi temsilcileri CHP hakkında suç duyurusunda bulundu.
İddialar üzerine Ankara Savcılığı harekete geçerek, söz konusu belgeleri CHP'den isteyerek inceleme başlattı.
Kılıçdaroğlu daha sonra, MİT'in, ABD'de yargılandığı davada itirafçı olan iş adamı Reza Zarrab konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı "uyardığı" yönündeki bir bilgi notunu da kamuoyuna açıkladı. Ancak MİT kendilerinin böyle bir raporu olmadığını açıkladı.
İstifa ettirilen AKP'li belediye başkanları hakkında harekete geçmeyen İçişleri Bakanlığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sert sözlerle hedef aldığı CHP'li belediyeler için ise düğmeye bastı.
Uzun süredir kulislerde dile getirilen "CHP'li belediye başkanlarına da operasyon yapılacağı" yönündeki iddia yılın son aylarında yaşama geçti ve CHP'li Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi, 8 Aralık'ta İçişleri Bakanlığı eliyle görevden uzaklaştırıldı.
Uzaklaştırmaya gerekçe olarak İlgezdi hakkındaki imar usulsüzlükleri gösterildi. İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, "Mülkiye Müffetişleri'nin raporları ve adli soruşturmalar ve kovuşturmalar nedeniyle" görevden uzaklaştırıldığı açıklandı. Açıklamada İlgezdi'nin görevden uzaklaştırılmasında, "İmar Kanununa, Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununa, Devlet İhale Kanununa aykırı hareket edilmesi", ile "Görevi Kötüye Kullanma, Belediyenin/Kamunun zararına sebebiyet verme, İhaleye Fesat Karıştırma, Haksız Mal Edinme, kamu görevlilerinin Gerçeğe Aykırı Belge Düzenlemesine göz yumulması" fiillerinin işlenmesinin etkili olduğu belirtildi.
Kılıçdaroğlu'nun kızının da 2+1 dairesinin bulunduğu Buz Rezidans'ın imar yasasına aykırı yapılması da gerekçe gösterildi. Kılıçdaroğlu, iktidar kanadından gelen bu hamlelere, "Benim, yakınlarımın malvarlıklarımızı Meclis araştırsın" diye yanıt verdi ve hemen ardından da CHP milletvekillerinin imzasıyla TBMM'ye Meclis Araştırma Önergesi verildi.
Türkiye siyasetinde en çok tartışma yaratan uygulamalar ise 20 Temmuz 2016'dan bu yana süren OHAL kapsamında çıkarılan KHK'lar oldu.
2017'de de üç ayda bir uzatılan OHAL kapsamında 17'si bu yıl olmak üzere toplam 30 KHK çıkarıldı. Hukukçular ve muhalefetin eleştirilerine karşın, "özel araçlara kış lastiği uygulaması", "taşeron işçilere kadro" gibi OHAL kapsamı dışındaki düzenlemelerin bile KHK ile yapılması muhalif kesimlerin tepkisine yol açtı.
Binlerce kamu çalışanı, üniversite öğretim üyesi, yargı mensubu ihraç edildi. Kamuoyunda büyük tartışma yaratan KHK'lerin sonuncuları 24 Aralık'ta Resmi Gazete'de yayımlandı. 695 ve 696 nolu KHK'ler ile, cezaevlerinde darbe iddiası ve terör suçlarından tutuklu olan sanıkların "tek tip giysi" ile mahkemeye çıkarılmaları öngörüldü.
Son olarak 12 Eylül askeri darbe rejiminin uyguladığı "tek tip"i, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ABD'nin Afganistan'ı işgalinin ardından kurulan ve El Kaide olmak üzere terör örgütü üyelerinin kapatıldığı Guantanamo Cezaevi'ni örnek göstererek savundu.
ABD'nin "utanç uygulaması" olarak gösterilen Guantanamo, askeri bir üste kurulmuş ve "hukuk dışı" uygulamalarıyla çok tartışılmıştı.
Hükümetin son çıkardığı KHK'nin en tartışmalı düzenlemesi ise "15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunun devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden" sivillerin hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu olmayacağı yönündeki hüküm oldu.
Muhalefet ve hukukçular, "bunun devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması" ifadesi "paramiliter" güç oluşturulduğu ve bu durumun "iç savaşa yol açabileceği" eleştirisini yöneltti.
11'inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de eleştirdiği düzenlemeyi Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ve bazı AKP sözcüleri "Sadece 15-16 Temmuz'da sokağa çıkan sivilleri" kapsadığını vurgulayarak savunurken, CHP iptal için bir kez daha Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.
© Tüm hakları saklıdır.