Gündem

Radikal'de sert polemik

Radikal gazetesinin iki yazarı arasında sert bir polemik yaşandı. Polemik, Perihan Mağden'in Haluk Şahin için 'Kibar faşist' demesiyle başladı...

03 Kasım 2008 02:00

Bir süredir Radikal gazetesinin iki yazarı arasında sert bir polemik yaşanmakta. Polemiğin tarafları, Perihan Mağden ve Haluk Şahin. Polemik, Perihan Mağden’in Haluk Şahin için “kibar faşist” demesiyle başladı. Haluk Şahin 'Klinik bir vak'a' diye yanıt verdi. Mağden de Şahin'e yanıt verdi... İki yazar da yanıtlarında birbirlerine sert ifadeler kullandı. İşte polemik yaratan yazılar: 


Kovuldunuz!

Bu mısraları, içim kan doğrayarak yazıyorum.
Zira salı günü yazıyor olsaydım Cumhuriyet Bayramı’nızı kutlayabilecektim günü gününe. Anı anına. Şimdi yalnızca Geçmiş Cumhuriyet bayramınızı kutlayabiliyorum. Maalesef.
Hoş, siz Cumhuriyet Bayramı kutlamaktan bir haller olanlar; koşmuşsunuzdur General Evladı Tolga Örnek’in ‘Devrim Arabaları’na. MİT Görevlisi Evladı Can Dündar’ın ‘Mustafa’sına.
Bu bayram, sanatsal/sinemasal: yapıcılarını finansal olarak DA gönendirecek bir Cumhuriyet Bayramı oldu. Olacak yani.
Can Dündar, mesela, Cumhuriyetin İçli Böreği olarak Susurluk’tan aldığı/duyduğu heyecanı, Ergenekon için duyamıyormuş. Hayret! Böylesi 1 araştırmacı dolgusalcı! Neden acaba?
E; işin içinde yüksekyüksek generallerimiz olduğu için mi? 1 Numara hâlâ ortaya çıkarılmadığı, bir başka (daha alçak) general Rusya’ya tüymüş olduğu için mi?
Genelkurmay, tarihçilerimize dahi açmaya kıyamadığı arşivlerini Müthiş Dolgusal AraştırmaElemanımız Can Dündar için açı açıvermiş: Ki, o da ‘Mustafa’ isimli, ay pek bi ‘controversial’, Mustafa Kemal’in insani yanlarını pek bir ortaya çıkartan filmini, Genelkurmayımız’ın DA cömert katılımlarıyla ortaya koyuversin diye.
Artık gelsin okul gezileri Bu Film’e; gitsin Gülben Ergen’in lastik (ve fakat armalı) çizmeleriyle katkılandırdığı Dolmabahçe’de galalar!
İş Bankası’nın Çocuk Mustafamız cömertçe kızkardeşi Makbule’yle karga kovalayan reklamlarına bakıyorum filan: Bizim Kemalizm’de olsun, Mustafa Kemal tapıcılığında olsun EKSİĞİMİZ Mİ VAR?
AK Parti’nin yüzde 48 oyuna bakıp (aslında bakmaz öyle oranlara Darbeseviciler/Ergenekonkafalar) BÖYLE bir eksiğimiz olduğunu düşünüyorsanız, Bu Oranı, Kemalizm Fazlamız’a borçlu olduğumuza dair kanaatimi yinelemek ve yenilemek durumundayım. Sn. Taştankafalar.
Ama asıl tahammülfersa bulduğum hakikat, Fanatik (ve sakatlanmış) Kemalistler’in yazılarımı okumaktaki yapışkan inadı.Dır.
BU GAZETE DAHİ sizin meşrebinize feci cuk oturan/sade suya tirit yazılarına her gün daha da sulusunu: daha da boşşşunu ekleyebilme becerisiyle gözlerimi sulandıran, nice nice nice yazardan, Genelkurmay’ın Adanmış Kalemlerinden vesaire geçilmezken-
Okumayıverin yazılarımı!
Vakit okuyor musunuz? Taraf okuyor musunuz? DTP’nin metinle-rini(haberlerde okunup taraflıca gazlanmazsa) okuyor musunuz?
Ekstrem bulduğunuz, delirtici bulduğunuz, sinirinizden kudurtucu bulduğunuz ONCA şeyi okumuyorsunuz da niye illa billa/kafanıza silah dayamışım gibi+üstelik Türkçemi anlamadan/takip edemeden zorlanarak/üfleyip püfleyerek benim yazılarımı mecburen mecburiyetten okuyorsunuz?
Anarşist org mudur, anarşist com mudur Türk gençliğinin bi sitesi varmış. Sitede Can Dündar yazıları alıntılanıyormuş.
Bu siteyi keşfeden arkadaşım “Düşün: burası anarşistlerin sitesinde Can Dündar’ın takdir edildiği bir ülke!” diye vecizledi ortamı/ortalamayı.
‘Anarşistlerin’ beğendiği yazarın Can Dündar olduğu/olabildiği bir ortamda/ortalamada harbiden ipindirik Türkçelemeleriyle kıt kanaat muhayyileleriyle yorum döşenebilmek/kimlik sahibi illüzyonuna kapılabilmek için ısrar muhabbet benim yazılarımı okuyan Fanatik Kastankafalar’a tahammülüm yok! Yettiniz gayri.
Başka kapıya!
Türk Medyalaması sizin (olmayı) arzu ettiğiniz kapılardan geçilmiyor.
Bu İçiBoşAmcalar’ın HisterikKemalistTeyzeler’in yazdığı yazılardan içilmiyor. Ve fakat sizin, YÖK Gençliği’nin içmesi gereken sular: tammm da budur! (İç iç kudur.)
Madem kendini (ve üstelik) ‘anarşist’ diye konumlayanlar Can Dündar Fan’i oluyorlar/olabiliyorlar Bu Dallama Okumalar Diyarı’nda.
Bu ‘Yanlış Etiketlemeler Sanayi A.Ş.’de, BU her şeyin ismini/cismini yanlış tariflerden yola çıkarak kabartma üstatlarından oluşan Doyumsuz Münazaracılık Ortamlaması’nda-
Yoksa tahammülünüz: yazılarıma, görüşlerime, kanaatlerime YAZILARIMI OKUMAYACAKSIN: bu kadar basit!
Bi kere yazdıklarımı harbiden anlamıyorsun.
Kafan basmıyor.
Yök Evladı YÖK’sün: ‘Çocuk Kalbi’ni okuyup okumadığın, okuduysan ondan NE anladığın şüpheli.
Doğru zamanda hiçbir doğru eserle karşılaşmamış, karşılaştırılmamışsın. (Ve bundan kıvançlısın: Atatürkçülük NEYİNE yetmez ki?)
Ama bi AysunKayacıGüveni’yle:
işte şu felan üniversitede hırthuzur mastırı kastırı yapıyorum, ağzım ne biçim laf yapar, yapmadığı zamanlarda özel olarak şişirttiğim dudarlarım var; SunaVıdıvıdılama’dan NE eksiğim var?
Onun Harvard’dan ‘NONComprehension Sertifikası’ milliyetçihezeyanlarıylaidealTürkKızı imitasyonları varsa, benim de var!
Ben de bir NevvalSevindi’yim. AysunKayacı’yım. HülyaKanaatyapar’ım. SunaVıdıvıdıcı’yım- diyorsan: Ki, diyorsun-
Erkek muadilin olarak: 1 Can Dündar ağbinin duyargalılığını,
Yiğit Bulut ağbinin ‘Kaptırmam bu milletin kapitalini: a-ha sana
şizoid tablo!” milliyetperver (sözümona) ekonomiden çakarlığını görüyorsan, ‘kaliteli’ Haluk Şahin’in ‘Kibarfaşist’ yazılarında TAM DA aradıklarını buluyorsan-
Bacım, evladım: DAHA ne modelde kovayım köşemden seni?
BU YAZAR okurları arasında zekâengelli+okumaözürlü+darbese-vicileri GÖRMEK İSTEMİYOR.
Başka kapıya! Sizin gibilere uygun Kapı’dan ve saplarından bol başka bi şey yok bu ortalamada.
Döndüre döndüre anlattım:
Anladın diil mi?

Perihan Mağden / Radikal / 30 Ekim 2008
***************************************************************

Klinik bir vak’a
 
Babıâli’ye geldiğimde buraları iyi bilen bir arkadaşım, “Haluk, burada meşguliyetle tedavi kotasından çalışan insanlar vardır. Bunlar rahat edemezler, durmadan sağa sola sataşır, öyle sakinleşmeye çalışırlar. Sakın onlara uyma” demişti.
Onun bu öğüdüne hep uydum. Bu kotadan yazarlık yapanların sataşmalarına, dokundurmalarına, laf sokuşturmalarına aldırmadım. Küfür edilmediği sürece (Bunlar küfürbaz da oluyorlar!) gülüp geçtim.
‘Meşguliyetle tedavi’yi biliyorsunuz. Aslında bir yere ‘kapatılması’ gereken birtakım vak’aları kontrollü bir biçimde serbest bırakıp, bir şeylerle uğraştırarak normal hayata döndürmeye çalışma yöntemi...
Resim, müzik, bahçevanlık... Bazılarına da yazı yazdırır, kâğıda döktüklerini klinik bir dikkatle okur, yazdıklarına bakarak örneğin ilaç tedavisine dönmenin doğru olup olmadığına karar verirler.
Yazı yazdırıp yayımlayarak tedavinin bir sakıncası vardır: Resim yaparak ya da müzik çalarak başkalarına zarar vermeyen vak’alar, ellerine kalemi alınca başkalarına haksız suçlamalar yöneltebilir, hakaret edebilir, derin üzüntülere yol açabilirler.
Söz yarası derindir. Bu yüzden, yazı yazdırarak tedavi kötü sonuçları olabilen bir yöntemdir.
Çok pahalıya patlayabilir.
Bizim gazetede de bunlardan bir tane var.
Hatta, en azgınının bizdeki olduğunu söyleyebilirim. Durmadan sağa sola saldırıyor, hiç hak etmeyen insanlara ağır hakaretlerde bulunuyor, kelime cambazlıkları ile ona buna laf sokuşturuyor...
Ama, yıllar geçse de, bir türlü düzelmiyor.
İçindeki kin, öfke, mağduriyet ve çirkinlik birikintisi bir türlü akıp gitmiyor. Boğazında bekleyen acı safra bir türlü azalmıyor.
Ben, bu vak’anın yazılarını uzun zamandır klinik bir ilgiyle okuyorum. Belirli satırlara gelince ‘Haa, baba nefreti yine kabarmış’ ya da ‘Filanca kompleksi gene azmış!’ şeklinde değerlendiriyorum. Bazen ‘Belli ki şunu kıskanmış ve kendisini tutamamış!’ dediğim de oluyor.
Birazcık eğitimli biri için, fazla karmaşık olmayan, transparan bir vak’a aslında. Köşesinde ona buna saldırıp durmasa o kadar ilginç bile değil. Bunlardan çok var.
Bu türden vak’alarda sık sık görüldüğü gibi, arada bir zeki buluşlar, laf ebelikleri ya da espriler de yapabiliyor. Okuyup gülüyorum. Eğlendiriyor.
Ama bazen de, haddini aşıyor. Dünkü yazısında yaptığı gibi. Ortada fol yok yumurta yokken, gene içi gidiştiğinden olacak bana bulaşmış, adımı kullanarak ‘kibarfaşist’ diye söz etmiş.
Yoo, o kadar da uzun boylu değil! Klinik vak’a da olsa, ‘kibar’ ile terbiye edilmiş de olsa, kendime ‘faşist’ dedirtmem. Bütün hayatım boyunca, bütün varlığımla karşı çıktığım bir görüş faşizm. Şimdi bir klinik vak’aya ilham geldi diye, yazısı biraz daha soslu olsun diye, ilk gününden beri yazdığım gazetede ismimin yanında o sıfatı kullandırtmam.
Tıpkı, kendime ‘misyoner çocuğu’ dedirtmediğim gibi. Orhan Pamuk davası sırasında Şişli’de açılan pankartta ‘misyoner çocuğu’ diye adım geçtiğinde (Ötekiler Hrant Dink, Orhan Pamuk, Murat Belge,
İsmet Berkan idi) savcılığa fotoğrafını götürerek, ısrarla şikâyette bulunan ve o hakaretin sorumlularının peşine düşen bendim. Meğer Ergenekon’cularmış!
Dedirtmem, hesap sorarım. Yazarı, aslında eğlencelik olarak okunması gereken klinik bir vak’a bile olsa! Ama nasıl?
‘Faşist’ nitelemesinin hakaret olduğuna dair Yargıtay kararı var. Başkalarına hakaret etmeden duramayan bu vak’a, daha önce mahkûm olmuş, yani sabıkalı. Hakaret davası açsam kendisini doğrudan mahpusta bulur.
Kibar bir faşist olarak bütün hayatım boyunca yazarların hapse atılmasına karşı çıktığımdan bunu yapacak değilim!
Peki, bütün hayatı boyunca köşe yazarlarının kendilerine verilen ayrıcalığı sorumlu bir biçimde kullanması gerektiğini savunmuş biri olarak ne yapmalıyım? Bu soruyu herkesten önce gazetenin Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan’a soruyorum.

Haluk Şahin / Radikal / 31 Ekim 2008
***********************************************

Haluk Şahin’in düzeykokan hezeyanları
 

Harbiden bugün bambaşka bi yazı yazacaktım.
Ama ‘kaliteli’ köşeciniz Haluk Şahin, kendini ‘kibarfaşist’ diye niteledim diye feci
hakaretamiz sözümona bi yazı döşenmiş.
Nuray Mert’te de aynısı olmuştu, beni saldırganlıkla, terbiyesizlikle, ‘kıskançlıkla’ (bu Haluk Şahin patentli) cartla curtla suçlayanlar nedense Cevap Yazıları’nda (nefsi müdafaa?) akla hayale gelemeyecek bir ve üstelik fikirsiz düzeysizlikle cevap döşenebiliyorlar.
Sn. Mert cevabi yazısının sonunu “Söyleyin arkadaşlarına tutsunlar onu, yoksa öyle bir DÖVERİM Kİ” yollu bitirmişti mesela.
Hem ‘Her kuşun eti yenmez’ hem de ‘saçlarından tuttuğum gibi: var mı benden dövüşçüsü/rezaletçisi?’ lezzetinde.
Şimdi besbelli 5 KURUŞLUK psikoloji bilgisi olmayan Haluk Şahin esip üfürmüş kendi çapında. Yok yazılarımı okuyup ‘Baba nefreti yine!’ diyomuş. Yok kıskançlıktan (hakikaten bu düzeylerde cereyan ediyor Analiz Yetisi) boğazımda safra birikerek mi ne yazıyormuşum!
Bi de hakkını ararmış, ama hakkımda mahkûmiyet kararı varmış: Anında kendimi hapiste bulurmuşum! Yaaa: böyle de bi sabıkalıyım! Bu tam demokraside.
Bu ‘alicenaplık’, bu ‘demokrasiyetaparlık’ karşısında Çizmeli Kedi reverans yapardı herhalde. Ben iğrenç buluyorum.
‘Kibar faşist’le kastedilen tam da bu: Sağ gösterip sol vurma sanatı. Daha doğrusu sanatsızlığı. Kör gözüm parmağına’yı sofistikasyon sanma. Şapkadan kedi çıkartıp tavşan diye tutturma!
Ayrıca yazımın MESAJI AÇIKTI: Haluk Şahin gibilerin yazılarımı okumaması!
‘Atatürk 21. yüzyıla da ışık tutacaktır’
misali Facebook Atatürkçülüğünü yıkayıp yağlayıcı yazılarından beri mesela ben, okumuyorum kendisini. (Herhalde okunma oranlarının da farkındadır.)
Amerika Seyahati’ne çıkar; haftalarca yazar da yazar: İçinde ne Amerika, ne herhangi bir gözlem, ne ennn ufak ama ennn ufak bir orijinalite, duyulmamış bir fikir, bir yaratıcılık, bir müşahede olmayan yazılar. Bir nevi yazısızlık zanaatı.
BU KADAR MI SADE SUYA TİRİT OLUNUR? Bu kadar mı azimle sebatla boşş boşşşş kimsenin okumayacağı, okusa hiçbir yerinden yola çıkıp hiçbir yere varamayacağı ‘Üfürükten tayyare/selam durdum Atatürkçülüğe’ resitalciliğine BİLE gelmeyen/gelemeyen NONEXİSTENT yazı yıllardır topaçlanır topaçlanır da, illa billa bi köşe işgal edilir.
Ayrıca benim söylemeye çalıştığım bir şey var: Ben yalnızca Ertuğrul Özkök’ten müşteki değilim Türk Basmacılığında. Hiçbir şey ama hiçbir şey yazmadan/söylemeden yıllardır/on yıllardır/yüz yıllardır köşe işgaliyesinden; ‘köşe yazarı’ ‘akademisyen’ ‘iyi aile babası’ gibi (esasında) içi zımbır zımbır boş titrlerine delice bağlılıkları/bağımlılıkları yüzünden bir nevi tıkaç olarak barınanlardan da şikâyetçiyim. Müştekiyim feci halde.
Kendi gazetemdeki yazarları DAHİ eleştirebilme özgürlüğünü Radikal bana tanıyorsa; bu ancak Radikal’in demokratlık hanesine yazılır.
Yazılabilir. Diyorum. Eli artırıyorum.
Haluk Şahin’in hayatta ya da kâinatta ‘kıskanılacak’ HİÇBİR özelliğini göremiyorum.
Ama ‘kıskanıldığını’ iddia etmek Ayşe Arman Kafası’dır. Hülya Avşar Kafası’dır. Mahalle Kadını Kafası’dır ve maalesef Türkler, Bu Rahatsızlıktan feci şekilde mustariptirler.
“Ağbi; neyim var beğenilecek, daha frenleri boşaltılıp kıskanılacak? Benden hazzetmiyor ve hatta anlaşılan tiksiniyor” demezler, diyemezler. Hakikat peynirinden yiyemezler.
Onlara göre ‘beni sevmeyen ölsün’dür. ‘Kıskananlar çatlasın’dır. Bu feci kadınsı ve mahalleli bakışın çok feci şekilde egemenliği altında inleyen bu ‘kalitesiz’ ‘düşük’ ortalamanın; bu özeleştirinin olmadığı diyarlarda ‘denial’ ‘projection’ ‘rejection’ gibi en primitif savunma düzeneklerinin devreye sokulma iptilasının, BİRE BİR YANSIMASIDIR H. Şahin’in içleracısı ‘cevabı’. Cevapsızlığı.
Ve ‘yazı’; beni hapse attırmakla tehditten, balçıktan/balgama (çok çabuk okudum sinirlenmeyeyim diye: tekrar okuyamıyacam) kıskançlıktan klinik vakalık, küfürbazlıktan Şahin’in fevkalade ‘düzeyini’ patır patır tespih taneleri gibi önümüze sallayan, fikirsizlik gösterisi NEYLE nihayetlenmektedir acaba?
İsmet Berkan’a, yani her ikimizin de genel yayın yönetmenine, nerdeyse ‘ya herru ya merru’ lezzetinde beni ihbar etmeyle! Nihayet bulmaktadır bu buruk acı!
‘Kaliteli’ Şahin feci bir demokrasizevdalısı olduğu için ve fakat beni hapislere/zindanlara cömertçe attırmıyor! Oysa yazısı boyunca, bilmeden etmeden topaçladığı psikolojilemeleri yiyecek isek filan, ‘cezai ehliyeti yoktur’ raporumun olması DAHİ gerekir: Öylesi bi şirazesinden çıkmışlık söz konusu kaliteli ruhları rencit rencit rencide eden yazılarımda. Prof.’a kalırsa!
Evet bu ‘kaliteli’ adamyazar yalnızca beni genelyayınyönetmenimiz’e ‘ihbar etmekle’ yetinecek. Bu bilgisan, baştanaşağı kalite ite te kokan yazısını, son satırıyla TAÇLANDIRACAKTIR.
En güzeli harbiden, hapse atılmam değil (ay onu da görseniz ne güzel olur! kıskanılan dünyalarınızda) gasteden atılmam olur-
Değil mi Şahin?
Sizin fırfırlı, lambalı, düzeyli, kof dünyalamalarınızdan kovulmam! Olur.
Ki: Radikal DAHİ cümlenize kalsın. Kendileri çalsın, kendileri oynasınlar.
Gelsin televizyon programları, gitsin gasteyöneticilikleri on yıllardır yazyaz doyamadıkları Yazsanneyazaryazmasanneyazar Janrı’nın başeseri yazıktırmaları. Bu âlem, bu beşinci sınıf Türk Medyalamacılığı onlara ait ve onlara layık hakikaten.
Good point Sn. Kibarefendi yani. Özellikle süper yazını bitiriş ihbar-ı fikirlemen! ‘Freudian slip’ diyemeyeceğim bütün fikirleme hayatın bir ‘slip’ telakki edilebilir zaten.

Perihan Mağden / Radikal / 1 Kasım 2008
********************************************************

KLİNİK VAK’A HAKKINDA SON NOT:

Arka sayfadaki klinik vak’a bu kez de hakkımda kocaman bir yazı döşenmiş. Burası Radikal, yazar. Benim yadırgadığım, aslında her gün doktoruna göndermesi gereken hezeyanların gazete yazısıymış gibi yayımlanması. Okurlarım bu vak’a ile daha fazla uğraşmanın bana yakışmayacağını söylüyorlar. Haklılar. Burada noktalıyorum.

Haluk Şahin / Radikal / 2 Kasım 2008