Türk Psikologlar Derneği tüm üniversite rektörlerine göndermeye başladığı bildiride 'Barış için akademisyenler'in imzaldığı metni ifade özgürlüğü kapsamında ele alınması gerektiğini savunurken "Fikir ve ifade özgürlüğü, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir, demokrasinin ve akademik çalışmanın temel taşlarıdır. İfade özgürlüğünün kısıtlanması, toplumun ilerlemesinde önemli rolü olan bilimsel üretimi de imkansız kılar. Bu sebeple de, akademinin en temel vazgeçilmezidir" ifadeleri yer aldı.
TPD'nin görderdiği bildirinin tam metni şöyle:
Şiddetsizlik ve barış talebi psikologların mesleki ve bilimsel sorumluluğunun gereğidir
Aralarında meslektaşlarımızın da bulunduğu bir grup akademisyen, “Barış İçin Akademisyenler” imzaları ile topluma barış çağrısı yapmalarının ardından iktidar ve çeşitli baskı grupları tarafından hukuka aykırı şekilde etiketlenmiş, itibarsızlaştırılmaya çalışılarak hedef gösterilmiş, gözaltı uygulamaları gerçekleşmiş ve haklarında çeşitli soruşturmalar açılmıştır.
Barış çağrısı ifade özgürlüğü kapsamında temel bir insan hakkının kullanımıdır
Savaşın, şiddetin ve ayrımcılığın her türünün karşısında, yaşamdan ve barıştan yana olan bu kampanyaya katılan, "Bu suça ortak olmuyoruz!" başlığıyla yayımlanan ve kamuoyu ile paylaşılan barış çağrısı metnine imza atan akademisyen meslektaşlarımızın eylemlerinin tamamen ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu bir kez daha hatırlatmak isteriz.
İfade özgürlüğü anayasal bir haktır
İfade Özgürlüğü T.C. Anayasasında “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ifadesi ile Anayasal düzeyde güvence altına alınmış bir temel haktır. Yine Anayasa’ya göre “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” İşte bu kapsamda barıştan yana fikirlerini ifade eden akademisyenler en temel insan haklarından olan ifade özgürlüğü haklarını kullanmış olmalarına rağmen hem hukuki yollar hukuka aykırı şekilde kullanılarak baskıya maruz bırakılmış hem de ilgili ve görevli makamlar tarafından korunmasız bırakılarak hayati tehditlerin muhatabı olmuşlardır.
İfade özgürlüğü demokrasinin ve akademik çalışmanın temel taşıdır
İfade özgürlüğü, demokratik toplumun temellerinden biri olup demokratik toplumun ilerlemesinin ve üyesi olan bireylerin onurlu birer insan olarak kendilerini geliştirmelerinin temel şartlarındandır. İfade özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de yeri olan ve koruma altında olan bir haktır; ilgili 10. maddesinin sınırları içinde, “Sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen 'haber' ve 'düşünceler' için değil, ayrıca devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır.” maddesi ile vurgulanır. Fikir ve ifade özgürlüğü, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir, demokrasinin ve akademik çalışmanın temel taşlarıdır. İfade özgürlüğünün kısıtlanması, toplumun ilerlemesinde önemli rolü olan bilimsel üretimi de imkansız kılar. Bu sebeple de, akademinin en temel vazgeçilmezidir.
Barış ve kardeşlik talep eden akademisyenlere yönelik baskılar hak ihlalidir
Barış ve kardeşlik talebi ile yola çıkan bu temel hak ve özgürlüğün kullanımı karşısında, üniversite yönetimleri ve idari makamlarca yürütülen ve yürütülecek her türlü etiketleme, itibarsızlaştırma, soruşturma, uzaklaştırma, işten çıkarma ve her nevi cezalandırma süreçleri hukuka aykırı olduğu gibi, birer hak ihlalidir ve de son derece keyfi, baskıcı, ayrımcı ve iktidar yanlısı tutum ve eylemlerdir. Bu ve benzeri eylemler üniversitelerin var olma sebebini oluşturan bilimsel düşünce üretimi ile de taban tabana zıt düşerler.
Kronik şiddet ve savaş ortamının sosyal ve psikolojik maliyeti çok ağırdır
Ek olarak, şiddetin ve silahlı çatışma ortamının, başta çocuklar ve siviller olmak üzere toplumun bütün bireyleri üzerinde ruh sağlığı açısından kısa ve uzun vadeli, hatta gelecek kuşaklara geçen örseleyici etkileri olduğu bilinen bir gerçektir. Kronikleşmiş şiddet ve savaş ortamları toplumsal değer ve bağların çözülmesi ve çürümesine de yol açmaktadır. Türkiye’deki kronik şiddet ortamının sosyal ve psikolojik maliyeti şimdiden çok ağırdır; acilen barış ve tamirat rotasına girilmediği takdirde bu maliyet katlanarak artacaktır.
Psikologlar, mesleki etik gereği 'yararlı olmak ve zarar vermemek' ilkesini benimsemiştir ve bu ilke doğrultusunda şiddetsizlik ve barış talebini hizmet sunduğu kişilere, kurumlara ve içinde yaşadığı topluma karşı mesleki ve bilimsel sorumluluğun gereği olarak görmektedir.
Hukuk ve ahlak dışı uygulamalara karşı meslektaşlarımızın yanındayız
Talebimiz ülkenin içinde bulunduğu durumla ilgili kaygılarından dolayı düşüncelerini ifade eden akademisyenlere karşı temel insan hak ve özgürlüklerine aykırı olarak yürütülen, ne hukuken ne de ahlaken geçerli olmayan uygulama, soruşturma ve işlerine son verilmelerinin derhal sona erdirilmesidir. Türk Psikologlar Derneği olarak meslekleri gereği savaşın, şiddetin, istismarın, ayrımcılığın her türünün karşında olan meslektaşlarımız akademisyen psikologlarımızın yanındayız.