Gündem

"Prof. Zeynep Sayın gibileri öğrencileri nasılsa bulur, onu kovan üniversite yöneticilerini tarih nasıl yazacak?"

Ahmet Cemal: Tarih her zaman, ama her zaman acımasızdır!

20 Haziran 2016 15:18

Cumhuriyet yazarı Ahmet Cemal, İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin, derste gizlice yapılan bir ses kaydında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı eleştirdiği gerekçesiyle Prof. Zeynep Sayın Balıkçıoğlu'nun işine son vermesiyle ilgili olarak, "Onun gibilerin kendilerine öğrenci bulabilmek için resmi binalara ihtiyaçları yoktur, çünkü öğrencileri onları nasılsa bulur! Peki, ya böyle bir hocayı derste iken görevinin başından alan üniversite yöneticileri? Evet, onlar ilerde kendilerine Cumhuriyet Tarihi’nin göstereceği yeri acaba beğenecekler mi? Aslında bu soru önemsiz, çünkü tarih her zaman, ama her zaman acımasızdır!" dedi.

Ahmet Cemal'in, "Prof. Dr. Zeynep Sayın olayı ve üniversite kavramı" başlığıyla yayımlanan (20 Haziran 2016) yazısı şöyle:

Bilim insanı ve akademisyen Prof. Dr. Zeynep Sayın Balıkçıoğlu ile yetmişli yıllarda annesi ve çok muhterem Hocam Prof. Dr. Sâra Sayın’ın evinde tanışmıştık. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Filolojisi Bölümü’nde öğrencim de olmuştu. 

Mezuniyetinden sonra annesi gibi akademisyenliği seçen Zeynep Sayın, asistanlıktan profesörlüğe uzanan yolu boyunca bana göre hep gerçek, başka deyişle ‘olması gereken’ bir akademisyen kimliğini inşa etti ve taşıdı. Akademik unvanları ile var olmak yerine, her aşamada varlığı ve birikimleriyle unvanlarının içini doldurmayı yeğledi. Bu arada sadece İstanbul’a saplanıp kalmadı. İstanbul’dan güneydoğuya uzanan bir yelpazede, çağrıldığı her kuruma gitmekten üşenmedi. Öğrencileri ile kurduğu ilişkinin temelini ise hep ‘aydınlanma’ ve ‘özgür düşünme/düşündürtme’ temeline oturttu.

Öğrencileri için her zaman eleştirel düşünme ve özgür bir bireylik geliştirebilme bağlamında bir rehberlik hizmeti üstlendi. Uzmanlık alanı Alman dili ve edebiyatıydı; ancak Zeynep Sayın, bugüne kadar kendini hiçbir zaman tek bir alanın sınırları içersine hapsetmedi. Yıllar boyunca geliştirdiği bir tür Rönesans hümanisti kimliğinin desteğiyle, öğrencileri için aydınlanma yolunda hangi alanı gerekli gördüyse o alana da taşmaktan çekinmedi.


Bir ‘Rönesans hümanisti’ kimliği

 

Hep “aura”sı olan bir insan kimliğini korudu. Güzel ve acıklı ülkemizde ne yazık ki böylesine ender rastlanan bir eğitim hizmetinin karşılığı olarak, sadece İstanbul Üniversitesi’nden ‘normal’ yolla, yani emeklilikle ayrılabildi. Ama daha sonraçağrılarak gittiği yüksek eğitim kurumlarındaki hizmetlerinin ödülü olarak, bir süre sonra hep kovuldu! 
Bugüne kadar ülkemizde şu anda sayısı yanılmıyorsam iki yüzü zorlayan -ancak dünya üniversitelerinin bilimsel bağlamdaki ‘ilk sıraları’ arasında şimdiye kadar yer almamış- üniversitelerin toplumsal olaylar karşısındaki sessizliği üzerine epey yazı kaleme aldım. Ancak önceki sabah gazetelerden Bilgi Üniversitesi yönetiminin bu sessizliği nihayet bozduğu gibi bir haber aldım ve mutluluğa(!) erdim! Habere göre Bilgi Üniversitesi akademisyenlerinden Prof. Dr. Zeynep Sayın Balıkçıoğlu, üniversite yönetimi tarafından derste Sayın Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle üniversiteden kovulmuştu! Yani bir üniversite yönetimi, kendini hem savcı hem de yargıç yerine koymuş ve bir öğretim üyesinin cezasını(!) kesivermişti. Üstelik de bu karar o hocaya kendisi İletişim Fakültesi’nde dersini verdiği sırada, yani çok nazik(!) ve bir üniversitenin düzeyine yakışır(!) bir biçimde bildirilmişti!


Tarih, kimi nasıl yazacak?


Prof. Dr. Zeynep Sayın’ın bundan sonra da öğrencileri olacak. Çünkü o, aslında unvanların en değerlisi olan “Hocalık” unvanını birtakım kurullardan ve yöneticilerden falan değil, fakat asıl önemli ve birincil sayılması gereken tek kaynaktan, yani hep öğrencilerinden almış olan katıksız bir akademisyen. Onun gibilerin kendilerine öğrenci bulabilmek için resmi binalara ihtiyaçları yoktur, çünkü öğrencileri onları nasılsa bulur! 
Peki, ya böyle bir hocayı derste iken görevinin başından alan üniversite yöneticileri? Evet, onlar ilerde kendilerine Cumhuriyet Tarihi’nin göstereceği yeri acaba beğenecekler mi? 
Aslında bu soru önemsiz, çünkü tarih her zaman, ama her zaman acımasızdır!