Bilim Akademisi’nin düzenlediği online konferansta Koronavirüs salgınının ekonomik etkilerinin nasıl sınırlandırılabileceği ele alındı. "Covid-19 Salgınının Ekonomik Etkileri ve Politika Önerileri" başlıklı konferansta Güney Kaliforniya Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ayşe İmrohoroglu, Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Refet Gürkaynak ve Prof. Dr. ODTÜ öğretim üyesi Erol Taymaz birer sunum yaptılar.
İmrohoroglu: Hiçbir ülke 1 yıl kapalı kalmayı kaldıramaz
Güney Kaliforniya Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ayşe İmrohoroglu, Amerika’da 3 haftada 17 milyon kişinin işsizlik başvurusu yaptığına dikkat çekerek, 2008-2009 Krizinde bu oranın 15 milyonu geçmediğini hatırlattı ve bu durumun işsizliğin çok yüksek bir noktaya çıkacağını gösterdiğini belirtti. Ayşe İmrohoroglu, Amerikan Merkez Bankası’nın işsizliğin yüzde 32’ye çıkabileceği öngördüğünü, bunun 1929 Buhranı’ndaki yüzde 25’lik işsizlik oranından bile yüksek olduğunu ifade etti. Amerikan devletinin Koronavirüs’ün etkilerine karşı 2.2 trilyon dolarlık bir paket açıkladığını hatırlatan Ayşe İmrohoroglu, salgının uzaması durumunda bunun yeterli olmayacağını da belirtti. Amerika’nın milli gelirinin 22 trilyon dolar olduğunu hatırlatan Ayşe İmrohoroglu, aylık kaybın 500 milyar dolar olması durumunda bile açıklanan paketin ancak 3-4 yeterli olabileceğini vurguladı.
Hiçbir ülkenin bir sene boyunca kapalı kalmakla başa çıkamayacağını belirten İmrohoroğlu, bir noktada ekonomik hayata geri dönmenin kaçınılmaz olacağını söyledi.
İmrohoroglu, üzerinde çalıştıkları ekonomik modele göre karantinanın çalışan kesime uygulanması durumunda Amerika'da gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 17 düşeceğini, sadece emeklilere uygulanması durumunda ise düşüşün yüzde 4 ile sınırlı kalacağını öngördükleri bilgisini verdi.
Gürkaynak: Dış kaynak şart, çare IMF
Prof. Dr. Refet Gürkaynak ise yaptığı sunumda Türkiye’nin 2008-2009 küresel krizi sonrasında aşırı borçlandığı için cari açığın çok yükseldiğini ve bazı şirketlerin borca batık hale geldiğini hatırlattı. Bu şirketlerin borçlarının yeniden yapılandırıldığını ifade eden Refet Gürkaynak, 2020 yazında ödemelerin başlayacağını belirterek, pandemi ortamında bunun çok zor olduğuna dikkat çekti.
Salgın sonrasında tüm dünyada kamu harcamalarının arttığını, bunun da kamu borçlarının nasıl ödeneceği sorusunu gündeme getirdiğini belirten Gürkaynak, ortaya çıkacak borcun merkez bankaları tarafından ödenmesi yönünde küresel bir konsensüs bulunduğunu belirtti. Gürkaynak, bununla birlikte bu yöntemin Türkiye’de uygulanmasının sakıncalı olduğunu ifade etti. Türkiye’nin çok yüksek döviz borcu bulunduğunu belirten Gürkaynak, Merkez Bankası tarafından para yaratılması durumunda ise TL’nin değerinin düşeceğini, şirketlerin döviz borçlarını ödeyemez duruma düşeceğini ifade etti. Özel sektörün 12 ayda ödemesi gereken 172 milyar dolarlık döviz borcu bulunduğunu hatırlatan Gürkaynak, bunun için yüksek tutarlı dış kaynağa ihtiyaç bulunduğunu vurguladı.
Türkiye’de kamu borcunun milli gelire oranının yüzde 33-35’i civarında olduğunu belirten Refet Gürkaynak, bunun sanıldığı gibi çok düşük olmadığını belirterek 1990’lardaki ekonomik krizlerde borcun milli gelire oranının yüzde 40’larda olduğunu hatırlattı. Gürkaynak mevcut durumda dış kaynağı sağlamak için IMF dışında başka alternatifin kalmadığını da vurguladı. IMF programının kemer sıkmayı zorunlu kılacağını belirten Refet Gürkaynak, faturanın geçmiş dönemlerde olduğu gibi büyük olasılıkla Türkiye’de emek kesimine yıkılacağını söyledi. Gürkaynak, AKP’nin Koronavirüs salgınının faturasını emeğe çıkarmayı planladığı yönünde şimdiden pek çok işaretin bulunduğunu da belirtti.
Taymaz: Gelir desteği kaybı sınırlar
Prof. Dr. Erol Taymaz ise yaptığı konuşmada Koronavirüs pandemisinin dünya ekonomisinin zaten kırılgan olan bir ortamda ortaya çıktığına dikkat çekti.
Karantina önlemlerinin sektörler üzerindeki etkilerine ilişkin bir çalışma yaptıklarını belirten Taymaz, havayolu, konaklama-yiyecek, seyahat, dinlence, eğlence ve sporda iş hacminin yüzde 80 düştüğünü öngördüklerini belirtti. Taymaz’ın belirttiği çalışmaya göre giyim, petrol, bilgisayar, otomobil, mobilya, perakende ve kara taşımacalığında ise kayıp yüzde 30’u buluyor. Buna karşılık eczacılık ve telekom hizmetlerinde yüzde 20, gıda ve içecekte ise yüzde 13’lük iş hacmi artışı öngörülüyor. Erol Taymaz, bu varsayımlardan yola çıkarak çeşitli senaryolar altında Türkiye ekonomisinin salgından nasıl etkilendiğini öngörmeye çalıştıklarını belirtti ve temel senaryolarına göre milli gelirin 200 milyar dolarlık kayıpla 650 milyar dolara gerileyeceği, ancak devletin sağlayacağı gelir destekleriyle kaybın 736 milyar dolarda kalmasının sağlanabileceği bilgisini verdi.
Taymaz baz senaryoda işsizliğin de yüzde 28’e çıkacağını, ancak devletin sağlayacağı gelir desteğiyle bu oranın da yüzde 22’ye düşeceğini anlattı. Taymaz, devletin sağlayacağı gelir destekleriyle Koronavirüs’ün yaratacağı ekonomik kaybın yarıya indirilebileceğinin altını çizdi.