Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin direktörü ve T24 yazarı Prof. Seyfettin Gürsel, ekonomideki son tabloyu yorumladı. “Türk İktisat Tarihi”, “İşgücü Ekonomisi”, “Türkiye Ekonomisi ve Seçim Sistemleri” üzerine kitapları, makaleleri ve araştırmaları bulunan Gürsel, mevcut işsizlik tablosunun, kadın erkek ayrımını derinleştirdiği uyarısında bulundu. Gürsel, başkanlık sisteminin ise ekonomiyi olumsuz etkileyeceği görüşünü dile getirdi.
Birgün'den Meltem Yılmaz'ın sorularını yanıtlayan (26 Ocak 2017) Prof. Gürsel'in açıklamaları şöyle:
»Dövizdeki istikrarsızlığı nasıl yorumluyorsunuz?
Geçen hafta dolar birdenbire hareketlendi, müthiş bir dalgalanma yaşadı ve 3.94’ten dönüş yapıp 3.80’e düştü. İktisatçılar böyle durumları spekülasyon olarak görür. Ben burada spekülasyonu bir komplo anlamında kullanmıyorum. Bu da iktisadi bir olaydır. Temelinde Türk Lirası’na olan güvensizlik var. Merkez Bankası’na da güvenilmiyor.
Sonuçta şu an dolar 3.80 civarında. Sepet kurla hareket edecek olursak ve bir bilanço çıkartırsak; 15 Temmuz öncesinde sepet kur 3.05 liraydı ve oldukça istikrarlıydı. Şimdi 4 liraya yaklaştı. TL’nin değer kaybı yüzde 28’i bulmuş durumda. En son bu kadar değer kaybı, Lethman Brothers iflas ettiğinde 2008 Ekim ayında yaşanmıştı. Türk Lirası’ndaki bu ölçüdeki değer kaybı ilk defa karşılaştığımız bir şey değil ama önemli sonuçları olacak. En önemlisi enflasyon.
Merkez Bankası’nın yaptığı araştırma sonucu 10 puanlık değer kaybının enflasyona yüze 1.5 eklediğini düşünülüyor. Yalnız hesap yaptığımız zaman kızıyorlar da. Çünkü yüzde 28 kayıp en az 4 puan enflasyon artışı demek. Bu geçtiğimiz aralık ayında bunun 1 puanı yüzde 7.5’ten 8.5’e çıkarak yansımış oldu. Geriye kalan 3 puanı da eklersek, enflasyon yüzde 11’i geçebilir.
Bu oldukça vahim bir durum. Uzun yıllardan sonra enflasyon yeniden çift haneye yükselmiş olacak. Vehameti bununla bitmiyor. Bu yükselişle nasıl mücadele edilecek sorusu gündeme geliyor. Orada da görev Merkez Bankası’nın.
»Türk Lirası’nın bu ölçüde değer kaybı yaşamasına neden olan güvensizliğin temel nedenlerini nasıl sıralıyorsunuz?
15 Temmuz büyük bir travmaydı. Bunu izleyen OHAL süreci ciddi sorunlar yaşatıyor. Bu demokrasiyle ilgili önemli bir endişe kaynağı. Bu Batı’da da çok olumsuz görülüyor. Türkiye’nin geleceğini tam kestiremiyorlar. Zemin sermaye girişine müsait değil. Tabii ki giriş çıkışlar yaşanıyor ancak bunda da spekülatif dürtüler var ve oynaklık had safhada.
»İşgücü artışı neden bu kadar yüksek?
Son bir yılda toplam işgücü artışı 900 bin. Bu artışın yaklaşık 500 bini kadınlardan kalanı erkeklerden oluşuyor. Daha fazla kadının işgücü piyasasına girmesi iyi haber. Türkiye’de kadınların işgücüne katılımı hızla yükseliyor ama hâlâ çok düşük: yüzde 33. İspanya ve İtalya gibi Avrupa’nın en düşük oranına sahip ülkelerde bile yüzde 55. Ama aynı zamanda kadın istihdam artışı da erkek istihdam artışından fazla: 318 bin kadın, 262 bin erkek istihdam edilmiş. Ama kadın işgücü artışı ile istihdam artışı arasındaki büyük fark yüzünden kadın işsizlik oranında çarpıcı bir sıçrama var. 2015-2016 ekim ayları arasında erkek işsizlik oranı yüzde 9,3’ten 9,5’e yükselirken kadın işsizlik yüzde 13.8’den yüzde 16’ya zıplamış durumda.
Dikkat çekici diğer bir nokta da en yüksek işsizlik artışının meslek lisesi mezunlarında görülmesi. Meslek liselerinde verilen eğitimle piyasada istenen vasıfların uyuşmadığı çok aşikâr. Meslek lisesi mezunu erkeklerde işsizlik oranı bir yılda yüzde 7.7’den 10.2’ yükselirken kadınlarda 19.2’den 24.3’e çıkmış. Şimdi bu konularda ayrıca bir çalışma yapılması gerektiği açık. Özellikle kadınlar alanında işsizliğe daha çok odaklanılması lazım.
»Başkanlık referandumunun sonuçlarının ekonomiye yansıması nasıl olur?
Başkanlığı savunanlar KHK’ler ile birlikte çok süratli reformlar yapıp sıkıntıların biteceğini savunuyor. Ben bu iddiaları inandırıcı bulmuyorum. Pekâlâ eski hamam eski tas durumu olabilir. Zaten fiilen bir başkanlık sistemi yaşıyoruz.
York Üniversitesi’inde Profesör Gülçin Özkan’a ait parlamenter ve başkanlık sistemlerinin ekonomik performanslarının karşılaştırıldığı bir çalışma var. Yıllık büyüme açısından 0.6 ila 1-2 puan parlamenter sistemde daha yüksek ve enflasyon 6 puan daha düşük. Gelir eşitsizliği yüzde 16’ya 20 ile daha düşük. Bu verilere göre parlamenter sistemin ekonomik performansı daha olumlu gözüküyor. Tabii siz biz istisna olacağız diyebilirsiniz. ABD’yi örnek gösterebilirsiniz. Profesör Özkan’ın araştırmasının diğer bir bulgusu da istisna olmanın koşulları. Bunun için çok üstün bir hukuk devleti olunması lazım, demokrasinin kaliteli ve köklü olması lazım. Kurumların kapsayıcı ve özgür olması ve kuvvetler ayrılığı olması lazım. Şimdi okurlar bu saydıklarımızı değerlendirsinler ve istisna olup olamayacağımıza karar versinler.