Ergenekon davasının birey olarak tek müdahili olan Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, denetimsiz devlet yapılanmasını görünür kılmak için böyle bir yola başvurduğunu söyledi.
Fincancı, “Ben hâlâ teşhir edilmesi gerekenler olduğunu düşünüyorum. Teşhir edilecek olan insanların şu anda bir biçimde yüceltildiğini ve onlarla işbirliği yapıldığını görüyoruz. O yüzden iyi ki yapmışım o zaman diyorum. Bugün olsa gene yaparım” diye konuştu.
Şebnem Konur Fincancı’nın Zaman gazetesinden Gülizar Baki’nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Son zamanlarda kamuoyunda Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili kandırılmışlık duygusu yaşadığını söyleyenler artıyor. Ergenekon’da müdahil tek kişi olarak sizin kanaatiniz nedir?
Öyle düşünmüyorum. Zaten bir kandırma çabası içinde olduklarını biliyorduk. İlk başladıklarında bunu bir biçimde devletin gücünü ele geçirme mücadelesi olarak kullanacaklarını öngörebiliyorduk. Bir devlet yapılanması var, güçler dengesi var. Müdahil olursak belki bu kullanma olanağını ortadan kaldırabiliriz, daha görünür kılabiliriz dedik. Çünkü devlette böyle bir denetimsiz gücün varlığını görünür kılmak gerekiyor.
Bu düşüncelerinizi o dönemlerde de dile getiriyor muydunuz?
Evet. Engelleyebildiğimiz kadar engelleyelim, bu denetimsiz devlet gücünün teşhir edilmesi gerekir, bu bir olanaktır. Biz de teşhir için elimizden geleni yapalım. Daha ilk birkaç duruşmada avukatlarıma soru sorma yasağı getirdiler. Dolayısıyla gerçekten zorlandık. O dönemde pek çok arkadaşımıza anlatmaya çalıştık, önemli bir davadır, bir adımdır. Bu davaya sahip çıkalım, teşhir edelim, hep beraber güçlü olalım ama bu gücü sağlayamadık. Tek başına beni dışlayabilmeleri çok kolay. Daha güçlü bir ses olabilseydi orada… Başka kimsenin müdahilliğinin kabul edilmesi de gerekmiyor. Ama çok sınırlı kaldı. Pek çok insan bunun zaten oyun olduğunu düşündüğü için girmedi. Bazı insanlar ‘yesinler bırakın birbirini’ dedi. Bence hiç uygun bir şey değil. Ortada teşhir edilmesi gereken bir şey varsa teşhir edilmesi gerekir, yapılan iyi bir şey varsa o yapılan iyi şeyi de desteklemek gerekir. Her zaman yaptığım gibi; kimin yaptığından bağımsız olarak. Ben hâlâ teşhir edilmesi gerekenler olduğunu düşünüyorum. Teşhir edilecek olan insanların şu anda bir biçimde yüceltildiğini ve onlarla işbirliği yapıldığını görüyoruz. O yüzden iyi ki yapmışım o zaman diyorum. Bugün olsa gene yaparım. Ne yazık ki birçok insanın ölümünden sorumlu ya da bizim bu kadar çatışmalı ortamda hâlâ yaşıyor olmamızdan sorumlu olan insanlar elini kolunu sallayarak dolaşıyor. El üstünde tutuluyorlar hâlâ.
Dava sürecinde yargılamalarda adaletsizlikler, yanlışlıklar yapıldı, haberlerde abartılı dil kullanıldı denildi…
Tabii bütün davalarda olduğu gibi bu davada da adil yargılama ihlali var. Gözaltına alış biçimleri bu insanların topluma teşhir edilip uygun olmayan biçimlerde gözaltına alınmaları. Cezaevinde sağlık sorunları yaşayanların sağlık sorunlarına yönelik duyarsızlıklar… Bu durum sadece bu davaya yönelik bir şey değil. Türkiye’nin genel sorunu bu zaten. Uzun göz altılarını, uzun tutukluluk dönemlerini biliyoruz. Bunlar sadece Ergenekon’la ilgili değil. Tabii ki tartışılsın ama hep beraber tartışılsın.
Bunlarla Ergenekon’un ciddiyeti mi sulandırılıyor?
Başka araçlar da kullandılar. İlgili ilgisiz herkesi o davanın içine sokmak gibi. Hatta bazılarıyla infial oluşturuldu. Nedim Şener, Ahmet Şık olayındaki gibi. Denetimsiz devlet yapılanmasının burada asıl etkili olan güç olduğunu düşünüyorum. Bu işin tamamen tavsatılması ve sulandırılmasında da böyle bir rol üstlendi.
O zaman da bunları söylediniz mi?
Evet tabii ki. O zaman da dedik. Bir başbakan nasıl müdahil olur? Kendi zarar gördüğü bir şey varsa aynı benim gibi bu ülkenin vatandaşı olarak gider ve dilekçe verir. Ama savcılığını yapamaz.
Dönemin başbakanı olarak Tayyip Erdoğan niye ‘bu davanın savcısıyım’ diye açıklama yaptı sizce?
Çeşitli nedenleri var. Biri tabiki tribünlere oynama davranışı. Çok yaygın zaten. 28 Şubat’tan zarar görmüş ya da değişik dönemlerde baskılardan zarar görmüş insanlara, toplumun kesimlerine bir mesaj veriyor, bakın ben bunlara karşıyım, askeri vesayeti sona erdireceğim. Ama bir taraftan bunu yaparken de bir güç olarak algılanmasını talep ediyor. Bir biçimde yargıyı da etkiliyor.
Devletin intikam alması söz konusu olamaz
En son köşe yazılarınızdan birinde ‘Öfkem burnumda’ başlığını kullandınız. Siz naif ve ötekine öfkelenmemeyi tercih eden bir dil kullanırsınız. Şimdi neden böyle bir şey yazdınız?
Genel olarak ülkedeki öfke düzeyinden sanırım ben de biraz etkilendim. Öfkeyle sınırlı kalsa keşke. Çünkü ülkede çok ciddi bir şiddet düzeyi var. Toplumda ayrışma gittikçe yaygınlaşıyor. Nasıl başa çıkılacak? Nasıl bu şiddet ortamından, şiddet sarmalından çıkıp da insani değerleri önemseyen, birbirine değer veren bir toplum haline dönüşebileceğiz, kaygılarım var. İnsan haklarından yana olduğunu düşündüğüm insanların, tam da insanlık suçu öneriyor olması beni öfkelendirdi sanırım. Çünkü genç kadının öldürülmesinin ardından idam cezası ve hadım cezası gibi birtakım kavramlar tartışıldı. İdam cezasını sadece hak bilinci oluşmamış insanlar değil de bu bilinci oluşmuş ya da hak mücadelesi içinde olan insanlar dahi gündeme getirdi. Devletin intikam alması söz konusu olmaz.