Gündem

Prof. Sarıbay: Türkiye Kuzey Irak'la birleşebilir

Uludağ Üniversitesi'nden siyaset sosyoloğu Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay, yemin etmeyen ve PKK ile arasına çizgi çekmeyen...

06 Eylül 2011 03:00

T24 - Uludağ Üniversitesi'nden siyaset sosyoloğu Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay, yemin etmeyen ve PKK ile arasına çizgi çekmeyen BDP'nin kendini tüketmiş bir parti olduğunu belirtiyor. Sarıbay Türkiye'nin gelecekte Kuzey Irak'la birleşip federasyona gidecek bir sürece hazırlandığı ve Kürt sorunun da bu yolla çözüleceği görüşünde...


Kürt sorununda sınır ötesi çözüm hazırlığı

Uludağ Üniversitesi'nden siyaset sosyoloğu Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay'ın Akşam gazetesinden Şenay Yıldız'ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:


-2003 yılında AKP'yi bir koalisyon olarak tanımlamıştınız. Bugün nasıl görüyorsunuz?

Hayır, AKP süreci kendi açısından çok rasyonel yönetti ve kendisini oluşturan farklı kesimleri AKP'lileştirdi. Artık AKP'ye pro-İslamik bir parti diyemeyiz bence ama ilk döneminde diyebilirdik. Bu partileşme sürecinde Recep Tayip Erdoğan'ın liderliğini takdir etmek lazım.


'AKP sosyal liberal'


- Şu an nasıl bir parti?

Sosyal liberal bir parti.

- AKP'nin kuruluşunda bir İslamcı fenomeni vardı. Ne oldu bu kitle?

Sermaye ve kapitalist sistem her şeyi dönüştürür. Kapitalist sistemin nimetlerini tanımak, bundan yararlanmak, bu kitleyi daha somut tavır almaya yöneltti. Yıllarca tatiller, markalar gibi tüketimin nimetlerinden dışlanmış insanlar bu nimetleri tattı ve bir dönüşüm geçirdi. AK Parti için sosyal liberal dememin sebebi yıllarca tüketimden dışlanmış olan kesimleri tüketime katmasıdır.

- Tüm bunlar İslamcı ideolojiden uzaklaştıklarını gösterir mi?

İslamcı dediğimiz kitle onlara karşı çıkan kesimler olarak var oluyorlar. Mesela diyorlar ki '5 yıldızlı otellerde iftar yemeği ne oluyor? Bu kadar tüketimcilikle İslam'ı nasıl bağdaştırırsınız? Haremlik-selamlık şeklinde olsa da 5 yıldızlı tatil sizin bir lokma bir hırka geleneğinizle nasıl uyuşabilir?' gibi İslami bakışla sorgulayan bir kesim var.

- CHP'yi sol bir parti olarak görüyor musunuz?

Hayır, hiçbir şekilde görmüyorum.  Solun ne olduğunu bilmeseydim belki  inanabilirdim buna ama hiç alakası yok.

- Nerede görüyorsunuz CHP'yi?

Muhafazakar bir parti olarak görüyorum. Hatta AKP'den daha sağda bir parti olarak görüyorum. Birçok politikaları daha geri.

- BDP için sol bir parti diyebiliyor muyuz?

Hayır onlar da değil.  Şu an mecliste sol parti yok. Çünkü emek dediğimiz şey küçümseniyor artık Türkiye'de. Siyasetin ticarileşmesi partilere 'en fazla oyu al da nasıl alırsan al' şeklinde yansıdı.


'BDP kendini tüketti'


- BDP'li milletvekillerinin yemin etmeme tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok hayal kırıklığına uğrattılar beni! Gerçekten BDP'nin şiddeti dışlayarak mecliste çok objektif, demokrat tutum ve tavırla toplumsal kesimin vicdanı rolünü oynayabileceğine dair bir umut belirmişti. Fakat öyle olmadı. Meclis'e gelmemelerini basit bir protesto olayı olarak da görmüyorum. Bu kendi içinde bir çelişki. Konuşma, müzakere fırsatını reddetmektir.  Şiddetin kaynağı ile bir bağ içinde olmanın inkarı da hiçbir zaman yapılmıyor.  Geldiği noktada BDP'yi kendi kendini tüketmiş bir parti olarak görüyorum. BDP doğmadan öldü bence.

- Seçimden bugüne yaşadığımız gerilimli dönem Kürt sorununda çözümün yolunu kapatıyor mu uzun vadede?

Çok açık değil bu süreç. Hükümetin tek başına alacağı kararlar, geliştireceği politikalar önemlidir ama muhatabının belirlenmesi ile daha önem kazanabilecektir bunlar. Burada muhatap Kürt siyasetinin aktörleri olarak BDP'liler ve bunun yeri de meclisti. Fakat bu yolu seçmediler. Şimdi hükümet her konuştuğunda boşa konuşmuş oluyor bir açıdan. Hükümetin birtakım politikaları kabul ettirmesi en başta muhatabının da -BDP'yi kastediyorum- buna eleştirel yaklaşarak, sorgulayarak ve alternatiflerini göstererek bir 'Ortaklık Demokrasisi' oluşturması lazım.


'Sırrı'dan umutlanmıştım'

- Ne kastediyorsunuz?

Ortaklık Demokrasisi kavramı hukuk ve siyaset filozofu Ronald Dworkin'e ait. Bir ortağın ortada olmaması sonunda ne oluyor? Meydanı tek başına AKP'nin kontrolüne bıraktığı zaman, bu hem ona çok büyük bir yük yüklemek; hem de iktidarını abartma imkanı tanımak oluyor. O zaman gene geliyoruz çoğunlukçu rejime. Bu çoğulcu rejim olmaz. Burada BDP'nin AK Parti'yi, onun politikalarını dönüştürebilecek tarihsel bir sorumluluğu vardı. O blok içinde yer almış Sırrı Süreyya gibi figürlere bakarak bundan umutlanmıştım biraz. Ama, tık yok! Oluyor mu şimdi? AK Parti'yi MHP'yi CHP'yi eleştiriyoruz. Kendi partime gelince onları söylemeyelim, ne güzel! Bir şey söylese biliyor ki dışlanacak, belki bedelini çok ağır ödeyecek. Böyle bir ortamda siz hangi demokrasiyi kurmaktan bahsedebilirsiniz ki?


'CHP altı ok bağından kurtulmalı'


- Kılıçdaroğlu'nun CHP'sini nasıl buluyorsunuz?

Kılıçdaroğlu'nun CHP'sini yalancı bir gebelik olarak görüyorum. Büyük beklentiler pompalandı topluma ama ortada çocuk yok! Hatta bir çocuk sahibi olma ihtimali bile bugünkü tavırlarına göre hiç yok. Ama bunu demokrasinin malul olduğu bir durum olarak tespit ediyorum. Meydanı tamamen AK Parti hakimiyetine bırakmış durumdalar ve her şeyin gündemi belirleyen AK Parti, yani Sayın Başbakan oluyor. Belki Recep Tayip Erdoğan'ın yaptığı gibi yapması gerekiyor CHP'nin.

- Ne kastediyorsunuz?

Yani 'Ben artık altı okla bağlı değilim ve ben çağdaş anlamda sosyal demokrat bir partiyim' diyebilecek cesaret gerekiyor. Çünkü 'Atatürk'ün partisi' yaftası altında ve yakın geçmişinde Cumhuriyet mitingleri ile Kemalizm'i yüceltme politikası gütmüş bir parti CHP. Sürekli Atatürk'e referansla çağdaş politika üretmenin imkanı çok daralmıştır artık. Bu radikal tavrı alamayınca CHP'nin muhalefeti bir münazara gibi gidecektir. Bunları biraz da üzülerek söylüyorum. Çünkü demokrasi güçlü bir muhalefeti mutlaka gerektirir. Güçlü bir muhalefet yoksa, sadece iktidarın geliştirdiği birtakım şeylere münazara yoluyla yaklaşan bir muhalefet çoğunlukçu bir sistemin gelişmesine dolaylı olarak katkıda bulunur. Çünkü iktidar tek başınadır, her duruma vaziyet etmektedir ve bundan kendine müthiş bir güven payı çıkararak daha çoğunlukçu bir sürece girebilir.


Kemal Burkay Kürtlerin Ecevit'i

Ben Kemal Burkay'ın yurda dönüşünü çok tesadüfi olarak görmüyorum. Kemal Burkay'ı Kürtlerin Ecevit'i olarak görüyorum. Daha barışçıl bir Kürt siyasetine öncülük yapabileceği beklentisi var ve kendisine bu yönde imkan tanınacağı kanısındayım. Bu gerçekleşirse, BDP'nin de büyük ölçüde dışlanabileceği kanaatindeyim. Belki BDP içinde de Kemal Burkay zihniyetindekiler ona yaklaşarak, yeni bir oluşum yaratabilirler. Bunu bekleyip görmek lazım ama çok uzak bir ihtimal olarak görmüyorum. Bu iyi olur tabii.


'Küreselleşme öncü devletlerin güdümünde'

- Arap isyanını küreselleşmenin sonucu olarak görebilir miyiz?

Evet, çünkü artık çok küçük bir dünyada yaşıyoruz ama bu diktatörler 40 yıldır iktidarda. Şu an yapılması gereken bu olduğu için Fransa vs Libya'nın başına üşüştü. Bir de, 'Bu diktatörlüklerin demokrasiye dönüşmesi en çok kime yarıyor?' diye düşündüğünüzde oradaki halklardan daha çok başkalarına yaradığını görüyorsunuz. Bunların da sorgulanması lazım. Ben küreselleşmeyi ABD başta olmak üzere öncü devletlerin güdümünde bir süreç olarak görüyorum. Bu sürecin gereklerini kendi çıkarları ve beklentileri doğrultusunda yerine getirme anlayışı hakim. Belli bir süre diktatörlükler devam edebilir, belli bir süre demokrasi olması gerekiyor... Sistem tümüyle buna dönüşmüş maalesef.


İmparatorluk kompleksi

- Türkiye'nin Arap ülkelerindeki değişim sürecinde aldığı etkin rolü nasıl yorumluyorsunuz

Türkiye büyüyen bir ülke ve bir imparatorluk bakiyesi olarak zaten biraz kompleks içindeydi tabiri caizse. Bu kadar büyük bir geçmişi olan bir ülke olarak nasıl bu kadar küçük olabilirim sorunu bu. İkincisi, bu psikoza çok uygun bir talep Irak'taki durumla beraber geldi. Yani sonunda ABD'nin oradan çekileceği gerçeğine baktığınız zaman, Ortadoğu'nun kendi başına bırakılmayacak derecede ekonomik ve siyasi önemde bir yer olduğu kanısına varıldı. Duruma vaziyet edecek en güçlü potansiyeli, en fazla olan performansı olan bir ülke olarak Türkiye'ye rol düştü. Türkiye'de bir imparatorluk bakiyesi olarak buna peşinen uydu. 'Zaten ben buraları bu şekilde idare etmiş bir ülkeyim, bu imparatorluk dağılınca bunlar bu hale geldi. Böyle bir rol neden olmasın?' gibi bir psikoloji ile.


İpuçları Özal'dan

- Kuzey Irak'ta oluşturulan Kürt yapısı Türkiye'nin Kürt sorununun çözüm sürecini nasıl etkileyecek?

Kuzey Irak ile Türkiye'nin orta vadede yada uzun vadede birleşme ve federasyona gitme olasılığı var. Türkiye bu role de hazırlanıyor. Yani Türkiye büyüyerek küçülecek bir anlamda. Mesela bizim Ortadoğu'da büyük bir rol ifa etmemiz herkesin takdirini alabilecek bir şey. Kimsenin buna bir sesi çıkmaz. Federasyonu da ancak böyle kabul ettirebilirsiniz. Bu ileride olabilecek bir şey. Zaten merhum Özal bunun ipuçlarını vermişti. 'Birtakım formüleri askerlere kabul ettirdim ama sivillere kabul ettiremiyorum' demişti. Terör konusunun nihayete ermesinin de en önemli faktörlerinden biri ancak bu olabilir gibi görünüyor.

- Türkiye'nin buna hazırlandığını söylemenizin somut gerekçeleri var mı?

Kuzey Irak'ta çok yatırımlarımız var, belli bir kesimin güdümünde de olsa Süleymaniye'de bir üniversite var. İnşaat yatırımları, elektrikten tutun kanalizasyona varıncaya kadar Türkiye'nin eli Kuzey Irak'ın içinde. Bunlar Irak'ın kara kaşı kara gözü için değil! Türkiye de elbette kendi çıkarlarını koruyan bir ülke ve Kuzey Irak'ın orada zaten özerk bir bölge olarak devam etmesi Irak'ın mevcut dengesi açısından çok kolay bir şey değil. Yani her an kaosu tetikleyebilecek bir durum. İkincisi, Türkiye'yi bölmeden Kürt meselesini halletmenin en etkin yolu bu. Aklı başında Kürtler zaten bölünme talebinde bulunmuyor. Bu hem bir devlet olma, hem Türkiyeli kalmanın bir formülü olarak görülüyor.