T24 - Anayasa hukukunun ünlü ismi Profesör Ergun Özbudun geçmişte, tek parti iktidarı ve 1961 Anayasası'nı "demokrasiyi hedeflediği" düşüncesiyle savunarak hata yaptığını açıkladı.
Özbudun, bu özeleştiriyi Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın düzenlediği Abant Platformu'nda yaptı. Abdülhamit Bilici, Zaman gazetesinde "Prof. Özbudun'un iki tarihî itirafı!" başlığı ile yayımlanan (26 Haziran 2010) yazısında Özbudun'un itirafının Hasan Cemal'den ilham aldığını belirtti. Bilici'nin yazısı şöyle:
Prof. Özbudun'un iki tarihî itirafı!
İsmet İnönü'nün çocuk yaşta başını okşamasıyla övünen Prof. Suna Kili'den, Cumhuriyet dönemi siyasi tarihi dersi almayanların, 'Vesayet ve Demokrasi' başlıklı toplantıda Ergun Özbudun'u dinlerken hissettiklerimi anlaması kolay değil.
Kili hocamıza haksızlık etmeyelim, Boğaziçi'ndeki siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler bölümünde aynı dönemi anlatan hocaların çoğu, tek parti dönemi ve 27 Mayıs darbesi hakkında benzer fikirlere sahipti.
Demokrasinin beşiği sayılan İngiltere'de veya Amerika'da saygın üniversitelerde okumuş; hatta oralarda öğretim üyeliği yapmış hocaların en çok zorlandıkları hususlardan biri, bütün dünyada otoriter rejimlerin yıkıldığı bir dönemde tek parti dönemini ve 27 Mayıs darbesini rasyonalize etmek; makul gelişmeler gibi anlatmaktı. Bu konuların işlendiği derslerde, bizim gibi Anadolu'dan gelen öğrencilerle hocalar arasında sıkı tartışmalar olurdu.
Suna hocayı ismen hatırlamamın nedeni, bu tartışmaların birinde şahit olduğumuz ilginç tabloydu. Arkadaşımızın yakın tarihe dair dile getirdiği görüşlerin, akademik dünyada ezber haline gelmiş çizgiye uymadığını gören Kili hoca, hiç gereği yokken arkadaşın hangi liseden mezun olduğunu sordu. Herhalde 'imam hatip' gibi bir cevap alacağını düşünmüştü. Ama öyle olmadı. Çünkü arkadaşımız ideolojik bir anlam yüklenemeyecek bir lise ismi verdi. Cevapta aradığını bulamayan hocamız, bu kez arkadaşın nerede oturduğunu sordu. 'Fatih' cevabını duyan hocanın dudaklarından dökülen 'Haa!' ifadesi, bir ipucu bulmanın rahatlığını ifade ettiği kadar, şiddetli önyargıyı da tescil ediyordu.
İşte böyle ortamda yaptığımız yakın tarih derslerinde, hocaların tek parti uygulamalarını savunurken sığındıkları en güvenli liman şu tezdi: Evet, bugünkü demokratik değerler açısından yapılanları savunmak belki zordu. Ama tek parti döneminin ve tüm devrimlerin yüce bir nedeni vardı. Bunlar, ülkeyi demokrasiye taşımak için yapılması zaruri, ama geçici uygulamalardı. Bu savunma karşısında, İstiklal Mahkemeleri'ni, siyasi katilleri veya halkın canını acıtan diğer otoriter tek parti uygulamalarını eleştirmek anlamsızlaşıyordu.
Siyasi tarihimize bu açıdan bakanlar, söz 27 Mayıs'a gelince iki noktaya sarılıyordu. Bunlardan biri, Demokrat Parti'nin son döneminde teşebbüs edip kısa sürede vazgeçtiği Tahkikat Komisyonu'ydu. İkincisi, 1961 Anayasası'nın getirdiği büyük demokratik ve sosyal haklardı. Bu iki hususa vurgu yaparak şöyle deniyordu: 27 Mayıs darbesi belki hoş değil. Ama Demokrat Parti de demokrasi dışına taşarak bunu hak etti. Ayrıca kötülenen bu darbe sonunda Türkiye çok demokratik bir anayasa kazandı.
Hocaların derslerde savundukları bu yaklaşımları dayandırdıkları en önemli isimlerden biri de Türkiye'nin belki de dünya çapında en önemli hukuk adamı olan Prof. Ergun Özbudun'un kitap ve makaleleriydi. Tek parti dönemine bir şey mi diyorsunuz? Bakın, Özbudun gibi bir isim bile bunun demokrasi yolunda zaruri ve geçici bir dönem olduğunu söylüyor. 27 Mayıs'a itirazınız mı var? Bakın, Özbudun gibi demokrat bir anayasa profesörü bile 1961 Anayasası'nı özgürlükler açısından yere göğe sığdıramıyor.
Bu yılki Abant toplantısının açılışında, Adalet Bakanı Sadullah Ergin de Saadet Partisi lideri Numan Kurtulmuş da protokol sınırlarını aşan güzel konuşmalar yaptı. Ama yukarıda anlatmaya çalıştığım ve hem içeride hem dışarıda akademik çevreleri hâlâ etkilemeye devam eden çerçeve açısından en çarpıcı olan Ergun Özbudun hocanın konuşmasındaki tarihî iki itiraftı.
Hasan Cemal'in darbeci dönemini itiraf ettiği kitabını hatırlatan Özbudun, tek parti döneminde yapılanları demokrasiyi hedefleyen zaruri ve geçici adımlar olarak görerek hata yaptığını söyledi. Yeni okumaları ışığında, CHP zihniyetinin demokrasi gibi bir hedefi olmadığını söylüyordu. İkinci itiraf ise 1961 Anayasası'yla ilgiliydi. Bu anayasayı demokrasi açısından ilerici bir adım gibi görerek hata yaptığını ifade eden Özbudun'a göre, gerçekte bu anayasa, 1982 Anayasası ile perçinlenen vesayetçi rejimin tohumlarını ekmişti. Abant'ta yapılan bu itiraflar hocalarımızın da kulağına gider mi acaba?