18 Mart 2013 10:52
2007’de AKP’nin Anayasa Taslağı’nı hazırlayan ekibin başında yer alan, anayasa hukukçusu Prof. Ergun Özbudun, “AK Parti’nin önerileri aynen gerçekleşirse, Türkiye klasik tipte bir otoriter sisteme değil ama daha otoriter ya da daha yarı demokratik bir sisteme geçer. Bu senaryo, bugünkü mevcut demokrasiyi bile daha geriletir” dedi.
BDP’nin destek verdiği, AKP’nin başkanlık sistemi önerisinin Kürtlere hiçbir fayda sağlamayacağını söyleyen Özbudun, “Türkiye’nin hayati sorunu olan Kürt meselesinin çözümünü başkanlık sistemiyle ilgili pazarlığın unsuru haline getirmek etik değil. Bu senaryo iyi değil. Bu tip başkanlığın Kürtlere yararı yok. Başkanlık sistemi olmadan bu ülkede “barış” olamaz mı? Mükemmelen olur. İngiltere, İRA’yı parlamenter sistemle çözdü. Başkanlık ve barış ayrı tutulmalı ve yarı demokrasiye gidilmemeli” diye konuştu.
Taraf gazetesinden Neşe Düzel’e konuşan Prof. Ergun Özbudun, AKP’nin hazırladığı anayasa taslağını eleştirdi.
Neşe Düzel’in, Ergun Özbudun ile yaptığı söyleşi şöyle:
NEDEN ERGÜN ÖZBUDUN
Otuz yıldır bu ülke, yeni bir anayasa ve barış bekliyor. Nihayet barışın ve yeni bir anayasanın eşiğine geldik. Ama birdenbire karşımıza, “Türk usulü başkanlık” denilen bir “ucube” dikildi. Bütün iktidarı tek adamın elinde toplayan bu sistem, barışı sağlayacak şartlarla birlikte yeni anayasaya konulacak. İktidar partisinin hazırlıklarına bakılırsa, Kürt sorununu çözmek için zorunlu olan anayasa değişiklikleriyle birlikte, “başkanlık sistemini” de benimsemeye zorlanacağız. Daha doğrusu barış için tek adam yönetimini de kabullenmeye zorlanacağız. Peki, böyle bir sistemde kalıcı bir barış olur mu? Başkanlığın Kürtlere bir yararı var mı? Bu tür bir başkanlığa dünyada hangi ülkeler sahip? 2011 referandumunda askeri vesayetten kurtulan yargı şimdi siyasi iktidarın denetimine mi giriyor? Yıllardan beri özlenen barış, niye barışla hiç alakası olmayan bir başkanlık sistemi şartıyla birlikte aynı pakette ele alınmak isteniyor? Bütün bunları Türkiye’nin en önde gelen anayasa hukukçusu Prof. Ergun Özbudun’a sorduk. 2007’de AKP’nin Anayasa Taslağı’nı hazırlayan ekibin başında yer alan Prof. Özbudun’nun son kitabı 1924 Anayasası ismiyle çıktı.
Yeni anayasayı hazırlamak için AK Parti ile BDP’nin yakınlaşması doğrusu çok talihsiz bir noktaya denk geldi. Şimdi iki parti, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’de “başkanlık sistemini” kuracağı bir anayasada anlaşacaklar gibi gözüküyor. Başkanlık sisteminin Kürtlere nasıl bir yararı olacak?
Başkanlık sisteminin Kürtlere hiçbir yararı olmayacak.
Zararı olacak mı peki?
Türkiye’de demokrasinin kalitesi başkanlık sistemi yüzünden zarar görebilir. Netice itibarıyla, bu sistem uzun vadede Kürtlerin de zararına neden olur. Çünkü Kürtlerin haklarını en iyi şekilde gerçekleştirecekleri düzen, bütün şartlarıyla demokratik modele uygun bir sistemle olur ancak. Oysa başkanlık sistemi... Özellikle de AK Parti’nin önerdiği tarzda bir başkanlık sistemi böyle bir sistem değil.
Başkanlık sistemi, başta ABD olmak üzere dünyada birçok ülkede uygulanıyor. Başkanlık sistemi demokrasiye uygun bir model değil mi?
Amerika’daki başkanlık sistemi elbette demokrasiye uygun bir modeldir ve bu bir siyasi tercihtir. Zira her ülke, üç demokratik hükümet sisteminden birini seçebilir. Bunlar, parlamenter sistemi, başkanlık sistemi veya yarı başkanlık sistemidir. Her ülke kendi ihtiyaçlarına göre birini tercih edebilir. Bunlardan birinin diğerlerine göre daha demokratik olduğu veya olmadığı peşinen söylenemez. Ancak AK Parti’nin sunduğu teklif, Amerikan prototipine uygun bir başkanlık sistemi değil.
AK Parti’nin önerdiği başkanlık sistemi dünyada hangi ülkenin başkanlık sistemine benziyor peki?
Daha çok bazı Latin Amerika örneklerinde gördüğümüz süper başkanlık sistemi dediğimiz sisteme uygun bir sistem AK Parti’ninki. Mesela ABD’de olmayan fakat AK Parti’nin teklifinde olan başkana tanınan parlamentoyu fesih hakkı! Aslında bu, başkanlık sisteminin ruhuna aykırı bir öneri!
Anlamadım. Niye?
Çünkü başkanlık sistemi, özünde yasama ve yürütme arasında sert ve keskin bir ayrılığa dayanır. Her iki organ da birbirinden bağımsız seçimlerle sabit süreler için seçilir. Bu süre içinde başkanın kongreyi feshedememesi, kongrenin de başkanı düşürememesi başkanlık sisteminin özüdür. Başkana, “kongreyi fesih yetkisi” verdiğiniz takdirde, o sistemin özünden çok ciddi şekilde sapmış olursunuz. AK Parti’nin önerisinde bir sapma daha var.
İkinci sapma nedir?
İkinci sapma şu. AK Parti’nin başkanlık sistemi önerisinde, başkana kanun gücünde kararnamelerle ülkeyi yönetme imkânı veriliyor. Bu, Amerikan örneğinde... Yani başkanlık sisteminin saf şeklinde, tasavvur edilemeyecek bir durumdur. Bir Amerikan başkanının kongreyi bypass ederek kanun niteliğinde emirnameler ve kararnamelerle ülkeyi yönetmesi tasavvur dahi edilemez.
Ama AK Parti sözcüleri Amerikan başkanını zavallı buluyorlar. Bir büyükelçi bile atayamadığını, bir uçak alımına bile tek başına karar veremediğini söylüyorlar.
O zaman tabii insanın aklına şu soru geliyor. Eğer Amerikan başkanı zavallı ise ve Burhan Kuzu dostumuzun dediği gibi şu anda Başbakan Erdoğan Amerikan başkanından daha güçlüyse, Türkiye’de böyle bir sistem değişikliğine niye ihtiyaç duyuldu o zaman?
Sizce niye ihtiyaç duyuldu?
Onu ben de izah edemiyorum...
Başkanlık sisteminin getirilmesiyle tekrar vesayet sistemine geri dönülür mü?
Askerî vesayete geri dönülmez ama bu sefer sivil bir makamın elinde çok fazla bir iktidar toplanması, yoğunlaşması olur. Böyle bir sistem otoriter olmasa da, yüksek kalitede bir demokrasi yaratamaz.
Bu durumda Kürtlere nasıl bir fayda sağlayacak bu başkanlık sistemi?
Başta da söyledim. Böyle sistemin Kürtlere bir yararı olmaz. Ancak yakın dönem için şöyle bir faydası olur. Bir pazarlık yapılır. “Biz size başkanlık sistemini verelim. Anayasa oylanırken parlamentodaki eksikliğinizi tamamlayıp 330 oya ulaşmanızı ve böylece yeni anayasanın referanduma götürülmesini sağlayalım. Siz de Kürtlerin, yerel yönetimlerde özerklik veya kültürel haklar ya da anadilde eğitim hakkı vs. gibi taleplerini karşılayın.” Bu, İngilizcede trade off dediğimiz olaydır. Yani...
Trade off tam olarak nedir?
Yani karşılıklı bir al-ver durumudur bu. Ben bunu çok etik telakki etmiyorum. Elbette Kürt meselesi Türkiye’nin çözülmesi gerekli en hayati sorunlarından biri. Ama bu hayati sorunun çözümünü başkanlık sistemiyle ilgili pazarlığın bir unsuru hâline getirmeyi doğru bulmuyorum. Bu iki konu...
İki konu dediğiniz Kürt sorunun çözümü ve başkanlık sistemi mi?
Evet. Bu iki konu birbirinden tamamen ayrı tutulmalı. Bu iki konuyu birleştirip, birini ötekinin unsuru ve vazgeçilmez şartı gibi görmek iyi bir senaryo değil!
Barış için bu alışverişe razı olunamaz mı sizce?
Bu çok güç bir tercih. Pek çok kişi böyle bir referandum önüne geldiğinde ne yapacağını ciddi olarak düşünüyor. Bir yanda barış için oy kullanma isteği var. Bu çok güçlü bir istek tabii. Ama öbür yanda da özellikle AK Parti’nin önerdiği başkanlık sisteminin bu ülkede eksik bir demokrasiyle yani düşük kalitede bir demokrasiyle sonuçlanacağı endişesi var. Dolayısıyla o tercihi kim, nasıl yapar kestirmek güç.
İçi demokrasiyle dolmayan bir barış kalıcı bir barış olur mu?
Kürtler bakımından en güvenilir çözüm, evrensel standartlara uygun bir demokrasidir. Kalıcı ve uzun vadeli barış böyle olur. Yarın öbür gün herhangi bir şekilde değişmeyecek bir tatmin, evrensel standartlara uygun bir demokrasiyle ortaya çıkar ancak.
BDP sizce neden Erdoğan’ın başkanlık sistemini destekliyor?
Belki de bu alışveriş nedeniyle destekliyor.
Erdoğan nasıl bir başkanlık sistemi istiyor?
Gerçi ben Amerikan tarzı başkanlık sistemini de savunmuyorum ama en azından o demokratik bir tercihtir. Ama AK Parti’nin önerdiği tarzda başkanlık sistemi Amerikan modeline de uygun bir başkanlık sistemi değil. Türk tipi bir başkanlık sistemi öneriliyor! AK Parti, başkanda aşırı bir yetki toplanmasına yol açan, hatta başkana yargının kompozisyonunu belirlemekte de önemli yetkiler veren bir sistem öneriyor. Hâlbuki anayasacılığın temel fikri, devlet iktidarını bölmektir. Hedef, devlet iktidarında karşılıklı dengeler, frenler yaratmaktır.
Başbakan Erdoğan, “kuvvetler ayrılığına” karşı çıkıyor. Kuvvetler ayrılığına karşı çıkarak demokratik bir anayasa yapmak mümkün mü?
Mümkün değil. Çünkü anayasal demokrasinin temel ilkelerinden biri kuvvetler ayrılığıdır. İster başkanlık sisteminde olduğu gibi bu kuvvetler ayrılığı sert olsun, ister parlamenter sistemde olduğu gibi bu kuvvetler ayrılığı yumuşak olsun, her hâlükârda yargının siyasi organlar karşısındaki bağımsızlığı esastır. Yargının bağımsızlığı da hukuk devletinin vazgeçilmez şartıdır! Ama önerilen sistem yargı bakımından da endişe verici unsurlar taşıyor. Üstelik AK Parti sözcüleri, başkanlık sistemini savunurken, birbiriyle çelişen iki iddiaya dayanıyorlar.
Nedir çelişkiler?
Bir yandan, “mevcut parlamenter sistem, yürütmede istikrarsızlık yaratıyor. Zayıf icra organı yaratıyor. İcraya istikrar ve güç kazandırmak lazım” diyorlar. Öte yandan, “bugünkü sistemde yasama, yürütmenin emri ve kontrolü altında. Başkanlık sistemine geçersek yasama daha bağımsız olur. Denetim görevini daha iyi ifa eder” diyorlar. Yani bir yandan güçlü yürütme, öbür yardan da güçlü yasama istiyorlar.
Güçlü hükümet ve güçlü meclis birarada olamazlar mı peki?
Güçlü yürütme ve güçlü yasama birlikte olmaz! Güçlü yürütme derseniz, bu güç, yasamanın zararına olacaktır. Güçlü yasama derseniz de, bu güç yürütmenin zararına olacaktır ve bu, zayıf yürütme demektir. Bu iki iyiliği birden gerçekleştirmek mümkün değil! Açıkça söylemiyor ama, AK Parti’nin kuvvetler ayrılığına karşı çıkarken aslında önerdiği şey “güçlü yürütme, zayıf yasama”dır.
Yürütmeyi, yasamayı ve yargıyı tek bir adama bağladığımızda nasıl bir sonuçla karşılaşırız?
Anayasada bu değişiklik gerçekleşirse, “Türkiye yarın hemen otoriter bir sisteme geçecek” demek abartılıdır. Ama şu var ki, böyle bir durumda Türkiye daha düşük kalitede, bir yarı demokrasi olur. Anayasal açıdan iktidarın bir merkezde çok aşırı bir şekilde yoğunlaşması, hiç arzu edilecek bir şey değil. Çünkü mutlak iktidarın suiistimal edilmesi ihtimali her zaman daha fazladır.
Şu anda önerilen başkanlık sistemi mutlak iktidara doğru bir gidiş midir?
Eğer bu şekilde gerçekleşirse evet. Bu, mutlak bir iktidardır. Çünkü başkan çok önemli yetkileri, hatta yargı organını belirleme yetkisini bile kendinde topluyor. AK Parti’nin Meclis Anayasa Komisyonu’na önerdiği pakette, başkan, Anayasa Mahkemesi’nin ve HSYK’nın (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun) önemli bir bölümünü seçiyor. Zaten öbür bölümünü de mevcut şartlar altında gene başkanın büyük ölçüde kontrol edeceği parlamento seçiyor. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin tümü ve HSYK’nın büyük çoğunluğu siyasi organların seçtikleri üyelerden oluşuyor.
Yeni anayasada AK Parti, yargıçların denetimini ve atamalarını tümüyle siyasilerin denetimine vermeyi mi öngörüyor?
Komisyon’a verdikleri teklife göre öyle.
Başkanlık sisteminde yargının bağımsız olması esastır dediniz. Peki, bugünkü sistemde yargı bağımsız mı Türkiye’de?
Bugünkü sistem çok enteresan. 2010’daki referandumda anayasa değişikliklerinin özellikle yargıya ilişkin olanlarını ben destekledim. Yapılan değişiklik sonucunda bugünkü sistemde HSYK’nın üyelerinin çoğunluğu, hâkimler tarafından seçilen hâkimlerden oluşuyor. Bu, Avrupa standartlarına uygundur. 2010 değişikliklerine zaten muhalefet çok itiraz etti. Venedik Komisyonu ve Avrupa Birliği Komisyonu ise bu reformları Avrupa standartlarına uygun gördü. Çünkü HSYK açısından evrensel prensip, üyelerinin çoğunluğunun hâkimler tarafından seçilen hâkimlerden oluşmasıdır. Ama AK Parti, şimdi bundan vazgeçilmesini öneriyor. Bu yapılar siyasilerin denetimine veriliyor. Böyle bir sistemde yargının bağımsız olması sözkonusu olamaz!
Peki... Erdoğan’ın istediğine benzer bir başkanlık sistemi hangi ülkelerde var?
Latin Amerika’nın 20 küsur ülkesi içinde, başkanın meclisi fesih yetkisine bazı şartlar altında yer veren topu topu üç ülke var. Yani beğenmediğimiz Latin Amerika ülkelerinde bile fesih yetkisi yok. Zaman zaman bazı durumlarda orada da başkanlar anayasayı manipüle ederek kanun gücünde kararnamelerle ülkeyi yönetiyorlar ama bu, Latin Amerika’da bile kötü ve başarısız örnek olarak eleştiriliyor. Başkanın fesih yetkisi ve ülkeyi kararnamelerle yönetme yetkisi, başkanlık sisteminin dejenere edilmesi olarak görülüyor. Şimdi bizde başkanlık sistemini dejenere eden bu yetkiler isteniyor.
Böyle bir sitemde iktidar bütün muhaliflerini susturabilir mi?
Eğer arzu ediyorsa susturacak imkânları olabilir. Mühim olan öyle bir imkânının olmamasıdır. İktidara o kapıları açmamaktır.
Bir muhalefet partisi olan BDP, bir gün kendisinin ve Kürtlerin de susturulabileceği bir rejimi desteklemeye mi hazırlanıyor?
Kendisine sağlanacak olan kazanımları Türkiye’nin genel demokrasi kalitesinden daha önemli telakki ediyor belki. Onlar için öncelik bunlar belki. Henüz bu pazarlığın nasıl sonuçlanacağını bilmiyoruz. AK Parti- BDP işbirliği şu anda bir senaryo. Bu kolay bir pazarlık değil. BDP, “hükümet sistemi ne olursa olsun ben bunu destekliyorum” diyecek kadar önemli kazanımlar elde edecek mi, edemeyecek mi? AK Parti’nin vereceği tavizlerin sınırı nedir? Şu anda bilmiyoruz. Bakın... Asıl sorulması gereken soru şu. Başkanlık sistemi olmadan bu ülkede barış olamaz mı?
Olamaz mı?
Mükemmelen olur. Bunlar, birbirinin olmazsa olmaz şartı değil ki! İkisi tamamen ayrı sorunlar. Barış ve başkanlık sistemi birbiriyle bağlantılı hâle getirilmemeli. Bütün mesele, bu ikisini birarada götürmemektir. İngiltere IRA sorununu parlamenter sistemle çözdü. İspanya da öyle çözdü. Türkiye barış yapmaya mecbur. Başkanlık sistemi ile barışı birbirinden ayrılmaz biçimde düşünmek çok hatalı. Bu, demokrasinin zararına olur.
AK Parti-BDP işbirliği gerçekleşirse, barışın bedeli daha otoriter sistemine geçmek mi olacak?
AK Parti’nin önerileri aynen gerçekleşirse, Türkiye klasik tipte bir otoriter sisteme değil ama, daha otoriter ya da daha yarı demokratik bir sisteme geçer. Bu senaryo, bugünkü mevcut demokrasiyi bile daha geriletir.
Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran, yargıyı siyasi iktidara bağlayan bir başkanlık anayasası, 12 Eylül Anayasası’ndan daha mı ileri yoksa daha mı geri olacak?
Bana hangisi daha kötü diye soruyorsunuz. İkisi de kötü. Kötüler arasında da bir tercih yapmak zorunda kalmayalım. Mühim olan 1982 Anayasası’ndan daha ileri bir noktaya gitmektir. Toplumda çoğunluğun özlemi de budur.
Yeni yapılacak AK Parti anayasasının olumlu yönleri hangileri?
Ben Danıştay’ın kaldırılmasına karşıyım. Niye kaldırılmak istendiğini anlamakta güçlük çekiyorum. Ama Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Askerî Yargıtay’ın sona erdirilmesi çok olumlu bir öneri. Çünkü bu, askerî vesayetin kalıntısıdır. Mesela vatandaşlık tanımına getirdikleri öneri de CHP’nin çok ilerisinde. AK Parti anadilde eğitime de ilke olarak karşı çıkmayacağını ve bunu Meclis’te müzakere edeceğini beyan etti. Bu demokratik hamleleri, niye bir başkanlık sistemiyle birleştirerek bir paket hâlinde sunuyoruz ki! İleri bir adım atarken, öbür yanda niye bir geri adım atmayı tercih ediyoruz?
Tek tek maddeleri demokratikleştirirken, sistemi başkanlık sistemine dönüştürüp bütün sistemi daha antidemokratik hâle getirmenin sonucu ne olacak? Böyle bir anayasa ile toplumsal barışı sağlamak mümkün olacak mı?
Böyle bir anayasa referanduma sunulup da referandumdan geçse bile çok dar bir çoğunlukla geçecek. Yüzde 50’yi biraz geçkin bir çoğunluk ise Türkiye’nin anayasa meselesini halletmeyecek. Dolayısıyla Türkiye’de anayasa hâlâ tartışılan ve toplumu bölen bir sorun olmaya devam edecek. Buna hiç gerek yok.
Bir anayasanın ileride tartışma yaratmaması için o anayasa yüzde kaç oyla desteklenmiş olmalı?
Yüzde 70-80 arasında bir çoğunluk o anayasaya yeterli bir demokratik meşruluk kazandırır. AK Parti ile BDP’nin destekleyeceği bir anayasa dar bir çoğunlukla geçer. Kaldı ki iki partinin oy toplamından da fire verilecektir. AK Parti tabanının önemli ölçüde Türk milliyetçisi olduğunu unutmayalım. AK Parti, başkanlık sisteminde şu an için ısrarcı ama sonuna kadar ısrarcı olur mu bilmiyorum. Çünkü ciddi bir toplumsal tepki de var.
Gelişmelerden ümitli misiniz?
Şu âna kadar süreç ümit verici tarzda gelişti ama kolay bir süreç değil bu. Çetin bir pazarlık olacak. Bize düşen, sürecin arızasız yürümesini ve tuzaklara düşmemesini sağlayacak şekilde süreci desteklemektir. Ben şahsen barış sürecini bütün kalbimle destekliyorum. Ama bu, başka alanlarda hükümet eleştirilmeyecek demek değildir. Barış sürecinin ateşli bir taraftarı olabilirsiniz ve hükümete bu konuda tam destek verebilirsiniz ama başkanlık sistemi veya başka eleştirilebilecek noktalar olursa da orada fikrinizi beyan edersiniz. Barış ile başkanlık arasındaki alışverişe karşı çıkabilirsiniz. Bu alışverişe karşı çıkmak barışa karşı çıkmak anlamına asla gelmez.
© Tüm hakları saklıdır.