AK Parti cenahındaki “Devletin yeniden kuruluşu” söyleminin hukuk düzleminde ele alınması gerektiğini söyleyen Prof. İbrahim Ö. Kaboğlu, "Unutmayalım, ‘Yıkıldı’ dedikleri, ‘insan haklarına dayanan demokratik ve laik hukuk devleti’; 'Kuruyoruz' dedikleri ise, ‘cihat/çok hukuklu sistem ve şeriat’ üçlüsünde somutlaşan, ‘tarikat/cemaat ve mezhep’ eksenli devlet" dedi.
Prof. İbrahim Ö. Kaboğlu'nun" "Hukuku uygulama cesareti ve OHALİİK" başlığıyla (10 Ağustos 2017) Birgün'de yer alan yazısı şöyle:
AK Parti cenahındaki “Devletin yeniden kuruluşu” söylemi, hukuk düzleminde de ele alınmalı. Hukuk devleti, ‘hukuk kuralları bütünü’ olarak tanımlandığına göre, aslında devletin bu yönüyle ortadan kalkmış olduğu öne sürülebilir. 15 Temmuz öncesi, anayasasızlaştırma kavramı sıkça gündeme gelmekte idi; OHAL KHK yoluyla yönetim döneminde ise, sadece Anayasa değil, hukuk düzeni bütünüyle ortadan kaldırıldı.
Bu anlamda, Türkiye ülkesi üzerindeki siyasal örgütlenme, hangi adıyla nitelenmeli? Türkiye Devleti mi, Türkiye Cumhuriyeti mi?
Madde 2’ye göre, hukuk devleti, Cumhuriyet’in ana ekseni.
Hukuk devleti askıya alındığına göre, Türkiye Cumhuriyeti adı, kâğıt üstündeki tanımı yansıtır daha çok. O nedenle, Türkiye Devleti demek, daha gerçekçi.
Bu açıdan; OHAL yoluyla bir yıllık kıyım ve kırım ardından kurulan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu (OHALİİK) için hukuku uygulamak, ilk test veya ölçüt olarak kullanılabilir.
Aykırılıklar dizisi
Neden? Anayasa ve Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde gerekli önlemleri almak yerine, bir yıllık OHAL yönetiminde çıkarılan 26 adet OHAL KHK yoluyla Anayasa kurallarına aykırılıklar zinciri oluştu:
1) OHAL KHK, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından çıkarıldığı halde, toplantı tarihi ile kararnamenin Resmi Gazete’de yayımlanma tarihi çoğu zaman birbirinden ayrı oldu. Kolektif ve eşzamanlı işlem özelliği ihlal edildi.
2) Anayasa madde 120 çerçevesinde OHAL ilanı, neden, konu, amaç ve süre ile sınırlı olduğu halde; KHK’ler, nedene bağlı kalınmadan, hemen her konuda kalıcı amaçlar için çıkarıldı.
3) KHK niteliği ile bağdaşmayan birel (idari) işlemler düzenlendi. Adından da anlaşıldığı üzere, ‘kanun hükmünde’, yani genel ve kişilik dışı düzenlemeler için kullanılması gereken bir hukuki işlem olduğu halde binlerce kişinin adının yer aldığı ek listeler, yasal düzenlemeye tamamen yabancı. Bu usul, KHK metninde imzası bulunan kişiler ile ek listeleri hazırlayan kişiler farklılaşmasını da teşhir etmekte ve md.121’e açıkça aykırı.
4) “Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen” kaydı (686 sy.lı KHK, md.1) da, Anayasa’ya aykırı ; çünkü MGK, karar alma değil, tavsiye makamı (md.118)
5) Hak ve özgürlükleri yok etme: Durumun gerektirdiği ölçü ve uluslararası hukukun gerekleri ötesinde; belli hak ve özgürlükler için (herkes için, her zaman ve her yerde) mutlak dokunulmazlık güvencesi geçerli. Uygulama ise tam tersine, ölçülülük ilkesi veya uluslararası hukukun gereklerine saygı bir yana, ‘her zaman, her yerde ve bütün hak ve özgürlükler için geçerli yasaklar’ dizisi haline getirilerek md.15, sürekli katledildi.
6) Yaşam hakkı ihlalinin 3. Boyutu: Yaşam hakkı, Devlet açısından iki ana yükümlülük yaratır: İnsanları öldürmekten kaçınmak (negatif) ve insanların yaşamını korumak (pozitif). Öldürmeme ve öldürtmeme yükümlülüğü bir yana, devletin en üst katındaki kişi, KHK ek listelerinde adları yer alanları, ‘terörist yaftası’ kullanarak sürekli teşhir etti. Özellikle, düşünce ve ifade özgürlüğü nedeniyle ‘yargısız infaz’ edilen öğretim üyeleri için, “üniversiteleri teröristlerden temizledik” nakaratı, kan içici silahlı çetelere (durumdan vazife çıkaran SP örneği) hedef göstermek değil mi?
Yıkım ve inşa enkazında hukuk
FETÖ terör örgütü ile ilişkisi bir yana, dinsel cemaatler ile hiçbir tanışıklığı olmayan, ama sırf düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü nedeniyle hak ve özgürlüklerden yoksun kılınan binlerce kişinin başvurusu, Komisyon tarafından hangi ölçütlere göre incelenecek? KHK altında imzası bulunan siyasal zevat beyanına göre mi, yoksa Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) gereğince mi?
Anayasa ve İHAS, Komisyon için bağlayıcı hukuki çerçeveyi oluşturduğuna göre, bu soru bile yerindesiz olsa da, hukuku uygulamanın kahramanlık haline getirildiği ortam ve koşullarda böyle bir sorgulama gerekli.
Aksi halde, bir yıllık gecikme ile başvuru yolu olarak faaliyete geçirilen ve idari nitelik taşıyan OHALİİK, hukuka aykırılıklar zincirinde yeni ve geciktirici bir halka olmanın ötesine geçemez.
Sonuç olarak; eğer hukuk devletinin varlık nedeni olarak hukuku uygulamak, bir cesaret işine dönmüş ise, devlet yerine hukuku öne çıkarmak, yaşamsaldır. Bu nedenle, aklanan her dosya, sadece KHK mağduru veya OHALİİK için değil, Türkiye’de hukuk devleti yolunda kazanım olarak görülebilir.
Unutmayalım: ‘Yıkıldı’ dedikleri, ‘insan haklarına dayanan demokratik ve laik hukuk devleti’; “Kuruyoruz” dedikleri ise, ‘cihat/çok hukuklu sistem ve şeriat’ üçlüsünde somutlaşan, ‘tarikat/cemaat ve mezhep’ eksenli devlet.