Gündem

Prof. İnsel: "Mültecileri salarım" tehdidiyle gidilebilecek yer bu kadar, bir arpa boyu

"Sanırım iktidarı öfkelendiren esas konu, üç milyarın sadece altıda birinin merkezi devlete tahsis edilmiş olması"

10 Aralık 2016 13:47

Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında imzalanan mülteci anlaşması kapsamında Brüksel'in taahhüt ettiği 3 milyar Euro'dan 2.2 milyarının tahsis edildiğini, 1.2 milyar Euro için sözleşme imzalandığını ve bunun 667 milyonunun ödendiğini hatırlatan Prof. Ahmet İnsel, "Sanırım iktidarı öfkelendiren esas konu, üç milyarın sadece altıda birinin merkezi devlete tahsis edilmiş olması" dedi. Cumhuriyet yazarı İnsel, "AB Komisyonu ve Türkiye hükümeti arasında güvensizliğin karşılıklı olarak had safhaya çıkmış olduğu bir ortamda, 18 Mart deklarasyonu geçerliğini daha ne kadar koruyacak? Görünen o ki, 'mültecileri salarım' tehdidiyle gidilebilecek yer bu kadar, bir arpa boyu" dedi.

Ahmet İnsel'in Cumhuriyet'te yayımlanan yazısı şöyle:

Önümüzdeki günlerde AB zirvesinde Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin dondurulması konusu belki değerlendirilecek. Belki diyoruz çünkü konu zirvede resmen gündeme gelmeyebilir. AB üyeleri arasında, Avusturya ve Hollanda dışında, AB Parlamentosu’nun ezici bir çoğunlukla kabul ettiği dondurma kararının uygulanmasını açıkça talep eden başka hükümet yok. Ya da yok gibi gözüküyor. 

Zirvede muhtemelen yirmi yılı dolan Gümrük Birliği Anlaşması’nın gözden geçirilmesi ve Üyelik-Öncesi Yardım Enstrümanı (IPA) fonlarının geleceği de tartışılacak. AB Parlamentosu içinde bu iki konunun da dondurulmasını talep etme eğilimi var. Zirvede 18 Mart 2016 Türkiye-AB ortak deklarasyonunun geleceği de herhalde görüşülecek. Bu deklarasyonla mültecileri tutma karşılığında vizenin kaldırılması ve AB’nin üç milyar Avro’luk bir destek vermesi öngörülmüştü. Vize işi suya düştü. Anlaşmanın mali yardım kısmında ise rivayet muhtelif. 

Bir radyo programında AB’nin bu mali yardım sözünü tutmadığını, IPA fonlarının bir kısmını söz konusu mali yardım gibi gösterdiğini iddia etmiştim. Bu iddiama AB Komisyonu’nun ilgili masasından detaylıbir yanıt geldi. Üç milyar Avro’luk mültecilere yönelik bu fonun, 2014-2020 arasında kullanılması öngörülen 4.4 milyar Avro’luk IPA fonlarından bütünüyle ayrı olduğunu özellikle vurguluyorlar. Bu vesileyle üç milyar Avro’nun dağılımını veriyorlar. 

Altı alanda harcama öngörülmüştü: Altyapı harcamaları dahil eğitim ve sağlık, yoksullukla mücadele ve emek piyasasına erişim dahil olmak üzere sosyo-ekonomik destek, insani yardım, belediye altyapısı ve göçmen yönetimi. Bu çerçevede, Suriyeli mültecilerin eğitimiyle ilgili Milli Eğitim Bakanlığı’yla 300 milyon Avro’luk anlaşma imzalanmış ve proje başlamış. Sağlık Bakanlığı’yla aynı amaçla 300 milyon Avro’luk destek projesi başlamış. Göç İdaresi de iade edilen mültecilerle ilgili 60 milyon Avro’luk anlaşma imzalamış. Bu üçünün toplamı 660 milyon Avro ediyor. 

Bunun yanında, yollanan notta mültecilere yönelik insani yardımın AB Komisyonu bünyesinde yer alan Avrupa İnsani Yardım ve Sivil Koruma Ofisi tarafından yönetildiğini ve 1.4 milyar Avro’nun, BM dahil, uluslararası kuruluşlar ve STK’lere tahsis edilmek üzere bu Ofis’e verildiği belirtiliyor. ABSuriye Özel Fonu’na da, aynı amaçla, ilaveten 305 milyon Avro tahsis edilmiş. Son olarak, belediye, eğitim ve sağlık hizmetleri altyapısına yönelik harcamalar için Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası gibi uluslararası finans kuruluşlarına Mülteci Destek Fonu’ndan 565 milyon Avro ayrılmış. Üç milyar Avro’nun dağılımı böyle. 

Aralık başı itibarıyla bu fonun 2.2 milyarı tahsis edilmiş. 1.2 milyar Avro için sözleşme imzalanmış ve bunun 667 milyonu ödenmiş. Anlaşmanın imzalanmasından sekiz ay sonra, öngörülen üç milyarın altıda birinin ödenmiş olduğu eleştirisini notu hazırlayanlar öngörmüşler. Fonun rekor sürede kurulup harekete geçirildiğini ve programlanması, tahsisi ve uygulanmasından bütünüyle Avrupa Komisyonu sorumlu olduğu için, AB kurallarına eksiksiz uymak zorunda olunduğunu hatırlatıyorlar. 

Notta yer alan bilgilere bakıp, Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi, AB üç milyar sözünü bile tutmadı, bunun çok küçük bir miktarını ödedi, diyebilirsiniz. Ama AB üç milyarı gerçekten bu iş için özgün olarak programlamış. Sekiz ay içinde bunun üçte ikisini tahsis edebilmiş ve altıda birini ödemiş. Sanırım iktidarı öfkelendiren esas konu, üç milyarın sadece altıda birinin merkezi devlete tahsis edilmiş olması. Galiba fonun daha hızlı biçimde kullanılmasına engel olan etmenlerden biri, hükümetin AB ve uluslararası kuruluşların seçtiği STK’lerin işe dahil edilmesine karşı tepkisi ve yarattığı engeller. Suriyeli mülteciler konusunda her şeyi kamu kuruluşlarının ve onların doğrudan güdümündeki STK’lerin tekeline alma kararı, sağlık ve eğitimde epeydir uygulanıyordu. Olağanüstü hal ilanından beri bu uygulama hızlandı ve genelleşti. 

AB Komisyonu ve Türkiye hükümeti arasında güvensizliğin karşılıklı olarak had safhaya çıkmış olduğu bir ortamda, 18 Mart deklarasyonu geçerliğini daha ne kadar koruyacak? Görünen o ki, “mültecileri salarım” tehdidiyle gidilebilecek yer bu kadar, bir arpa boyu...

İlgili Haberler