Topkapı Sarayı'nda yaşanan tahribatın ciddi boyutlara ulaştığının ortaya çıkmasını değerlendiren tarih profesörü ve eski Topkapı Sarayı Müdürü İlber Ortaylı, "Topkapı, bilhassa bahar ve yaz aylarında kaldıramayacağı sayıda (bazen 20 bine ulaşan) ziyaretçi istilasına uğruyor. Müzeler Günü’nde serbest girişin Topkapı’dan kaldırılması gerekir. Limana gelen gökdelen boyundaki gemilerden boşalan bazen sayısı üç-beş bini bulan ve doğrusu İstanbul’dan ve Topkapı’dan da haberleri olmayan grupların seyahat şirketleri vasıtasıyla ve tenzilatlı tarifeyle müzeye alınması doğru değil" dedi. Ortaylı, "2005’ten beri Topkapı Sarayı için ziyaretçi kontenjanı ve önceden randevu sisteminin getirilmesini öneriyorum. Bizim benzerimiz Granada’daki Elhamra Sarayı, Floransa’daki müzeler, Duomo ve Vatikan müzeleri aynı sisteme çoktan geçtiler" görüşünü dile getirdi.
İlber Ortaylı'nın yazısının ilgili bölümü şöyle:
Hürriyet gazetesinde Ömer Erbil'in, Topkapı Sarayı Müzesi'nin Marmara'ya bakan duvarlarındaki ve bilhassa Fatih Köşkü'ndeki yıkım tehlikesi üzerinde durduğunu gördük.
Topkapı Sarayı’nın deprem hattında olduğu uzmanların birleştiği bir noktadır. Marmara’ya bakan duvarlarda tahribat, 17 Ağustos 1999 depreminden beri gündemde. 2009-2015 yılları arasında Kandilli Rasathanesi müdürümüz, benim liseden arkadaşım Prof. Mustafa Erdik ve yine memleketin jeoloji alanında uluslararası bir şöhreti olan Celal Şengör, Saray’la bizzat yakından ilgilenmektedirler ve söyleyip yazdıkları hiç iç açıcı şeyler değildir.
Mesele sadece doğa da değil. Ankara bürokrasisinin de saray üzerinde bilgisiz tasarrufları olmuştur. Örnekler verelim. 2. Dünya Savaşı’nın Türkiye’ye sıçrama ihtimali, bütün İstanbul kütüphanelerindeki kıymetli yazmaların ve Topkapı’daki nadide eserlerin Anadolu’ya nakline sebep olmuştu. Savaş bittikten sonra bunlar geri getirilirken her vakit âdet olduğu üzere uzman olmayan çokbilmişler mevki ve makamlarına göre emirler yağdırdılar. En gülünçlerinden biri de, Hazine Dairesi’ndeki kubbelerin ahşap konstrüksiyonuydu (“Efendim böyle şey olur mu, hırsız girer” diyorlardı). Bu tip ahşap kubbelerin Harem bölümünde de var olduğundan haberleri bile yoktu tabii.
Kubbeler kaldırıldı, çimento ve taşın marifetiyle temellerin üzerine bir ağırlık bindi; Saray genelindeki bazı bölümler beyaz çimentoyu tanıdı. Üstelik yaz-kış çimento yüzünden terleyen duvarlar, Saray’daki havalandırma sisteminin en büyük sorununu meydana getirdi.
Yeniden ahşaba dönmek kolay değil. Bu ağaçlar sadece Kanada’da mevcut ve onun da ihracatı durmuş. Fakat Kanada Başbakanı’nın ziyareti sırasında problemi kendisine açtığımızda, “Biz size bu ağacı veririz” diye söz vermişti. Kanadalıların verdikleri sözün yerine getirilmesi için faaliyete geçecek ve restorasyona girişecek kurum Kültür Bakanlığı idi.
Kültür Bakanlığımız, bugünkü bütçesi ve asıl önemlisi dar teşkilatı ve bir türlü çıkarılamayan teşkilat kanunuyla, Topkapı Sarayı, Ayasofya-Kariye Müzeleri, İstanbul Arkeoloji Müzesi, Efes kazıları, Antakya’nın şu sıralar yeniden zenginleşen mozaik zenginliklerini sergileyebilecek bir bakanlık değildir. Hiç kimseyi suçlamanın gereği yok.
Sarayın muhtaç-ı himmet olan yerleri sadece Marmara duvarları ve iç bölümleri değil. Teşhir için ayrı bina bekleyen 12 bin parçalık dünyanın en büyük Çin porselenleri koleksiyonu, nadide Sevr porselenleri, Saksonya ve Japon porselenleri, gümüş koleksiyonları ve dünyanın sayılıları arasında yer alan mekanik saatler koleksiyonu da bu cümledendir. Girişteki Aya İrini Kilisesi’nin en aşağı 20 yıllık bir süre için kapatılıp restore edilmesi gerekir. Yetmedi, demiryolunun tamamen sökülmesi ve altındaki ta geç Roma devrinden ve Bizans’tan kalan bina ve kalıntıların çıkarılması icap eder (Mesela Aya Grigori Kilisesi). Bütün bu sorunların ise laf ola beri gele konuşanlarla Topkapı Sarayı’nın bu zenginliklerini tanımayan, restorasyondan pek anlamayan ve Saray’ın düzenini yakından görmeyen bürokratlar tarafından çözülmesini beklemeyelim. Osmanlı’nın zenginliğini sahiplendiğini iddia edenlerin, bu medeniyetten haberleri olduğunu pek zannetmiyorum.
Saray’ın bitki örtüsünü ormancılık, botanik ve peyzaj mimarisinden anlamayan kurullar değil daimi gözlemci olan ve hızlı karar alabilen, ilgili dallardaki uzmanların düzenlemesi gerekir. Bu kurulların yavaşlığı yüzünden zamanında kesilemeyen ağaçların yakın mazide fırtınada kopan dalları, genç bir İtalyan fizikçiyi sakat bıraktı. Gülhane Parkı’nda da bir Amerikalı turist kadın hayatını kaybetti.
Topkapı, bilhassa bahar ve yaz aylarında kaldıramayacağı sayıda (bazen 20 bine ulaşan) ziyaretçi istilasına uğruyor. Müzeler Günü’nde serbest girişin Topkapı’dan kaldırılması gerekir. Limana gelen gökdelen boyundaki gemilerden boşalan bazen sayısı üç-beş bini bulan ve doğrusu İstanbul’dan ve Topkapı’dan da haberleri olmayan grupların seyahat şirketleri vasıtasıyla ve tenzilatlı tarifeyle müzeye alınması doğru değil. 2005’ten beri Topkapı Sarayı için ziyaretçi kontenjanı ve önceden randevu sisteminin getirilmesini öneriyorum. Bizim benzerimiz Granada’daki Elhamra Sarayı, Floransa’daki müzeler, Duomo ve Vatikan müzeleri aynı sisteme çoktan geçtiler.