Tarhiçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Kabataş'a 'Martı Projesi' kapsamında yapılacak olan limana ilişkin "Martı Projesi’ her şeyden önce büyük Mimar Sinan’ın eseri, Molla Çelebi diye bildiğimiz sahilin süsü caminin önünü örtüyor. Mimar Sinan’ın eseri önüne geçilecek, kazıklarla zarar verilecek bir eser midir?" dedi.
Ortaylı'nın Hürriyet gazetesindeki yazısı şöyle:
Mimar Sinan’ın eseri önüne geçilecek, kazıklarla zarar verilecek bir eser midir? Bazıları kendilerini mimar sanıyor ve kalabalıkta büyük adamların itiş kakış önüne geçen sünnet çocuğu sağdıcı gibi davranıyorlar. Görgü ve terbiye mimarlara da lazım.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi maalesef ona saygınlığını kaybettirecek bir ısrarın içinde. Kabiliyetsiz bir mimarın (bizim mimarların çoğu statik de bilmiyor; okul programları bunu gösteriyor) çok tartışılan ‘Martı Projesi’ her şeyden önce büyük Mimar Sinan’ın eseri, Molla Çelebi diye bildiğimiz sahilin süsü caminin önünü örtüyor.
Çaktıkları kazıklara uyguladıkları teknik belli ki 13’üncü asırdaki Venedikli mimar ve ustaların veya 17’nci asırdaki Yeni Cami inşaatının dolgusunu hazırlayan Dalgıç Ahmed’in bilgisine ve maharetine sahip olmaktan çok uzak. Bu yüzden binaya da zarar verdikleri ortaya çıktı. Bazıları kendilerini mimar sanıyor ve kalabalıkta büyük adamların itiş kakış önüne geçen sünnet çocuğu sağdıcı gibi davranıyorlar. Görgü ve terbiye mimarlara da lazım.
Türkiye'deki İtalya
AVRUPA’da her şeye rağmen iyi ilişkilerimizi sürdürdüğümüz iki ülke İtalya ve İspanya’dır. Tabii İtalyan kültürünün Türk tarihindeki rolü hiçbir Avrupa ülkesiyle mukayese edilmeyecek kadar yüklüdür. Bugünlerde dünya İtalyanları İstanbul’da... Küresel İtalyan Girişimciler Konfederasyonu (CIIM), 2004’te Roma’da kurulan ve dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan 65 milyon İtalyan’ı temsil eden iş insanlarının derneğidir.
İtalya güzel bir ülke ama çocuklarını geçmişte besleyemiyordu. Birleşmeden sonraki dönemde bile 30 milyon İtalyan vatanlarını terk ederek bütün dünyaya yayıldı. Ama gittikleri her yerde bilim, sanat, ticaret hayatında yerlerini aldılar. Bazı insanlar sırf Chicago mafyası ve Al Capone’u hatırlar ama mimariden iş hayatına ortalığa çekidüzen veren İtalyanları da anmak gerekir.
Türkiye de 19’uncu asırda yoğun bir İtalyan göçüne uğradı. İstanbul ve İzmir’in şık binalarında çalışan basit sıvacıdan mimara, müzisyenlerden ressamlara Türkiye’ye katkı sundular. 1848 İhtilali’nde Avusturya’ya karşı savaşan İtalyanlar da gelip bize sığınanlar arasındaydı. Bir ara TÜSİAD başkanlığını da yapan Sayın Aldo Kaslowski de işte böyle bir aileden geliyor.
Bu cuma, İtalya Dışişleri Bakanlığı’nın bir şubesi gibi çalışan İtalyan Mutfak Akademisi bir ziyafet verdi. Pazar günü de CIIM adına bir toplantı düzenlendi ve değerlendirmeler yapıldı. Yurtdışında yaşayan 65 milyon İtalyan kolay erimiyor ve İtalya’nın kendi nüfusundan daha kalabalıklar. Bizde bir zamanlar nüfusu 100 binin üstünde ifade edilen İtalyan kolonisinden bugün sadece 3 bin kişi kalmış. Ama bu nüfus bile bizi İtalya haricinde 65 milyon İtalyan’ı barındıran dünyayla bağlamaya muvaffak oluyor. CIIM’in 12 ofisinden biri Türkiye’de ve başında da Aldo Kaslowski var.Türkiye açından bir zenginlik ve fırsattır. Değerini bilmek lazım.
Türkiye'de çalışma hayatının her alanında kadınlar zorluklarla karşı karşıya. Bazıları aşıldı ama önemli bir kısmı halen aşılamıyor. Akademik hayatta, Türk kadınları pek çok ülkenin gıptayla bakacağı durumda. Basın hayatında Avrupa ve Amerika’daki hemcinsleri gibi zorluklar yaşıyorlar. Sanat hayatında parlak yerleri var. Bilhassa klasik musikide dirençli çalışmaları nedeniyle çok uzun yıllar öndeydiler.
Dezavantajların kendini çok daha fazla gösterdiği alanlara da bakalım. 14 yaşına kadar pamuk toplayan, mevsimlik işçilikle geçinen kız çocuğu bir yerde 19’uncu asır Avrupa’sındaki emek istismarına uğrayan kadının da ötesinde sorunlarla karşı karşıya. Kent hayatına ve ücretli emek alanına girildiğinde, erkeklerimizin geleneksel hayattaki koruyuculuğu ve sorumluluğu da kayboluyor.
Emeği istismar edilen kadının kişiliği de istismar ediliyor
İkinci çocuğuna hamile kalan kadını, kucağındaki ve karnındaki çocukla bırakıp kaçan adam mı ararsınız; 13 yaşındaki zavallı kızı gelin alıp ailece köle gibi kullananları mı; yoksa ağır şartlardaki karısını “Boşanırsan suratına kezzap atarım” diye tehdit eden sapıkları mı?
Hepsinin üstüne 8 Mart’a hiç yakışmayan bir skandala da şahit olduk bu yıl. Bilgi Üniversitesi’nin kampusunda 8 Mart’ı kutlayan genç kızların üstüne saldıran delikanlı müsveddeleri... Gazetenin haberine göre saldırganların bazılarının aynı üniversitede öğrenci oldukları ileri sürülüyor. Rektör vekili oralı olmamış. Soruşturma açılmamış. Bu vurdumduymazlık nereye gider söyleyelim. İnsanlar adaleti kendileri tecelli ettirmeye doğru yol alsın isteniyor! Çok korkunç bir gelişme. Kendimize gelelim!
Türk-Arap ilişkileri nereden nereye geldi?
Yakın tarihimiz üzerine otuzu aşan, kırka yanaşan araştırmalarıyla Orhan Koloğlu ne spekülasyon yaptı ne günlük politikaya hizmet etti, ne bir kör kozmopolitizm, ne de kaba bir ulusalcılık izledi. Bilinmeyen doğruları tespit edip değerlendirmeyi tercih etti. Tarihçi Kitabevi’nden çıkan yeni kitabı ‘Türk-Arap İlişkileri Tarihi’, Koloğlu’nun yaptığı araştırmaların son halkası. Enerjik ve çalışkan tabiatıyla kendisine daha nice uzun araştırmaları tamamlamasını temenni ediyoruz.
Koloğlu üstat, 1982 yılında Libya’da bir seminere gittiğimizde oradaydı. Türk-Arap ilişkileri hakkında bir konferansı hazırlayanlar arasındaydı. Sözü geçen alandaki bilgisinin derinliğine hayran olmuştum. Üç yıla yakın Libya’da yaşadı. Babası soyadından da anlaşılacağı gibi Anadolu’dan çıkıp Trablusgarp eyaletine yerleşen yeniçerilerden birinin soyundan geliyor. Bu yüzden Libya, bağımsızlığını kazanır kazanmaz Türkiye’de Mülkiye’de okuyan ve kaymakamlık yapan bu Türk gencini, Sadullah Koloğlu’nu başbakan olarak istedi.
Arap dünyasını tanımamız lazım
Orhan Koloğlu çalışkan bir devlet görevlisidir, Basın Yayın Genel Müdürlüğü zamanında bunu gördük; vazifeşinas bir araştırmacıdır. Mütevazıdır; sorulan soruların hepsine cevap verir. Bağnaz değildir. Ne Araplar için peşin hükümlü olanlardan ne de Arap politikasını her daim haklı ve yüce gösterenlerdendir.
Koloğlu’nun bu kitabında 19’ncu asır ve bilhassa II. Meşrutiyet yıllarına dair yanlış bilinenlerin nasıl farklı verilerle değerlendirildiğini göreceğiz. Asıl ilginci, özellikle Cumhuriyet döneminin Arap dünyasıyla ilişkilerine bu kitaptan bakma imkânı bulmamız. Kütüphanenize katmanız gereken bir eser.