Birgün yazarı Prof. İbrahim Kaboğlu, siyasi partilerin seçim ittifakına olanak tanıyan kanun teklifine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. "Bu şekliyle yasalaşması, 3 Kasım 2019 seçimlerini, adaylar ve/ya partiler arasında serbest tercihin ortaya konduğu seçimler olmaktan çıkaracak ve sadece plebisite indirgenen bir oylama olacak" diyen Kaboğlu, "Bu nedenle, teklifin yasalaşması, siyasal münavebe yollarını daha da tıkayıcı bir işlev görecek" ifadesini kullandı.
Prof. İbrahim Kaboğlu'nun, "İttifak: Seçim mi, iktidar mı?" başlığıyla (1 Mart 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
‘Seçim ittifakı’ adına önerilen yasa değişikliğinin genel çizgileri nelerdir?
1- ‘Söze bağlılık’ ve ‘ak’! parti
Yüksek seçim barajı uygulaması ile, 80’li yıllardan beri genel ve eşit oy ilkesi ihlal edilmekte. Bu eşiğin makul olmadığı, Avrupa Mahkemesi kararı ile saptandı. Böyle bir düzenleme ve uygulama, Seyşel Adaları dışında hiçbir ülkede yok.
Demokratik rejimle bağdaşmayan baraj, milyonlarca seçmenin iradesini yok sayıyor ve oylarının çöp gitmesine neden oluyor.
AK Parti, parlamenter rejimi lağvederken, artık seçim barajına gerek olmayacağı gerekçesini kullandı.
Tam tersine, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, yüzde 10 seçim barajını beşe katlarken, çoğulcu ve serbest siyasal yarışma ile eşit ve genel oy ilkelerini misliyle zedelediği gibi siyasal ayrımcılık yaratıyor.
2- ‘Eşitlik ve ayrımcılık’
Eğer seçim barajı kaldırılmış olsaydı, seçim ittifakı ile ilgili düzenleme tartışılabilirdi. Ne var ki, seçim engelli ittifak, ‘seçim ayrımcılığı’nı derinleştirecek. Bu nedenle teklif, sadece Anayasa md.67’ye değil, md.10’a da aykırı. Yine, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve ek protokollerine aykırı.
Öte yandan, seçmen iradesini zedelemenin ötesinde seçmen iradesini yok edici sonuçlar doğurabilecek bir düzenleme.
3- Anayasa değişikliğinin sürdürülemezliği
Seçim barajına artık gerek kalmayacak propagandasıyla onaylatılan 16 Nisan metninin, ‘seçim ittifakı’ adı altında hazırlanan yasa önerisi ile sürdürülemez özelliği bir kez daha teyit edilmiş oldu.
Böylece, OHAL ortamı ve değişiklik sırasında tanık olunan ihlallerin yarattığı meşruluk sorunu daha da derinleşmiş bulunuyor.
4- Anayasa değişikliğinin meşruluğu
Anayasa halkoylamasında açıkça yasaya aykırı olan ‘mühürsüz oy ve zarf’ uygulaması, şimdi yasal düzenleme zorunlu olmaktan çıkarılmak istendiğine göre, 16 Nisan sonuçlarının yasa ve hukuk dışılığı teyit edilmiş oldu. Böylece, hukuki durum fiili duruma uydurulmuş oldu; tıpkı 16 Ekim 2016’da “Anayasa suçu işleniyor” şeklindeki saptamanın değişiklik gerekçesi olarak kullanıldığı ve ‘fiili durum’a uyum sağlandığı gibi.
5- Partiler ittifakı-seçmenler ayrışması
“Aynı binada oturan seçmenler,…farklı seçim bölgelerine kaydırılabilirler.”
“Seçim güvenliği açısından gerekli görülmesi durumunda, … o yerdeki sandıkların en yakın seçim bölgelerine taşınması, sandık bölgelerinin birleştirilmesi, … seyyar sandık kurulması” vb. düzenlemeler, tepede birleşme ve tabanda ayrıştırma çelişkisini yansıtıyor; ‘iktidar ittifakı’ yararına operasyonlara kapı aralıyor.
6- Seçim güvenliği
Seçim güvenliği bakımından iç içe birçok sorun, ‘serbest seçim’ ilkesini zedelemenin ötesinde ortadan kaldırma riskini taşıyor.
»Sandık kurulu başkanının kamu görevlileri arasından belirlenmesi, seçim ittifaklarına imkân tanınması nedeniyle oy kullandırma ve sayım döküm işlemlerinin ‘daha nitelikli ve liyakatlı kişilerce yapılması gerekliliği’ ile açıklanmakta. Bununla birlikte, getirilen düzenlemeler, bu amaç ve gerekçe ile tamamen çelişmektedir. İşte birkaç örnek:
»‘Sandık kurulu başkanı sayısının iki katı kamu görevlisi’ ad çekmeyle tespit edildiği halde, ilçe seçim kurulu başkanı, bu kişiler arasından “mani hali bulunmayanları sandık kurulu başkanı olarak belirler.”. Neden başkan da kura ile seçilmiyor?
»‘Üzerinde sandık kurulu mührü bulunmayan’ zarf ve oylar geçerli sayılır. Yine, sandık başkanları kamu görevlisi olacağına göre, neden ‘mühürsüz oy ve zarf’ geçerli? Bu durumda mühür kullanma zahmetine gerek var mı?
»Kamu görevlisi sandık başkanı, gerektiğinde kolluk gücünü anında çağırma yetkisine sahip olduğuna göre, neden kolluk gücü çağırma yetkisi başkalarına da veriliyor?
»Milletvekilleri pusulası ile CB pusulasını aynı zarfa koyma gerekçesi, inandırıcı olmadığı gibi, seçmenleri aşağılayıcı.
7- Erkler ayrılığı ilkesine aykırı
CB’na verilen oy ile yürütme organı seçilmekte; milletvekillerine verilen oy ile yasama. Bu nedenle, seçimin aynı gün ve aynı sandıkta yapılması, her iki organın oluşumu bakımından erkler ayrılığı ilkesine aykırı. Dahası, yürütme ve yasama için kullanılan oyların aynı zarfa konulması, seçimlere ilişkin asgari demokratik ilkeleri zedeleyici olup, 6771 sayılı Kanun ile yapılan anayasal düzenlemelere bile açıkça aykırı.
8- ‘Medya tekeli suçu’
Devlet tekelindeki zor kullanma gücünü sürekli esneten hükümet, çoğulcu olması gereken medyayı tekelci bir kullanım ile sürekli anayasal ihlalde bulunuyor. Bunu, ittifak kanunu ve uygulanma şekli konusunda da yapmayı sürdürecek ve medyaya giriş hakkı bulunmayan veya çok sınırlı diğer partiler, yarışma dışına itilecek. Konunun uzmanları için ise, ‘ekran karartması’ devam edecek.
9- Siyasal iktidarın el değiştirmesi
Anayasa’ya, İnsan HaklarıAvrupa Sözleşmesi’ne ve seçim hukukunun en temel ilkelerine aykırı olarak yapılan ve ‘seçim ittifakı’ olarak adlandırılan düzenlemeler, OHAL ortam ve koşullarında bir ‘iktidar ittifakı’ aslında. Bu şekliyle yasalaşması, 3 Kasım 2019 seçimlerini, adaylar ve/ya partiler arasında serbest tercihin ortaya konduğu seçimler olmaktan çıkaracak ve sadece plebisite indirgenen bir oylama olacak. Bu nedenle, teklifin yasalaşması, siyasal münavebe yollarını daha da tıkayıcı bir işlev görecek.
10- Sistem ve hukuk umudu
Siyasal iktidar seçeneğini zorlaştırmak, demokratik umudu sönümlendirmekle sınırlı kalmayacak, hukuk umudunu da yok edici uygulamalara yol açacak. Adına Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dense de; yasa önerisi, seçim hukukunda geçerli asgari ilkeleri de süpürecek. Bu ise, ‘artık sistem de yok’ görüşümün teyidi.
Sonuç olarak; iç çelişkilerle bezeli teklif metni, teknik olarak birçok yönden haklı eleştiriye açık olmakla birlikte, sadece Anayasa ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı olmayıp, dahası seçim hukukunun en temel ilkelerine aykırı olduğu gibi, 6771 sayılı Kanunla getirilmek istenen düzenlemelere de aykırı. Örtülü olarak asıl hedef, siyasal münavebeye giden yolu tıkamak…