Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı ve Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalındaki 41 yıllık çalışma hayatının son dersini verdi. Prof. Dr. Fincancı, “İnsan Hakları ve Hekim Sorumluluğu” başlıklı son dersinde, “Bu bir son değil. Her sonun devamında yeni başlangıçlar vardır, umut vardır” dedi.
Doğu ve güneydoğuda sokağa çıkma yasakları sırasında yaşanan hak ihlallerine dikkat çekmek amacıyla, Barış İçin Akademisyenler tarafından hazırlanan “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzaladığı için yargılanan Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, 19 Aralık 2018’de görülen duruşmasında “terör örgütü propagandası yapmak” suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi kararında, Fincancı’nın TCK 53/1 gereği belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına da hükmetti. Fincancı, istinaf mahkemesine taşınan karar onaylandığı taktirde, hak mahrumiyetinden dolayı emekli dahi olamayacağından zorunlu emekliliğe ayrıldı.
Evrensel'den Cansu Pişkin'in haberine göre, Yaş haddinden emekli olmasına yedi yıl kala zorunlu emekliliğe ayrılan Prof. Dr. Fincancı için, 1997’de Ana Bilim Dalı Başkanı olduğu, birkaç kez görevden alınmasına karşın mahkeme kararıyla geri döndüğü üniversitesinde emeklilik töreni düzenlendi.
"Çok zamansız oldu"
Prof. Dr. Fincancı’nın emeklilik töreni, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nevzat Alkan’ın konuşmasıyla başladı. Alkan, Fincancı’nın emekliliğini “zamansız” olarak değerlendirdi. Fincancı’nın asistanlığını da yapmış olan Alkan, “Şebnem hocanın çalışkan ve bilgili olması benim için hep örnek oldu. Benim için asıl öne çıkan özelliği ise dost olması.” dedi. Alkan’ın ardından Prof. Dr. Nadir Arıcan söz aldı ve Fincancı’nın biyografisini sundu. Arıcan, “Bu konuşmayı 10 yıl sonra yapmayı planlıyordum. Hatta ona ilişkin planlarım da vardı. Çok zamansız oldu. Şebnem hocanın ilk asistanıyım, bununla da gurur duyuyorum.” diye konuştu.
Nazım Hikmet'ten Yaşamaya Dair
Prof. Dr. Fincancı, törenin ardından ‘İnsan Hakları ve Hekim Sorumluluğu’ başlıklı son dersini verdi. Herkese açık olan derse öğrencilerinin yanı sıra Fincancı’nın meslektaşları, hak savunucuları, siyasetçiler de katıldı. 1992’den bu yana ders anlattığını ve her ders günü heyecan içinde uyandığını anlatan Fincancı, “Bu bir son değil. Her sonun devamında yeni başlangıçlar vardır, umut vardır.” dedi. Nazım Hikmet’in “Yaşamaya Dair” isimli şiirinden şu dizeleri okudu:
“Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.”
"Hekim, hastasının avukatı olmayacaksa..."
Fincancı, “Böyle bir hayata soyundum bütün ömrümce” dedi. “Kimdir hekim” diye soran Fincancı, “hekimliği öğrendiğim isimlerden biri” dediği Rudolf Virchow’un “Hekim zor durumdakilerin olağan avukatıdır” sözünü hatırlattı:
“Hekim hastasının avukat olmayacaksa, hastasının haklarını savunmayacaksa hekimlik de yapmamalıdır. Yine Virchow der ki ‘Siyaset bütüne yönelik tıptan ötesi değil’. Tıp siyasetin ta kendisidir çünkü biz yaşama müdahil oluyoruz ve böylece tam da siyasetin ortasında duruyoruz.”
"İşte o gün, kendime söz verdim"
Adli tıp çalışmalarını yürütürken sağlık savunuculuğu rolünü üstlendiğini anlatan Fincancı, “Görevimi yaparken insanın örselenmesini ortaya koyma mecburiyeti hissettim. Asistanlığım döneminde Türkiye Komünist Partisi Başkanı olduğu söylenen Mustafa Hayrullahoğlu’nun işkence dosyası tartışılıyordu. Benim büyük hocalarım falaka izlerimden başka bir şekilde oluşmayacağı açık olan izler için zıplayarak olmuştur dedi. İşte ben o gün, böyle söyleyemeyecekleri kanıtlar üzerine çalışacağım diye kendime söz verdim.” dedi.
"Her rapor düzenlediğimin örgütüyle iltisak geliştirsem..."
Fincancı, 1990’da Doçent olarak çalışırken Adli Tıp Müdürlüğüne sürülen ilk hekim olduğunu anımsattı:
“Baki Erdoğan’ın raporunu yazdıktan sonra 1996’da dönemin adalet bakanı beni arayıp bana ‘Sen de dev-solcuymuşsun’ dedi. Nedenini sordum; Baki Erdoğan da dev-solcuymuş... Her rapor düzenlediğimin örgütüyle bir iltisak geliştirsem ömrüm yetmez. Şimdi kafaları karışıktır ama son cezayı PKK propagandası yapmaktan aldım. Yakındır ‘FETÖ’ye de bağlarlar. Savaş henüz sonlanmamışken Bosna’ya gittik; çabamız dünyanın her yerine temas etmekti. İnsanların ne yaşadıklarını, nasıl yaşadıklarını bilmek zorundayız. Hekimlik bilginizi insan yararına kullanmaktır.”
Konuşmasında öğrencilerine de teşekkür etmeyi unutmayan Fincancı, “Birlikte mücadele ettiğimiz bütün yoldaşlarıma, dostlarıma, insan hakları mücadelesinin yılmaz savaşçılarına, en çok da öğrencilerime çok teşekkür ediyorum, sorularıyla önümü açtıkları, öğretmenim oldukları için iyi ki varlar, iyi ki varsınız.” dedi. Prof. Dr. Fincancı, konuşmasının bitiminde dakikalarca ayakta alkışlandı.