Prof. Baskın Oran’ın da aralarında bulunduğu 30 aydın, TSK’nın Kandil operasyonları ve PKK’nin misillemelerinin ardından yaşanan ölümler nedeniyle TBMM’yi toplanmaya çağırdı. Baskın Oran, TBMM’ye yapılan çağrıyla ilgili olarak “Meclis, yani Erdoğan’ın tabiriyle ‘milli irade’ devreye girse, HDP ve CHP kendisinin ‘pişmiş aşına su’ katacaklar. Oysa bu şahsın derdi 7 Haziran’da tecelli etmiş milli iradeyi toprağa gömmek, PKK’nın tekrar silaha sarılmasından yararlanarak çok korktuğu koalisyon çözümünü bozmak, bir umutla yeniden seçim yaptırmak” dedi.
Cumhuriyet’ten Damla Yur’a konuşan Baskın Oran, çözüm sürecinin girdiği belirsizlik ve ölümlerle ilgili kaygılarını paylaşarak “Bu ölümler bir tarihte ve bir biçimde durulur. Asıl sorun başka yerde: Artık Türkiyeli Kürtler Erdoğan’a, hatta devlete itimat etmeyecekler. Bu sebepledir ki, Erdoğan’ın AKP’si ve onun koltuk değneği MHP tek ama tek bir iş yapıyorlar: Bölücülük” görüşünü dile getirdi.
Prof. Oran, “Demirtaş, Erdoğan’ın şahsi hırsı ile PKK’nın örgütsel saçmalığı arasında mengeneye sıkışmış, demokrasiyi ve Türkiye’yi kurtarmak için çırpınıyor. Davutoğlu hiçbir yetkiye sahip değil, top çevirmek zorunda bırakılmış, ihmal edilebilir. Erdoğan konusunda tek bir sözüm var: Allah ıslah etsin” diye konuştu.
Damla Yur’un Prof. Baskın Oran’la yaptığı söyleşi şöyle:
Öncelikle bugün Taraf Gazetesi manşetinden bilgi sahibi olduğumuza göre aralarında sizin de imzacısı olarak bulunduğunuz 30 aydın olarak "Yeter analar ağlamasın" başlıklı bir çağrı yaptınız. Bu yazıda da belirtildiği üzere böyle bir süreçte meclisin tatile girmesini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Meclis, yani Erdoğan’ın tabiriyle “milli irade” devreye girse, HDP ve CHP kendisinin “pişmiş aşına su” katacaklar. Oysa bu şahsın derdi 7 Haziran’da tecelli etmiş milli iradeyi toprağa gömmek, PKK’nın tekrar silaha sarılmasından yararlanarak çok korktuğu koalisyon çözümünü bozmak, bir umutla yeniden seçim yaptırmak.
Koalisyon olursa veya Anayasa Md. 114 gereğince her partiden bakan alacak bir geçici bakanlar kuruluyla seçime gidilirse, Erdoğan hem Davutoğlu’nu şu anda yaptığı gibi vesayeti altında tutamayacak, hem de, daha önemlisi, 17-25 Aralık dosyaları ortalığa patır patır dökülecek.
Durum çok basit: PKK’nın hatasını azami ölçüde kullanıp bu kanlı ortamdan yararlanmak istiyor. Sırf şahsî hırsı için ülkenin tamamını böyle yangına atmayı ben hiç görmedim, benden yaşlı politikacılara sordum onlar da görmemiş.
7 Haziran seçimleri sonrası önce Suruç katliamı ardından polis ve asker ölümleri ve çözüm sürecinin askıya alındığına dair açıklamalar ve mevcut tabloyu göz önüne alarak durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dedim ya, tam Erdoğan’ın istediği “puslu hava”. Çok kimse söyledi ve yazdı: Erdoğan 7 Haziran seçimindeki yenilgisinin intikamı peşinde.
Mevcut duruma ilişkin kaygılarınızı paylaşır mısınız?
Bu ölümler bir tarihte ve bir biçimde durulur. Asıl sorun başka yerde: Artık Türkiyeli Kürtler Erdoğan’a, hatta devlete itimat etmeyecekler. Bu sebepledir ki, Erdoğan’ın AKP’si ve onun koltuk değneği MHP tek ama tek bir iş yapıyorlar: Bölücülük.
Bu süreçte tek tek değerlendirmek gerekirse Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Başbakan Davutoğlu'nun, HDP Eşgenel Başkanı Demirtaş'ın açıklamalarını, CHP ve MHP'nin tutumunu nasıl değerlendirmek istersiniz?
Demirtaş, Erdoğan’ın şahsi hırsı ile PKK’nın örgütsel saçmalığı arasında mengeneye sıkışmış, demokrasiyi ve Türkiye’yi kurtarmak için çırpınıyor. Davutoğlu hiçbir yetkiye sahip değil, top çevirmek zorunda bırakılmış, ihmal edilebilir. Erdoğan konusunda tek bir sözüm var: Allah ıslah etsin.
Türkiye'deki kaos ortamının sona ermesi için 'derhal...' şeklindeki çağrınız nedir?
İlk planda ateşkes olsun, civanlar ölmeye devam etmesin çünkü Erdoğan’ın bütün şahsî planları savaş üzerine kurulu. Sonrası zaten Erdoğan’ın ipliğinin pazara çıkması demek olacaktır. Çıkmasın diye devam ediyor ateş.
Akil insanlar heyetinde yer aldınız. Hem de Ege Bölgesi gibi zor alanlardan birinde. O dönem yapmış olduğunuz çalışmalara tanıklıklarıma dayanarak soruyorum. Ne hayal edildi, toplum ne kadar hazırdı, ne kadar diyalog kurulabildi ve sonunda ne oldu?
Ege’de her toplantıda üstüne basa basa şunu söyledim: “Tabutların artık gelmemesinden yararlanarak hükümet derhal Kürt reformlarına girişsin”. Dinleyicilerden, ki çoğu ulusalcı idi, her zaman şu tepki sorusu geldi: “Reform olmazsa ne olurmuş?” Değişmez cevabım: “Sokağa çıkamayacak hale gelebiliriz tekrar”. Bunun üzerine ne dediler ve gazetelerde yazdılar İzmirli hemşerilerim biliyor musunuz? “B. Oran Egelileri tehdit etti!” dediler. Ferasete bak.
Bir buçuk ay boyunca hakaret yiye yiye ve sinir içinde kala kala toplantılar yaptık. Bir umuttu ama, olayın ortalarına doğru Erdoğan hükümetinin hiçbir reforma niyetli olmadığı çok açık biçimde görüldü. Onun içindir ki son toplantıya gitmeyi reddettim. Ayıptır söylemesi ama, çok haklıymışım. Zaten ondan sonra da Gezi infilak etti.
Geçtiğimiz hafta bir grup akil Arnavutköy'de bir balıkçıda Kadir İnanır'ın talebiyle toplandı ve bir açıklama yaptı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz, akil insanların bir etkisi var mı dersiniz?
Etkisi falan yok, varsa da Erdoğan’a örtülü destek anlamında var. İçlerinde A. Bayramoğlu, K. Hatemi ve O. Çalışlar gibi Erdoğan’a müsait isimler var ama bunlar yine ehven-i şer kişiler çünkü C. Paker, H. Kaplan ve Y. Oğur gibi Erdoğan muhipleri “HDP hatalıdır. PKK silah bırakmalıdır” diyerek bu metne bile karşı çıktılar. Oysa bu çatışma ortamı bizzat Erdoğan’ın bir cerrah titizliğiyle zorlaması sonucu oluştu. Öyle, sadece “iki taraf da silah bıraksın” demekle yetinip Erdoğan’ı aklamak yok. Tarih bunları hep yazacak.