Gündem

PORTRE | Üniversiteden siyasete, Gezi Parkı’ndan İmralı sürprizine Ali Kemal Özcan

21 Haziran 2019 16:19

T24 Haber Merkezi 

23 Haziran seçimlerine iki gün kala İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüştükten sonra  mektubunu AA ve İHA aracılığıyla kamuoyuna açıklayan Doç. Dr. Ali Kemal Özcan merak konusu oldu. Özcan, hakkında yapılan çok sayıda spekülasyonun, öne sürülen çok sayıda iddianın odağına oturdu. 

Peki Ali Kemal Özcan kim? Akademik kariyeri ne? Neden ve nasıl İmralı'ya gitti? 

Doç. Dr. Ali Kemal Özcan 1959 yılında Dersim'in (Tunceli) Kardere köyünde doğdu. Orta öğrenimini Elazığ'da (1976), lisans eğitimini (Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, 1982) İstanbul'da bitirdi. 13 yıllık bir çalışma / siyaset arasından sonra üniversiteye döndü. Master çalışmasını 1997’de siyaset felsefesi (University of Kent, İngiltere) bitirdikten sonra, aynı üniversiteden 2003 yılında sosyoloji doktorasını aldı. 

Master tezini temel alan kitabı (Humanisation Movement) 1999’da, doktora tezinin güncelleştirilen versiyonu olan kitabı (Turkeys Kurds; A Theoretical Analysis of Abdullah Öcalan and the PKK) 2006’da yayınlandı. Tunceli Munzur Üniversitesi’nde Rektör Danışmanı ve Sosyoloji Bölüm Başkanı olarak görev yapan Özcan, akademik çalışmalarını milliyetçilik, ulus-devlet, sivil toplum ve Dersim Aleviliği üzerine sürdürdüğünü belirtiyor. 

“Çözüm süreci İmralı’yla başlamalı” 

Kamuoyu Özcan’ı ilk kez 30 Mayıs 2013’te TBMM’de çözüm sürecinin değerlendirilmesine ilişkin oturumda yaptığı konuşma ile tanıdı. Konuşmasında, “Bu süreç, Habur ve Oslo duvarlarına çarpmıştı, üçüncü bir duvara çarpmaması için ısrarla, ama ısrarla bu sürecin İmralı’dan başlaması gerektiğini, çözüm sürecinin PKK’yi bir yana bırakmadan, göz ardı etmeden -ama PKK’yle değil- İmralı’yla başlaması gerektiğini söylemeye çalıştım” diyen Özcan, HDP’li vekillerle tartışma yaşadı. Özcan aynı oturumda “Ortakvatan'ın Sentezmilleti'i İçin Öcalan’a Mektup” kitabından söz ederek, o dönemde de Öcalan’a ulaşmaya çalıştığını, ancak avukatlarının notlarını Öcalan’a ulaştırmadıklarını anlattı. 

“Gezi eylemleri darbe girişimi” 

Özcan 18 Haziran 2013 tarihinde yaptığı açıklamada, Gezi Parkı eylemlerini ‘darbe girişimi’ olarak tanımladı. Türkiye’ye yayılan eylemlere ilişkin olarak Özcan o dönemde şu açıklamayı yaptı:  

"Bunu iktidarını kaybeden, asker-sivil-bürokratik aygıt dediğimiz, kitlelere yukardan bakan, kitleleri sadece yönetilmeye layık gören, sürü gibi gören, bir iktidar alışkanlığının, iktidarını geri alma girişimidir. Bunu seçimle yapamayacağını biliyor. Bundan sonra bir fırsat, bir haklı gerekçe bulursa başka bir denemede de bulunur, sonra biz ona da bir isim bulmaya çalışırız."  

Ali Kemal Özcan, “Gezi Parkı eylemlerinin ardında, cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükümetin batıya sormadan, kendi iradesiyle Kürt sorununu çözme temelinde Öcalan'la görüşmesinin yattığını, uluslararası güçlerin bunu bardağı taşıran son damla olarak değerlendirdiğini düşündüğünü” söyledi.  

“Devletle 2010 yılından bu yana görüşüyorum” 

Özcan, 5 Şubat 2016 tarihinde haber ajanslarına yaptığı açıklamada ise, devletle 2010 Temmuz ayından bu yana Tunceli Munzur Üniversitesi Rektörlüğü ve Tunceli Valiliği üzerinden görüşmelerinin devam ettiğini anlattı. “Sadece Başbakan yardımcıları değil, devletin İmralı görüşmelerini yürüten birimi ile görüşme yaptım” diyen Özcan, 2011 yılından beri İmralı’da bulunan Abdullah Öcalan’a mektup ve kitap gönderdiğini, ancak Öcalan’a ulaştırılmadığını ifade etti. 

“Türkiye’nin bölünmesinden bir Türk milliyetçisinden daha fazla korkuyorum” 

Ali Kemal Özcan, Cumhurbaşkanlığı sisteminin oylandığı 16 Nisan 2017 referandumunda 'evet' denmesi gerektiği görüşünü savundu. Elazığ’da Kanal Fırat Televizyonu’nda yayınlanan programa konuk olan Özcan, kapı kapı dolaşıp referandumda 'evet' oyu istenmesi gerektiğini söyledi.  “Sandıktan ‘Hayır’ çıkarsa Türkiye’de çıkabilecek bir iç karışıklıktan en çok Alevi ve Kürtlerin zarar göreceğini” savunan Özcan, “bir Kürt olarak Türkiye'nin bölünmesinden çok korktuğunu“ ifade etti.  Doç. Dr. Özcan, "Ben bir Kürt anne babanın çocuğu, bir Kürt siyasi çizgisinden gelmiş birisi olarak, Türkiye'nin bölünmesinden bir Türk milliyetçisinden daha çok korkuyorum. Kürtlerin inkâr sorununu çözmüş bir Türkiye Cumhuriyeti'nin kendi bölgesinde, Ortadoğu’da, kendi ayaklarının üzerinde yürümesini isteyen bir çizgiyi savunuyorum. Onun içinde kapı kapı dolaşıp 'Evet' demek isterim" görüşünü dile getirdi.  “Sandıktan ‘Hayır’ çıkarsa iç savaşın fitilinin yakılacağını” savunan Özcan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi oylaması için, "Erdoğan bugün var yarın yok. Ama bu vatan, bu millet bu toprak kalacak. Bizim çocuklarımız, torunlarımız, geleceğimiz bu topraklarda yaşayacak. Recep Tayyip Erdoğan’ı sev ya da sevme, mesele bu değil. Bu insan bir fani. Hepimiz faniyiz. Ben 16 Nisan'ın 15 Temmuz'un devamı olduğunu düşünüyorum, uluslararası üst akıl, 15 Temmuz'un rövanşı haline getirmek istiyor. Hayır çıkarsa iç savaş çıkarmanın fitilini yakarlar. O fitil nerede söndürülür bilemem. Ama fitili yakacakları kesin. Buna müsaade etmeyecek bu millet. Milleti aptal yerine koymak aptallıktır" iddiasını öne sürdü. 

“AKP cumhuriyet tarihinin ilk devletleşen hükümeti”   

Ali Kemal Özcan, Araf'taki Çözüm Süreci Dördüncü Türk-Kürt İttifakı kitabının önsözünde AKP iktidarını, “Cumhuriyet tarihinin ilk devletleşen hükümeti” olarak tanımlıyor. AKP’nin yürüttüğü ve başarısızlıkla sonuçlanan çözüm sürecinin uluslararası bir operasyonun hedefinde olduğunu savunan Özcan, süreci şöyle değerlendiriyor:

“Devlet de Öcalan da “silahların kudreti” üzerinden görüşmeleri sürdürmeye devam etmektedir. Rivayet edilir ki, İkinci Dünya Savaşı sonrası günlerde Stalin’e Papa’nın kendisi ile görüşmek istediği iletilir. Stalin duymamazlıktan gelince, duymadığını sanan ileticinin tekrarlaması üzerine Stalin, “Papa’nın kaç tümeni var?” diye sorar... Ama bu yetmiş yıl öncenin Soğuk Savaş konseptinin görüşme ruhu idi.    Öcalan’ın Savunmaları’nın temel tezi olan “Araf'taki Çözüm Süreci Dördüncü Türk-Kürt İttifakı”nın önündeki yegane tehlike İmralı görüşmelerindeki bu “ruh”tur. Uluslararası ve yerli uzantısı odakların üzerinde en sonuç-alıcı operasyon yapacakları alana kapıyı sonuna kadar açık tutacak olan da bu “ruh”tur.  İmralı Savunmaları’nın satır ve aralarında sivil siyasetin felsefesinin ve “tarihi yaşama ruhu”nun gezindiğini en az on yıldan beri tekrar edegelirim. Ancak öyle anlaşılıyor ki; İmralı “görüşmeler birimi”ndeki güç-ordu-silah besili “devlet aklı” Öcalan’ı silahla siyaset ruhuna geri çekmektedir.”  

“Akil adam olmak istiyordu ama…” 

Türkiye’de siyasete ilişkin tartışmalarda farklı çıkışlarıyla gündeme gelen Özcan için Ekşi Sözlük’te de açılmış bir başlık var. Özcan için Ekşi Sözlük’te dile getirilen iddialardan biri şöyle:  “Birkaç gün evvel dersi esnasında öğrencilere açıkça ‘Barış süreci benim sayemde başladı” diyebilecek kadar mitomanik bir şahsiyet. Akil adam olabilmek için yeşil statükoya 40 takla atmasına rağmen bu makama layık görülmemesinden sonra böyle acayip sanrılarla ezilmiş egosunu pışpışlamaya çalışıyor gibi...” 

“AKP zamanında buna pek yüz vermemişti ama şimdi yine değerlenmiş” 

 Darbe girişiminin ardından yayınlanan KHK’lardan biriyle başkanı olduğu Tunceli Munzur Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’ndeki görevinden atılan Doç. Dr. Candan Badem de, kişisel Twitter hesabında yaptığı paylaşımlarda bir dönem aynı üniversitede çalıştıkları Özcan ile ilgili olarak şu görüşleri dile getirdi: 

“Ali Kemal Özcan denen yandaş ‘doçent’ Munzur Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’ne,  bölümde kimsenin sevmediği halde rektör zoruyla başkan yapılmış biridir. Gezi olayları için de ‘İngiliz emperyalizminin darbe girişimi’ demişti. Benim KHK’lı olmama da en çok sevinen karanlık bir tiptir.” 

Badem, takipçileriyle yeniden paylaştığı 2017 tarihli bir tweet’inde de “Munzur Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı seçimini 4’e karşı 1 oyla (kendi oyu) kaybeden Ali Kemal Özcan'ı Rektör U. İpek yine de bölüm başkanı atamış!” ifadesini kullandı. 

Özcan’ın Gezi Parkı protestoları döneminde “AKP'nin ‘akil adamı’ olabilmek için de çok yırtındığı ama AKP’nin buna değer vermediğini” savunan Badem, “Aslında AKP Özcan ciddiye alınacak biri değil. ‘Çözüm sürecini ben başlattım’, ‘Kürt sorununu ben çözerim’ gibi megalomanyak iddiaları olan biriydi. AKP zamanında buna pek yüz vermemişti ama şimdi yine değerlenmiş” iddiasını öne sürdü. 

 Hakkındaki iddialara yanıtları 

 Doç. Ali Kemal Özcan’ın, 23 Haziran Pazar günü yapılacak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine iki gün kala yaptığı sürpriz İmralı görüşmesi, hakkında çok sayıda iddianın dile getirilmesine de neden oldu. 

Bu iddialardan biri olan “Oğlunun PKK saflarında dağa çıktığı”nı kesin bir dille yalanlayan Özcan, T24 editörlerinden Candan Yıldız’a yaptığı açıklamada “bir oğlunun HDP ABD Temsilcilği yaptığını, diğer oğlunun İngiltere’de işinde gücünde olduğunu, üçüncü çocuğunun ise henüz küçük olduğunu” söyledi. 

T24’e açıklamalarında, “Öcalan’ın görüşlerini beğendiği için kendisiyle görüşmek istediğini” dile getiren Özcan, İmralı’ya gidebileceği haberini nasıl, kimden, hangi merciden aldığı sorusuna, “Devletten” karşılığını vermekle yetindi. 

Doç. Ali Kemal Özcan, T24’ün “istihbarat birimleriyle ilişkisi olduğu yolundaki iddialara ne dediği” sorusuna şu yanıtı veriyor: 

“İstihbarat teriminin sözlük anlamını bile sınırlı bilirim. Hiçbir istihbarat örgütüyle görüşmedim, ama istihbarat örgütleri ilişki kurabilirler. Benimle de kurmuşlardır. Ama ben onların istihbaratçı olup olmadıklarını, benimle ne zaman görüştüklerini ve kim olduklarını bilemem. Diğer yandan istihbaratçılar yasa dışı mı? Bu ülkenin vatandaşları, ne yaptıkları önemlidir. İstihbarat ile çalıştığıma yönelik iddiayı Öcalan’ın ifadesi ile cevaplayayım; “En az peygamberler kadar yaptığı işin kutsallığına inanan bilim insanlarına ihtiyaç vardır.”