Diyarbakır İnsan Hakları Derneği (İHD) Başkanı Raci Bilici, Güneydoğu bölgesinde hak savunucusu olmanın artık zorlaştığını söylerken, “Gözaltına alınanlar karakola götürülene kadar gözaltında bir ayda görecekleri işkenceye bedel bir dayak yiyorlar. Ardından polis, bu kişiye suç duyurusunda bulunuyor, bize direndi diye. Siyasi irade ve yargı koruyor. Hiçbir soruşturma açılmıyor. Kimse bize bölgede hak, hukuk özgürlük, adalet vardır diyemez” dedi.
Tahir Elçi’nin öldürülmesinden sonra Diyarbakır Barosu Başkanlığı’na vekalet eden Ahmet Özmen, hak ihlallerinin önceki dönemlerle kıyaslanamayacağını “Çatışmaların olduğu 2012 ile Temmuz 2015’den bu yana yaşanan ihlal sayısı arasında uçurum var” diyerek belirtti.
Cumhuriyet’ten Kemal Göktaş’ın Güneydoğu Anadolu bölgesinde hak ihlalleri ve bölgede hak savunucusu olmak ile ilgili yaptığı haber şöyle:
Dernek yöneticilerinin ve şube başkanlarının gözaltına alındığını anlatan Raci Bilici, “Siirt’teki bir yöneticimiz tutuklandı. Canlı kalkan eylemlerini izlemeye giden arkadaşlarımız eylemci gibi yargılanıyor. Özellikle Tahir Bey’in öldürülmesinden sonra insan hakları savunucularının çatışmalı alanlara gitme şansı kalmadı. Bu cinayet bize, istedikleri insanı çok rahat vurabileceklerini gösterdi. Ben Sur’a gidip araştırma yapamıyorum, bize yönelik saldırı olabilir diye” ifadelerini kullandı.
PKK’nin ilk eylemini yaptığı 1984’den bu yana devam eden çatışmalar 40 binden fazla can aldı, almaya devam ediyor. Sokağa çıkma yasakları ile başlayan günler kent savaşının tırmandığı, kentlerin tanklarla bombalandığı günlere evrildi. Çocukların, kadınların, gençlerin, askerlerin, polislerin, sağlık çalışanlarının ölüm haberlerinin art arda gelmesi, birikmesi, çığlıkların gökyüzünü doldurmasının hiçbir etkisi yok sanki... Bomba sesleri ve ağıtlardan yükselen feryatlar arasında insan hakları savunucularının sesi de duyulmaz oldu. Oysa yaşanan büyük drama en çok onlar tanıklık ediyor, en çok onlar her biri bir ülkeyi sarsması gereken vahim olayları not ediyor. Bunu da insan canının kıymetinin kalmadığı bir zamanda, büyük riskleri göze alarak yapıyorlar.
Diyarbakır İHD Şube Başkanı Raci Bilici, 24 Temmuz’dan sonra şiddetlenen çatışmaların en önemli sonucunun yaşam hakkı ihlallerine ilişkin başvuruların artması olduğunu söylüyor: “Eskiden öldürülenlerin PKK’li mi, asker mi, sivil mi olduğu hemen belli olurdu. Ancak şimdi bunun için araştırma yapmamız gerekiyor. Çünkü savcılık soruşturma yapmıyor. Ailesi, yakınları, arkadaşları, görgü tanıkları ile görüşüyoruz.”
O çocuklar ölüyor
Bilici’ye göre en önemli ihlaller sivillerin kolluk güçleri tarafından öldürülmesi, çatışmalar sırasında yaşanan infazlar ve tedavi engellemelerinden dolayı yaşanıyor:
“Bir hafta önce Diyarbakır’da 3 kişi öldürüldü. 2’sinin PKK’li olduğu söylendi. Ama bu insanlar silahsızdı, rahatlıkla yakalanabilirlerdi. Aracın içinde yaralı ele geçirilip infaz ediliyorlar. Genelde ölümler tek kurşunla oluyor. Taranarak öldürülen yok. Daha önce taş atan çocuklara ağır hapis cezaları veriyorlardı. Son dönemde ise siyah Ranger’larla taş atan çocukları doğrudan öldürerek korku yaratmaya çalışıyorlar. Artık hiçbir kural tanımıyorlar. İşkencede, taciz, tecavüz vakalarında büyük artış var. Gözaltına alınanlar karakola götürülene kadar gözaltında bir ayda görecekleri işkenceye bedel bir dayak yiyorlar. Ardından polis, bu kişiye suç duyurusunda bulunuyor, bize direndi diye. Siyasi irade ve yargı koruyor. Hiçbir soruşturma açılmıyor. Kimse bize bölgede hak, hukuk özgürlük, adalet vardır diyemez. Beyaz tülbentini göstererek sokağa çıkan kadın kolundan vurulmuş, kesilmiş. Niye beyaz tülbenti gösteriyorsun, örgüte işaret mi diye…
Devlet eleştiriliyor
Devletin hazırlıkları sürecin biteceğini gösteriyordu. Ama bu derece sert müdahaleleri kimse beklemiyordu. Süreç hiç olmasaydı bu kadar şaşkınlık olmazdı. Ama sen taraflarla görüşmeye başlamışsın, tam da umutlar yeşermeye başlamışken böyle olması insanları ürküttü. Halk, örgütü ‘Devlet ne yaparsa yapsın, sen o ateşkesi bozmamalıydın’ diye eleştiriyordu. Ama şimdi asıl eleştirisi devletedir. Devlete ‘Sen diyalog başlattığın anda şiddet biter. Seni tutan ne?’ diyor.
AKP iktidarı kamu görevlileri ile temas kanalını kapatmıyor. Vali ve kaymakamlarla görüşebiliyoruz. Ama kamu görevlileri görüşse de sonra bildiğini yapıyor. Bazen inisiyatif kullanan çıkıyor ama sayısı çok az. Vali ve kaymakamdan değil, merkezden aldıkları emirlerle operasyon yapan timler var. Aralarında Arapça konuşanlar olduğunu söyleyenler de var.
Artık hükümetin ve PKK’nin şiddet tutumlarından vazgeçip müzakereye başlaması gerekiyor. Devletin sert tutumunun bu süreci uzattığını düşünüyorum. Bu durum sürdürülebilir değil. Sürerse, kopuş olur, iç savaş tehlikesi artar.”
Özel görevli timler
Tahir Elçi’nin öldürülmesinden sonra Diyarbakır Barosu Başkanlığı’na vekalet eden Ahmet Özmen, yeni dönemdeki hak ihlallerinin önceki dönemlerle kıyaslanamayacağını “Çatışmaların olduğu 2012 ile Temmuz 2015’den bu yana yaşanan ihlal sayısı arasında uçurum var” diyerek belirtiyor. “Çatışmalı ortamlarda hak savunuculuğu yapmak çok zor. En başta hak savunucusu kendini güvende hissetmiyor ki...” diyen Özmen, bölgede hukukun rafa kaldırıldığını şöyle anlatıyor:
“Burada artık kanunlar işlemiyor. 90’lı yıllarda da böyle oldu. Diyelim ki bir sivil öldürülmüş, öldüren PKK’li de olsa kamu görevlisi de olsa ortaya çıkarılmalı. Ama sen ne yapıyorsun, tek bir soruşturma belgen bile yok. Devlet yetkilileri bize defaten söyledi: O ilçedeki mülki amirin emrini dinlemeyen, Bakanlıkça görevlendirilmiş timler kullanılıyor.”
Mazlum-Der’e hükümet tepkisi
Mazlum Der, İslami kesime yakınlığıyla bilinen, insan hakkı ihlallerine ilişkin raporlar hazırlayan bir kuruluş. 200 üyesi var Diyarbakır’da. Eski şube başkanı Erzurum’da HDP’den milletvekili seçildi 7 Haziran’da. AKP İl Başkanı Muhammet Akar da Mazlum-Der üyesi. Genel Başkan Ahmet Faruk Ünsal da eski AKP milletvekili. Mazlum- Der’in Diyarbakır Şube Başkanı Ali İhsan Gültekin son dönem yaşadıkları sıkıntıları şöyle sıralıyor:
“AK Partiyle yollarımız ayrıldı. İslami kesimin bugün uğradığı bir hak ihlali yok. Ama Kürt sorunu devam ediyor, ciddi ihlaller var. Mazlum-Der Kürt sorunu ve hükümet arasında dururken hakkın ve hukukun safında yer almak zorunda. Bu da iktidarı rahatsız ediyor. Sadece hükümet değil, diğer İslami kesimlerin de tepkisi var bize. Halkın devlete büyük tepkisi var. Silvan’a ilk gittiğimizde halkın hendeklere tutumu olumsuzdu ama ikinci gidişimizde ağır operasyonlar hendeklere tepkiyi azaltmıştı. Mehter marşları çalınması zırhlı araçlardan, duvarlara yazılanlar, gözaltına alınanlara yapılan eziyetler durumu kompanse ediyor.”
Gültekin’in çözüm sürecine ve sürecin bitmesine ilişkin farklı görüşleri var: “Aslında iki taraf da süreci Rojava’yı gözeterek başlattı. Öcalan’ın 21 Mart 2013’deki çağrısı da ‘Kuzey’de kendinizi zorlamayın, Rojava’ya gidin’ anlamına geliyordu. Devlet de kalekollar yaparak, savaşa hazırlandı. Yani taraflar süreci büyük savaşa hazırlık süreci olarak gördüler.”
Çatışmalar dursun biz yaramızı sararız
Reyhan Aktar, Diyarbakır İş Kadınları Derneği’nin (Dİ- KAD) başkanı. Derneğin 50’ye yakın üyesi var. Aktar, aynı zamanda GÜNSİAD’daki ilk ve tek kadın üye.. 7 Haziran seçimlerinde AKP’den aday adayı olan Aktar, çatışmaların iş hayatına ve kadınlara olan etkisini şöyle özetliyor:
“Çatışmaların başlamasıyla kredi alarak, borçlanarak çalışan insanlar çalışamaz oldu. Siciller bozuldu, çekler dönmeye başladı. Turizm ve hizmet sektörü bitme aşamasına geldi. Kadınlar, çocukları ve aile içi konumları nedeniyle daha çok etkilendi bu süreçten. Valilik ve kaymakamlıklar, belediyeler ailelere yardımlarda bulunuyor ama yeterli değil. Zaten az sayıda olan kadın küçük esnaf dükkanlarını kapattı. Yakınlarının yanına yerleşenler, birkaç aile birlikte ev kiralayanlar çatışmalı bölgeden çıkabildiler. Gidecek yeri olmayanlar hala çatışmalı bölgelerde. Çatışma seslerinden ve korkudan ilkokula giden çocuğunun konuşma yeteneğini kaybettiğini söyleyen anne var. Buradaki esas talep çatışmaların bir an önce bitmesi... Yeter ki çatışmalar dursun, biz birbirimizin yarasını sararız.”