Gündem

'Polis biber gazı frlatmaya doyamıyordu'

'Bütün kargaşanın sorumluluğun, ortalığı yıkan fanatik genç taraftara yüklemek ne kadar gerçekçi?'

15 Mayıs 2012 12:12

Oral Çalışlar

(Radikal, 15 mayıs 2012)

 

'Biber gazı fırlatmaya doymuyordu polis...'

 

Radikal gazetesi spor yazarı Bağış Erten, Fenerbahçe stadı ve çevresinde sürekli biber gazı sıkan polisi şöyle tarif ediyor: “Biber gazı fırlatmaya doyamıyordu polis...” İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu da “Önümüzde iki seçenek vardı, ya biber gazı sıkacaktık ya da cop kullanacaktık. Polis şefleri gazı tercih ettiler, doğru da yaptılar” diyor.

Gazetecilerin aktardıkları tablo şu: Polisin başlangıçta fanatik taraftarlara yönelik sıktığı biber gazı, sonunda amacı aşan bir hale dönüştü. Sınırsız bir gaz kullanma eğilimi, işi çığırından çıkardı. Sıkılan biber gazı yalnızca göstericilerle sınırlı kalmadı ve bütün stat gaz bombası altına girdi. Öfkenin dozu artınca da o korkutucu sahneler ortaya çıktı. Kadıköy sokakları, sürekli sıkılan gazın da etkisiyle eşine daha önce pek rastlanmamış bir hal aldı...

 

Bu tepkiler hesaplanabilirdi

 

Bütün kargaşanın sorumluluğunu, ortalığı yakıp yıkan fanatik genç taraftara yüklemek ne kadar gerçekçi?
Fenerbahçe taraftarının psikolojisini değerlendirmek çok zor olmasa gerek... Başkanları aylardır tutuklu. Kulübün geleceği neredeyse belirsiz durumda. Şike davası yüzünden sezon başında en iyi futbolcularını kaybettiler. Tam anlamıyla bir ‘gadre uğramışlık’ psikolojisi içindeler.

Madalyonun diğer yüzünde ise ‘Şikeciler’ diye bağıran bir rakip topluluğu görüyoruz. Gazetelere bakıyorum, hâlâ bazı ‘takım tutan’ Fenerbahçe karşıtı yazarlar, ‘şikeci Fener’ havasını sürdürüyorlar. Liglerdeki yolsuzluğun tek sorumlusu Fenerbahçelilermiş gibi bir yaklaşım göze çarpıyor. Hatta bazı Galatasaraylıların kupanın keyfini yaşamak yerine “Aziz Yıldırım şike yapsana...” diye bağırmayı tercih ettiklerini bile görebiliyoruz.

Fenerliler maçı şöyle bir psikolojiyle izlediler: “Bize yargı bir oyun oynadı. Bütün ligin günahları bizim üzerimize yıkıldı. Buna direneceğiz.”

İşte böyle bir ortamda şampiyonun belirleneceği bir maça çıkıldı. Önce federasyon “Kupayı ne zaman ve nerede verelim” tereddüdü yaşadı. Belli ki Fener’in kupayı kaybetmesi halinde yaşanacaklardan endişeliydiler. Ancak Galatasaray yönetiminin bastırması sonucunda kupanın maçın sonunda verileceği ilan edildi.

Fenerbahçe Kulübü Başkanvekili Nihat Özdemir, Galatasaray Başkanı’nı maçın bitiminde herkesin önünde kutladı. Futbolcular da tepkisel görünmüyorlardı. Taraftarların da önemli bir bölümü sakindi. Daha ‘normal’ bir ortamda, Fenerliler kupayı Galatasaray’ın almasını çok daha sakin karşılayabilirlerdi.
Ancak kupanın orada verilmesi, kendisini ‘mağdur’ hisseden bazı Fenerbahçelilere iyi gelmedi. Federasyonun, valiliğin, emniyetin bu durumu hesaplaması ve önlemlerini ona göre alması gerekiyordu.
O sahada daha önce yaşanan benzer hayal kırıklıklarının nelere yol açtığını hepimiz biliyoruz... Maçın bitimiyle birlikte bir grup taraftarın sahaya öfke içinde dolduğuna tanık olduk.

Durumun nezaketine uygun önlemlerin alındığı söylenebilir mi?
Valinin de itiraf ettiği gibi, polisler, o anda spontane bir şekilde nasıl karşılık vereceklerini kararlaştırdılar ve gaz sıkarak düzen sağlamayı tercih ettiler. Önceden bir güvenlik stratejisinin olmadığı, valinin açıklamasıyla netlik kazanıyor. En dramatik olansa ailesiyle birlikte maçı izlemeye gelmiş taraftarların bile gazdan yoğun şekilde etkilenmiş olmaları.

Bu durum, öncelikle Fenerbahçe’ye pahalıya patlayacak. Bir grup çılgın taraftarın yaptıklarının faturasını kulüp ve (büyük bölümünün çatışma istemediğini bildiğimiz) taraftar kitlesi ödeyecek. Fenerbahçeliler bir ağır ‘mağduriyet’ daha yaşayacaklar.

Toplumsal açıdan daha derin bir anlam ifade eden mesele ise şu: Fenerbahçelileri bu hale getiren hataların, operasyonların, kriz yönetimini beceremeyen başarısızlığın sorumluları ne olacak?
Fenerlilerin bir ağır mağduriyeti daha kaldırmaları kolay olmayacak.