Gündem

'Kadınlar bedenleri teşhir etmeden denize giremez mi?'

Etkili ve yetkili bir Türk büyüğünün 'halk plaja akın etti, vatandaş denize giremiyor!' diye nida ettiği günden beri, bu ülkede kronik bir denize girme sorununun bulunduğunu söyleyebiliriz

16 Ağustos 2012 17:58

Hidayet Şefkatli Tuksal 

(Taraf - 16 Ağustos 2012)

Memlekette bu kadar mesele varken nereden çıktı bu plaj muhabbeti diyebilirsiniz ama işte maalesef hayat devam ediyor. Kocaman bir ülkede yaşıyoruz, birileri operasyon yapıyor, birileri kaçırılıyor, birileri de denize giriyor. Bunu ironi olsun diye söylemiyorum, durum aynen böyle. (Şu plaj meselesine geçmeden önce, CHP Milletvekili Hüseyin Aygün’e, ailesine ve arkadaşlarına “Geçmiş olsun!” diyor, politik bir tavır olarak “sustuğumu” belirtmek istiyorum.)

Gündemin ağırlığından bunalan ve kafa dinlemek isteyen vatandaşların, kendilerini deniz kıyılarına atmasından daha tabii ne olabilir? Gerçi oralar da pek sessiz değil ama hiç olmazsa daha az stresli ortamlar. Ama etkili ve yetkili bir Türk büyüğünün “halk plaja akın etti, vatandaş denize giremiyor!” diye nida ettiği günden beri, bu ülkede kronik bir denize girme sorununun bulunduğunu söyleyebiliriz. Şöyle ki, Batılılaşmamızın/ çağdaşlaşmamızın en önemli göstergelerinden biri olarak plaj/ deniz kültürümüz, kadın erkek karışık ve mayolu bir şekilde bu işin icrası modeline dayanır. Ohri Gölü’nün kıyısında büyümüş bir babanın çocukları olarak bizlerin de çok küçük yaşlarımızdan itibaren bu ortamla haşır neşir olmuşluğumuz var, ancak bir farkla. Çıplaklık konusunda her zaman “sınır”ları olan annem ve babam, küçüklüğümüzden itibaren bu sınırları deniz kenarında da koruyabilmemiz için “özel” ve genele göre “daha kapalı” mayolar giymemize özen göstermişlerdir. Her sene deniz, ama her sene o diz-dirsek hizasını koruyan kapalı mayolar! Bu mayolarımız sebebiyle, küçük yaşlarımızdan itibaren ben ve kız kardeşlerim o kadar çok acıma nidasına,“Vah vah yavrum! Üşüteceksiniz!”lere maruz kalmışızdır ki, o kadar olur yani. Şerif Mardin Hoca’nın kulakları çınlasın, “mahalle baskısı”nın ne olduğunu, biz o günlerde öğrenmiştik. Ama mütedeyyin de olsalar, çıplaklık konusunda sınırları da olsa, bazı aileler plajdaki bu acıma/ aşağılama repliklerine maruz kalmamak için orada herkes gibi olmayı tercih ediyorlardı. Hiç unutmuyorum, Amasra’da bir pansiyonda kalıyorduk ve oda komşumuz bizim gibi dindar bir aileydi, annenin başı örtülüydü. Ancak kadıncağız o başörtüsüyle plaja kadar gidiyor, soyunma kabininde mayoyu giyip plaj ahalisi arasına karışıyor, sonra dönüşte tekrar kabine girip başörtülü kapalı kıyafetiyle çıkıyordu. (Laf aramızda, bu sefer de biz ona acıyorduk.)

Deniz kenarında tatil yapma alışkanlığı yaygınlaştıkça, dindar aileler de bu kervana katıldılar. Ancak genel eğilim, halk plajlarına gitmek yerine, gözden uzak bir yerlerde denize girebilmek için çabalamak yönünde olmuştur. Daha sonra tesettür mayolarının üretimi bu arayışı biraz azaltmışsa da, yine de pek çok aile arabalarla küçük koylara gidip oralarda denize girmeyi tercih etmektedir. Tesettür otelleri görece daha yüksek bir gelir düzeyine hitap ettiği için, sakin koy arayışı hâlâ yurdum insanının revaçta olan tercihidir. Bir de, eskiden beri kadınlara özel “kadınlar plajı” modeli vardır ki, ne yazık ki 14 ağustos tarihli Taraf gazetesinde de olduğu gibi, pek çok gazetede aynı başlıkla verilen “talihsiz” haberlerin konusu olmaya mahkûmdur. Bu tür haberlerin başörtülü kadınların zihinlerindeki çağrışımı direk 28 Şubat’a endekslidir ve fazlasıyla sinir bozucudur.

Yahu, Allah aşkına, bu ülkede kadınların ayrı bir mekânda, bedenlerini erkeklere teşhir etme mecburiyeti olmadan denize girme hakkı yok mudur? İlla erkeklerle beraber mi olmak zorundalar? Bir yerde derme çatma bir kadınlar plajı kurulduğunda, karışık plajların suyu mu çıkıyor? Karışık plajlara gitmek isteyenleri engelleyenler mi var? Neden durduk yerde, bir hassasiyetin göstergesi olan tahta perdeye “utanç duvarı” muamelesi yapılıyor? O zaman soyunma kabinlerinin duvarına da bunu yazabilirsiniz. Evet, insanlar mahremiyetlerini teşhir etmekten utandıkları için soyunma kabinlerine ya da tahta duvarın arkasına gizlenirler. Bedenimizle ilgili mahremiyet algımız, çıplaklık eşiği anlayışımız farklı olabilir, ama vatandaşa düşen buna “saygılı olmayı” öğrenmektir. Ama bizim vatandaşımız, gazetecimiz bu konularda saygılı olma gereği duymuyor. Gidiyor bir muhabir, kadınlar plajına giriyor ve orada denize giren kadınların fotoğrafını çekiyor. Bu bir röntgenciliktir yahu, hiç mi insafınız, izanınız yok?

Bir kadınlar plajını, estetik, ekolojik, sosyolojik vb. gerekçelerle eleştirebilirsiniz, ama orada sırf kadınlar bulunduğu için eleştirmek en hafifinden saygısızlıktır. Yeni Karamürsel’deki kadınlar plajının duvarına çok yaratıcı (!) bir buluşla “utanç duvarı” yazanlar, inşallah bir gün bu yaptıklarından utanacaklardır...