Gündem

'PKK'yi destekleseydik Cengiz Çandar Kürdistan'a pasaportsuz giremezdi!..'

Miroğlu, "McCarty'cilik"le suçladığı Çandar'ın sözleri için "fikir salatası" ifadesini kullandı

29 Mart 2012 16:17

Orhan Miroğlu, Fethullah Gülen cemaati bünyesinde organize edilen Abant Platformu ve televizyon ekranlarını "beyaz Türklerden alkış alan Kürtlerin doldurduğunu, ancak bu isimlerin geniş Kürt kitleleri arasında hiçbir karşılığı olmadığını" öne süren Cengiz Çandar'ı sert ifadelerle eleştirdi. Abant Platformu'na davet edilen Kürt aydınlar arasında yer alan Miroğlu, "McCarty'cilik"le suçladığı Çandar'ın sözleri için "fikir salatası" ifadesini kullandı. Miroğlu, "Kürt aydınları (...) canları ve ömürleri pahasına her iki halkın birlikte yaşamasını savunmasalardı; ayrılma fikrinin peşinden koşup dursalardı; yani Kürt milliyetçilerinin onlara taktığı adla 'Türkiyeci Kürtçülük' yapmasalardı; ve eleştirmek yerine PKK’yi destekleselerdi, Çandar gibileri Kürdistan’a bugün ancak pasaportla girerdi" dedi.

Cengiz Çandar'ın yazısı için tıklayın

Miroğlu'nun, "Vicdan ve mahalle - 2" başlığıyla Taraf'ta yayımlanan (29 Mart 2012) yazısı şöyle:


Vicdan ve 'mahalle'


Kürt aydınlarının, Abant’a “davet edilmesi, televizyonlarda konuşturulması” Cengiz Çandar’a fazla gelmiş!

Şöyle yazıyor:

“Hükümet ve devlet çevrelerinin, son günlerde bildik-tanıdık ‘iyi Kürtler- kötü Kürtler’ ayrımı üzerinden davrandığını görüyorum. Televizyon ekranları, Abant Platformu’nun kürsülerini onlar dolduruyor. Ne var ki, bunların geniş Kürt kitleleri arasında hiçbir karşılığı yok. Ankara ve İstanbul’da iktidar çevresinden ve ‘beyaz Türkler’den alkış aldıkları oranda, Kürt halkının vicdanında batıyorlar.”

Bu nasıl bir yeni usul McCarty’cilik anlamak mümkün değil!

Çandar sadece Kürt aydınlarına değil, GÜNSİAD’a, Abant Platformu’na ve bu platformun yıllardır korumaya ve geliştirmeye çalıştığı çoğulcu anlayışa da haksızlık yapıyor bence.

Davet edilenleri tasnif ediş tarzına bakılırsa, bu yıl Abant’a kimin gittiğine epey kafa yormuş görünüyor, ama kendi tasnifine göre bile adil davranmıyor. Abant’a gelenler sadece “İyi Kürtler!” değildi. Cengiz’in kategorize etme anlayışına oldukça uygun, aramızda, biri BDP’li milletvekili olmak üzere epey “Kötü Kürt” de vardı.

İnsan kendi vicdanı üstüne düşünebilir ve ihtiyaç duyduğunda bir monologa girebilir, ama bir halkın vicdanı üstüne söz söylemek bu kadar da kolay değildir!

Çandar, “Kürt halkının vicdanı” adına konuşmasın ve Kürt Kemalistlerin vicdanıyla Kürt halkının vicdanını birbirine karıştırmasın!

Kuşkusu olmasın Çandar’ın, Kürt Kemalistlerinin gözünde batan her Kürt aydını, Kürt halkının vicdanında batmaz, yücelir sadece!

“Beyaz Türkler”den alkış alan bir tek Kürt aydını yok bu memlekette!

Sonra bir insan bugünün Türkiye’sinde, aynı anda hem iktidar çevrelerinden, hem beyaz Türklerden nasıl alkış alabilir?

Biri diğerini iktidardan düşürmek için darbecileri, Ergenekoncuları desteklemedi mi, hâlâ desteklemiyor mu?

Radikal okuruna yazık, böyle “fikir salatası” yazılar okumaya mecbur mu bu okurlar?

Kürt aydını nasıl oluyor da hem bugünün iktidar çevrelerinden hem beyaz Türklerden aynı anda alkış almayı başarıyor?

Beyaz Türklerden kasıt nedir peki, kim bu beyaz Türkler ve Kürt aydınlarını neden alkışlıyorlar?

Nişantaşı, Çankaya’da yaşayanlar mı beyaz Türk?

Onlar mı alkışlıyor PKK muhalifi Kürt aydınlarını?

“Beyaz Türk” dediğimiz kitle sadece müreffeh bir sosyolojik varlık değilse ve aynı zamanda bir siyasal gücü ifade ediyorsa, bu güç; geçmişte ve bugün dahi, ordu, merkez medya ve İstanbul burjuvazisi yani TÜSİAD’la temsil edilen bir güçtür. İdeolojisi Kemalizm’dir, ama neo-İttihatçı fikirler bu kesim arasında çoktan Kemalizm’in önüne geçmiş bulunuyor.

Çandar bu “beyaz gücün” medyasında yazı yazıyor, ama sırf PKK gibi düşünmüyorlar diye tanıdığı ve aralarında dostları olan Kürt aydınlarını beyaz Türklerle işbirliği içinde olan “makbul” Kürtler olarak göstermeye çalışıyor.

Oysa ki, Beyaz Türkler, ellerini açmış, büyük bir Kürt isyanının gelip kendilerini bu “zalim iktidardan” kurtarması için Allah’a dua ediyor!

Gerçek “düşmanları” olarak gördükleri Başbakan Erdoğan ve partisinden kurtulmak için, “beyaz Türklerin” PKK’ye dört elle nasıl sarıldıklarını en iyi Çandar bilir.

Silivri’de yatan generallerin eşleri, Öcalan’ın özgürlüğü için neredeyse kampanya düzenleyecekler. Bu hanımlar, “şu Öcalan hapisten çıksa da PKK doğru dürüst savaşsa ve Silivri’de yatan kahramanların değerini şu Türk halkı böylece anlayabilse” diye kendi aralarında hararetli telefon konuşmaları yapmaya başladılar.

Çandar bunları bilir, bilir ama yazmaz, bunun yerine Kürt aydınlarını hedef alır.

Çandar Kürt aydınlarını yanlış anlıyor ve yanlış tanıtıyor okuyucusuna.

Ama gerçekten anlamak istiyorsa, çok iyi bildiği Filistin sorununa baksın.

Bu sorun, yüzlerce Yahudi aydının ömrünü aldı. Arent, Amos, Sypel ve diğerleri..

Onlar ulusal ihanetle suçlandılar. Tıpkı bugün bazı Kürt aydınları gibi, kendi “uluslarının” içinden dışlandılar, “hain” gösterildiler.

İsmail Beşikçi ilk ve son örnek oldu; Türk aydınları, Kürt sorunu nedeniyle, iktidarla esastan çatışmayı hiçbir zaman göze alamadılar.

Şimdi de PKK’yle düşünsel manada doğru dürüst “çatışmayı” göze alamıyorlar.

PKK ve Kürt sorunu uzmanı geçinirler, ama PKK’yi de bu ülkenin halkı, Aliza Markus gibi yabancı gazetecilerin yazdığı kitaplardan öğrenmeye devam eder durur..

Bir Amos Oz’u, bir Arent’i bir Sylvain Sypel’ı yok Türk aydınlarının.

Şimdi her iki halkın arasına bir köprü kurmaya çalışan, barışı savunan, devletin de PKK’nin de şiddetine karşı çıkan bir avuç Kürt aydınını etkisiz kılmaya çalışıyorlar.

Kürt halkının vicdanında batıyor muşuz!

Kürt aydınları en azından TİP’ten bu yana, Tarık Ziya Ekinci, Mehdi Zana, Musa Anter, Canip Yıldırım, Kemal Burkay ve diğer aydınların açtığı yolda, Kürt halkının vicdanına ve inancına iyi gelecek düşlerin peşinde koşup durmasalardı; canları ve ömürleri pahasına her iki halkın birlikte yaşamasını savunmasalardı; ayrılma fikrinin peşinden koşup dursalardı; yani Kürt milliyetçilerinin onlara taktığı adla “Türkiyeci Kürtçülük” yapmasalardı; ve eleştirmek yerine, PKK’yi destekleselerdi, Çandar gibileri Kürdistan’a bugün ancak pasaportla girerdi..

Kürt aydınları dün ve bugün, yüzlerini; Çandar’ın bizi davet ettiği “kendi Kürt mahallelerine” ve o mahalleyi zaman ve tarih dışı KCK sözleşmesiyle yöneten PKK’ye dönseydi, Cengiz Çandar akşam rakısını Diyarbakır-Erdebil köşkünde içip, ertesi gün Kasre Kanco’da kuzu kebabı yiyemezdi!

Biraz insaflı olalım lütfen!

Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nın bindiği uçağın daimi müdavimlerinden değil Kürt aydınları.

Daha o uçaklara adımlarını bile atamadılar!

Bu hükümetin bakanları, yeni stratejileri Kürt aydınlarıyla değil, Çandarlarla konuşuyor hâlâ!

Kürt aydınlarının medya patronlarının sofralarında esamileri bile okunmaz!

Kürt aydınları, üç gün sürecek bir toplantıda, on beş dakika konuşmak için kırk yılda bir Abant Platformu’na çağrılırlar, bu da, Cengiz Çandar’a fazla gelir!

“Televizyonlarda, Abant’ta hep bu devletin ‘iyi Kürtleri’ ne bu be!” diye feryat figan yazılar yazar..

Çandar’ın sıkıntısı “yegâne gülü” olmakla övündüğü “Kürt mahallesinin” artık tek gülle anlatılamaz ve anlaşılamaz hale gelmiş olmasıdır!

Çandar’ın sıkıntısı, o bahçede yeni güllerin açmakta olması, Çandar ve benzerlerinin alternatifsiz söz söyleme imtiyazının sona ermiş olmasıdır.

Güce tapmak ise bu sıkıntılara iyi gelebilir!

Bizden uzak olsun!