Hasan Cemal
(Milliyet, 30 Ağustos 2012)
PKK'ya ilişkin hatalar, 2014'le ilgili hesaplar!
PKK ‘dış faktörler’den hep yararlandı. Kendisini ‘dış güçler’e kullandırırken, yani taşeronluk yaparken, kendisi de onu kullananları kullandı. Böylece zaman kazandı. Türkiye’de ise hep aynı yanlışa düşüldü. PKK ‘kökü dışarıda bir örgüt’ sanıldı; bu kök kesildi mi her şey bitecek masalı anlatıldı. Bu yüzden hâlâ ‘Kandil’e bayrak dikmek’ten söz edebilen milliyetçi çevreler var memleketimizde...
Dışişleri Bakanı Davutoğlu son zamanlarda sıkı eleştiriliyor. Öylesine eleştiriler ki, ‘Suriye belası’nı Türkiye’nin başına o sarmış gibi bir hava yaratılıyor.
Özellikle PKK’nın patlattığı her bomba, koyduğu her şiddet eylemi sonrasında eleştiri okları Ahmet Davutoğlu’nu buluyor.
Suriye’deki iç savaş koşullarının PKK’nın işini kolaylaştırdığı açık.
Nasıl 1980’lerdeki İran-Irak savaşı, 1990’ların başındaki Körfez Savaşı, 2003’ün Irak savaşı ve işgali PKK’nın manevra alanını genişlettiyse, bugün de Suriye’deki iktidar boşluğu PKK’nın değirmenine su taşıyor.
İşte daha çok bu noktadan hareketle Davutoğlu günah keçisi haline getiriliyor.
Özetle deniyor ki:
Türkiye, Beşşar Esad rejiminin yıkılması için bu kadar angaje olmasaydı, bütün bunlar başımıza gelmezdi.
Yerinde bir eleştiri değil bu.
PKK’yı tek boyutlu gören, ona sadece dış güçlerin taşeronu ya da devlet deyişiyle, kökü dışarıda bir örgüt olarak gören hatalı bir bakış açısından kaynaklandığı için isabetli bir eleştiri değil.
Davutoğlu, Suriye politikasıyla ilgili eleştiriler karşısında kendini savunurken üç noktayı vurguluyor:
(1) Ya Şam’daki Baasçı rejimi savunacaktık; (2) Ya Suriye’de yaşananlara ilgisiz kalacaktık; (3) Ya da halkına zulmeden, ülkesinde ‘iç savaş’a yol açan burnumuzun dibindeki Suriye’de eli kanlı rejimin bir an önce yıkılması için taraf olacaktık.
Davutoğlu bu üç alternafi sıraladıktan sonra hangisi diye soruyor, haklı olarak. Ben de Türkiye’nin üçüncü alternatiften başka bir çaresi yok diye düşünüyorum.
Elbette böyle bir politikanın en iyi nasıl uygulanacağı konusunda inceliklere girilebilir, Ankara’nın bazı yanlışlarına işaret edilebilir.
Ama kabaca söylenirse, Türkiye’nin yanı başındaki bir büyük yangına kayıtsız ya da mesafeli kalması diye bir alternatif yoktu.
Davutoğlu’na yönelik eleştirilere damgasını vuran PKK meselesine gelince...
PKK hiç kuşkusuz ‘dış faktörler’den yararlandı. Kendisini ‘dış güçler’e kullandırırken, yani taşeronluk yaparken, kendisi de onu kullananları kullandı.
Bazen Bağdat’la, bazen Tahran’la, uzun yıllar Şam’la, Irak Kürt yönetimiyle, arada Amerika’sıyla, Avrupa’sıyla, İsrail’iyle, Yunanistan’ıyla oynadı.
Böylece zaman kazandı, kendisini Türkiye’de güçlendirecek, Kürtlerin desteğini büyütecek kanalları açtı.
Türkiye’de ise bu süreçte hep hatalı bir algılama körüklendi. Ya da hep aynı yanlışa düşüldü. PKK kökü dışarıda bir örgüt sanıldı; bu kök kesildi mi her şey bitecek masalı anlatıldı. PKK’nın içinde doğup büyüdüğü Kürt sorunu yıllar yılı gözardı edildi.
Bu yüzden hâlâ ‘Kandil’e bayrak dikmek’ten söz edebilen milliyetçi çevreler var memleketimizde...
Oysa, PKK Türkiye’nin Kürt sorununun bir ürünüdür; asıl kökü dışarıda değil içeridedir ve yıllar geçtikçe Kürt sorunuyla iç içe geçmeye başlamıştır.
Bu gerçek, bugün Suriye bağlamında da yerli yerine oturtulamıyor
Suriye’deki iç savaş koşulları PKK’ya elbette yarıyor. Ama bundan yola çıkarak, keşke Suriye’ye burnumuzu bu kadar sokmasaydık demek, lafı uzatmıyorum, gerçeklerden kopuk bir bakış açısıdır.
Ama bu açıdan Davutoğlu’nun da eleştirilmesi gerekir.
Üç yanlışı var.
Davutoğlu da, PKK’yı daha çok kökü dışarıda bir terör örgütü gibi görmeye meyyal. Ve Kürt sorununu barışçı çözüm yoluna oturtmadan ‘PKK sorunu’nun bitmeyeceğini göremeyen -ya da görmek istemeyen- bir havada...
Bunun devamı olan ikinci yanlışına gelince Davutoğlu’nun...
Kürt sorununu çözüm rayına sokmayan bir Türkiye’nin etkili bölgesel güç olamayacağı gerçeğini de galiba göremiyor.
Üçüncü yanlışına gelince...
Türkiye yıllar yılı Irak’ın bölünmesine, hatta federasyon olmasına izin vermeyeceğini söyledi.
Ama sonra ne oldu?
Irak bölündü!
Şimdi aynı söylemi Türkiye, Suriye konusunda Davutoğlu’nun ağzından devam ettiriyor.
Ne kadar inandırıcı, geçiyorum.
Sayın Davutoğlu belki bütün bu gerçeklerin farkında ama hükümetteki milliyetçi damar ve Erdoğan’ın 2014 hesapları nedeniyle doğru dürüst telaffuz edemiyor bunları...
Ya da bu yüzden, Kürt sorununa ilişkin ‘kapsamlı bir oyun planı’nın, bir ‘end game’in mimarlığına soyunamıyor, kim bilir?..