T24 - Taraf gazetesinin yayımladığı WikiLeaks kriptolarında yer alan Stratfor dosyasında, Türkiye’de devletle PKK arasındaki müzakereleri, Abdullah Öcalan’ın PKK üzerindeki nüfuzunu ve AKP hükümetinin Kürt meselesine çözüm getirme gayretlerini yakından izlediği bilgisi yer alıyor. 12 Eylül 2010’daki anayasa değişikliği referandumu öncesinde, Stratfor yetkilisi Michael Wilson’ın yaptığı analiz bütün bu konuları kapsıyor. 18 Ağustos 2010 tarihli ve “Türkiye: Washington’da AKP ve PKK konularında iktidar mücadelesi” başlıklı istihbarat raporunun tam metnini sunuyoruz.
YAYIN: Analiz/background
ATIF YAPILACAK KİŞİ: STRATFOR kaynağı
KAYNAK TARİFİ: AKP’nin Washington’daki temsilcisi
KAYNAK GÜVENİLİRLİĞİ: B
DAĞITIM: Analistler
KAYNAKLA İLİŞKİ KURAN: Reva
Washington’da AKP karşıtı güçlü bir lobi var
Şu anda Washington’da, yönetimi (Obama yönetimi kastediliyor) etkilemek isteyen AKP yanlısı ve AKP karşıtı güçler arasında muazzam bir mücadele sürüyor. Bugün bir sorunun cevabını almaya çalışırken bu mücadeleyi bizzat tecrübe etmek zorunda kaldım. Anladım ki bu ayrışma epeyce kötü ve AKP-karşıtı ses, yönetim ve (ABD) Dışişleri Bakanlığı üzerinde çok daha fazla nüfuza sahip. Türkiye konusunda bazı savunma çevrelerinde yapılan tartışmalarda, AKP idaresi altında Türkiye’nin aşırıcı bir hal aldığı algısının yerleşmeye başladığını zaten farkediyordum. Bu algı, Türkiye’ye gönderilecek yeni büyükelçiye verilecek onayın Kongre’de askıya alınmasında da kendini gösteriyor. (Büyükelçi Francis Ricciardone’nin atamasının Senato’da resmen onaylanması bir yıl bekletildikten sonra 4 Ekim 2011’de gerçekleşti.) Bu adam (Ricciardone) laikçi müesses nizamdan ziyade AKP’ye yakın görüldüğü için, AKP-karşıtı lobi ile İsrail lobisi oylamayı bloke etmek için kilit konumdaki senatörleri etkiliyorlar (Senatör Brownback’in Clinton’a yazdığı mektup dün sızdırıldı.)
PKK, Öcalan’ın emirlerini eskisi kadar dinlemiyor
Kaynakla konuşmamdan: Öcalan artık PKK üzerinde eskisi kadar nüfuz sahibi değil. AKP’nin referandumdan (12 Eylül 2010 anayasa değişikliği referandumu) önce duruma hâkim olması gerekiyor. Bunu sağlamak için her şeyi yapmaya hazırlar. Altı ay önce Öcalan’la bir ateşkes için müzakere etmeye çalıştıklarında (bunu MİT üzerinden yapmışlardı), Öcalan’ın PKK’ya verdiği talimatlar örgüt tarafından tamamen gözardı edildi. PKK, ihtiyacı olduğunda Öcalan’ı kullanıyor. Karizmasından yararlanmak için ona cezaevinde yapılan muameleden ötürü ağıtlar yakıyor ve çağrılarını takip ediyorlar vesaire, ama artık eskisi kadar ondan emir almıyorlar. Bu, özellikle PKK’nın Almanya’daki kolları için geçerli. İşin başındaki esas adam Kandil’deki Murat Karayılan. Bu sefer MİT ancak doğrudan onunla müzakere edince, ateşkesi sağlayabildiler. Gülerek “Karayılan’ın sağlığına bir şey olmasından çok endişeliyiz” diyor. (Burada analiz, AKP’nin Washington’daki temsilcisi olarak tarif edilen kaynağın ağzından cümlelerle devam ediyor…) “Almanya’daki daha radikal fraksiyonların Karayılan’ı ortadan kaldırmak isteyebilecekleri konusunda kaygı bildiren bazı iç yazışmalar da gördüm. Bizim onu yaşatmamız lazım. O bizimle müzakere edecek ve dediğini yaptırabilecek olan tek kişi. Onu kaybetme lüksümüz yok.”
Hantepe baskını derin devletin marifetiydi
Hantepe Karakolu’na PKK saldırısını gösteren Heron görüntüleri çok ilginç. (Bu görüntüler Taraf gazetesi tarafından yayınlandı. Aynı gazete, bütün bu Ergenekon/Balyoz davalarında orduya karşı AKP’yi savunan başka görüntüler ve deliller de yayınlamıştı. Heron görüntüsü, çatışmayı yansıtıyor. PKK, askerlere gözünü sakınmadan ateş ediyor. Komutan destek istiyor ve hiçkimse gelmiyor. Yedi asker öldü.) Bu, ordunun saldırıyı görmezden geldiği ve verilen kayıpları PKK sorununu tırmandırarak, referandum öncesi için AKP’ye sorun yaratmak için kullandığı bir derin devlet işi gibi algılanıyor.
AKP, ordunun üzerinde iradesini çok güçlü biçimlerde uyguluyor. Askerî atamalar meselesi elbette ki çok büyük bir gelişmeydi. Erdoğan esasen Başbuğ’u (eski Genelkurmay Başkanı) Gülencilere karşı uzun bir süre korudu. Gülenciler çok daha ordu karşıtı, AKP ise bir yandan orduyu kontrol altında tutma gereğini anlarken, bir yandan da hâlâ onunla birlikte çalışıyor. Ancak Başbuğ’un önderlik ettiği ve AKP ile Gülen hareketini karalamayı amaçlayan Kafes Operasyonu’nun delilleri ortaya çıkınca, Erdoğan Bağbuğ’u korumayı bıraktı. Yeni askerî terfilere karar verilirken, Başbuğ Erdoğan’ı Güvenlik Konseyi (Stratfor’un yanılgısı; doğrusu Yüksek Askerî Şûra olacak) toplantısına davet etti. Erdoğan ona “Hayır, benim gelmeme gerek yok” dedi, “Siz bir liste hazırlayın, ben onun üzerinden ‘evet’ ya da ‘hayır’ diye karar veririm.” Erdoğan daha sonra bir aktrisle görüşmeye gitti. Bu muazzam bir işaretti. Erdoğan’ın onlar üzerinde otorite sahibi olduğunu gösterdi.
AKP için asıl mesele, Jandarma’nın istihbarat ve terörle mücadele birimi olan JİTEM’i dizginleyebilmek. JİTEM büyük ölçüde derin devletin cisimleşmiş halidir. Erdoğan bunun bütünüyle temizlenmesini istiyor.
Erdoğan, Irak’ta Allawi’ye yatırım yaptı
ABD’nin Kürt meselesindeki desteği de (gündeme) gelecek… Bu, Türkiye’nin ABD ile Irak konusunda yaptığı anlaşmanın bir parçası. Eğer Türkiye, PKK konusunda ABD’den istediğini alırsa, Kafkaslar dahil birçok başka alanda işbirliğine çok daha yatkın davranacaktır. Anlaşmanın neler içerdiği konusunda daha fazla ayrıntı alacağım.
Türkiye Allawi (Irak’taki El Irakiye listesinin lideri ve o dönemde Ankara’nın desteğine sahip olan Başbakan adayı Iyad Allawi, seküler bir Şii olmasına rağmen ağırlıklı olarak Sünni bir bloku yönetiyor) konusunda taviz vermeyecek. Erdoğan, Allawi’nin propaganda kampanyasını hazırlamak ve onun blokuna Sünni, Şii ve Kürt desteği sağlamak için kendi danışmanlarını bile gönderdi. Buna çok fazla yatırım yapıyorlar.
Şu an için anketler referandumda (12 Eylül anayasa referandumu) destek oranını yüzde 54 olarak gösteriyor. Hâlâ geçeceğini söylemek zor ama Erdoğan kendine güvenli görünüyor. Mesela, Kürt bölgelerine yapılan çok fazla vaat var. Onlara Kürt kanalları, Kürtçe kursları vesaire açacağını söylüyor. (Burada metin Erdoğan’ın diliyle yazılmış gibi devam ediyor) Demokratik özgürlüğü savunmak için ne isterseniz vereceğiz ve eğer laikçilerle birlikte ‘hayır’ demek yerine, bizimle birlikte hareket eder ve değişimden yana oy kullanırsanız, biz anayasayı değiştirdiğimizde daha başka değişiklikler de olacak.
Öcalan konusunda iki ayrı görüş var
Michael Wilson imzalı bu analiz üzerine, Stratfor uzmanları kendi aralarında bir yazışma trafiği gerçekleştiriyorlar. Erbil’deki uzman Yerevan Saeed, “Öcalan’ın talimatlarının ya da işaretlerinin PKK ya da Karayılan tarafından gözardı edildiği hiç gördük mü? Gerçekten böyle düşünmüyorum. PKK, Öcalan’dan gelen her çağrıya ve onun liderliğine bağlıdır. Korkarım, onun PKKÖcalan ilişkisi hakkında söylediklerine katılmıyorum” diyor. Bunun üzerine, Washington’da bulunan Stratfor uzmanı Reva Bhalla şu yanıtı vermiş:
“Yine de bunun aslı olup olmadığını görmek için daha derin araştıralım. Bu kaynak oldukça güvenilir ve bu meselede çok fazla erişime sahip olduğunu biliyorum. Geçen hafta Ankara’dayken doğrudan devrede olduğu bir konuydu bu.
Birbiriyle yarışan iki görüşümüz var:
a) Öcalan’ın halen cezaevinden grup üzerinde muazzam bir nüfuza sahip olduğu, b) Öcalan’ın eskisi kadar nüfuz sahibi olmadığı ve MİT’in de onunla aylar önce sessiz sedasız ateşkes müzakeresi yaparken bu gerçeği zor yoldan öğrendiği, ve şimdi Karayılan’ın iş yapabildikleri asıl adamları olduğu ama onun da Avrupa’daki radikal fraksiyonlardan epeyce direnişle karşılaştığı.
Eğer bu sessizce müzakere edilmiş ve kamuoyuna açıklanmamışsa, PKK’nın Öcalan’ın ateşkes çağrısını gözardı ettiğini biz farketmemiş olabiliriz. Öcalan bu talimatı sessizce Karayılan’a vermiş olabilir ve MİT doğrudan Karayılan’a gidinceye dek bu talimat gözardı edilmiş olabilir. Alternatife de açık olalım ve hem Türk hem Kürt kaynaklarından gerçek hikayeyi ortaya çıkarmak için ne alabileceğimize bakalım.”