T24 - Financial Times gazetesinde Türkiye'nin bölgesel bir güç olarak yükselişi ile ilgili Delphine Strauss ve David Gardner imzasıyla yer alan değerlendirmede, uzun süre Batı'nın Orta Doğu'daki en güvenilir müttefiği olan Türkiye'nin başka bağlar kurarken Batı'ya sırt çevirmediği ancak bölgesel liderlik çabasının risk de taşıdığı belirtildi.
Strauss ve Gardner, yazılarına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun bir hafta içinde Toronto, Brüksel, Bişkek ve Londra'yı, bir başka hafta içinde ise Lizbon'dan Kabil'e kadar bir bölgeyi ziyaret ettiğini belirterek başlarken, göreve geldiğinden bu yana hiperaktif bir dış politika izleyen Davutoğlu'nun vizyonu büyük ölçüde sıradışı değil olmadığını belirttiler.
Davutoğlu'nun "Sıfır sorun" doktrini ve Türkiye'nin komşularıyla yakınlaşma fikri Mustafa Kemal Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" sloganına benzetilirken, Davutoğlu'nun bu amaca ulaşmak için Balkanlar'dan Bağdat'a kadar bir bölgede çatışmalara arabuluculuk yapmak istediğini ve Ankara'nın hızla gelişen ekonomik nüfuzunu yeni dostluklar kurmak yolunda kullandığını da belirtti.
Gerginliklerin köşe taşları: Soykırım ve Mavi Marmara
Fakat Financial Times'ın yazarları, son birkaç ay içinde Türkiye'nin bölgesel hedefleri ile geleneksel müttefikleri arasında bir gerginliğin açığa çıktını da ifade etti.
Delphine Strauss ve David Gardner bu gerginliğin köşe taşlarını ise şöyle sıraladı:
"İlk olarak, Ermenistan'la sorunları çözme inisiyatifindeki başarısızlık Ankara'yı Ermeni diyasporasının Amerika Birleşik Devletleri ve başka yerlerde Ermenilerin Osmanlı Türkiye'si döneminde uğradıkları katliamları soykırım olarak kategorize etme çabalarıyla mücadele etmek durumunda bıraktı.
Ardından da Mayıs ayında Gazze'ye yönelik ambargoyu delip yardım malzemesi götürmeye çalışan ve Türk bayrağı taşıyan gemiye İsrail'in operasyonu ve dokuz Türkün ölmesi geldi."
BMGK'da İran oyu ABD'ye göre kaymanın asıl işareti
Ancak Financial Times'a göre Amerika Birleşik Devletleri'nin perspektifinden bakıldığında Ankara'nın pozisyonundaki kaymanın asıl işareti, Türkiye'nin geçen ay Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde İran'a karşı yeni yaptırımlar uygulanması kararına karşı oy kullanmasıyla geldi.
Güvenlik Konseyi'ndeki oylama ve öncesinde Türkiye ile Brezilya'nın İran'la yaptığı düşük düzeyde zenginleştirilmiş urayum karşılığı nükleer yakıt anlaşmasının ardından meydana gelen siyasi fırtına, gazeteye göre, Türkiye'nin batılı müttefikleri için öneminin bir kez daha altını çizdi.
"ABD'nin perspektifinde, İran'a karşı tutum öne çıkıyor"
Financial Times'ın yazarlarına göre. İki bölgesel savaşa dâhil olmuş olan Amerika Birleşik Devletleri de, böylesi bir ortamda Irak ve Afganistan'daki istikrarın güçlendirilmesinde öncülük üstlenen ortaklarından birini uzaklaştırmayı göze alamaz.
'Erdoğan, Nasrallah'ın prestijini gölgede bıraktı'
Türkiye'nin Filistinlilerin haklarının başlıca savunucusu haline gelmesinin bir etkisi de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah'ın Arap ülkelerinin sokaklarındaki prestijini bile gölgede bırakması oldu.
Gazeteye göre Türkiye'nin bölgesindeki güvenilirliğini artıran unsurlardan biri de Ankara'nın Washington'dan bağımsızlığını vurgulama isteği.
'PKK dış politikatı sınırladı'
Financial Times, Türkiye'nin pozisyonu ile ilgili bu olumlu değerlendirmelerin aksine, Washington'daki kimi çevrelerin Ankara'yı güvenilmez bir ortak olarak görmeye başladıklarını da aktardı.
Gazete ayrıca, Türkiye'nin dış politikadaki maceralarını sınırlayıp, ülke içi meselelerle daha yakından ilgilenmek zorunda kalabileceğini söylüyor ve örnek olarak PKK ile çatışmaların şiddetlenmesini verdi.