Perihan Mağden*
”İşte Benim Stilim” adlı moda / tarz yarışması kisvesi altındaki ”bullshit” (zırvalama? saçmalama?) yarışmasını, aç bi çocuk lokantanın camekanına nasıl yapışıp da içeriyi soluksuz izlerse, öyle izliyorum haftalardır, utanç verici ama, aylardır!
Çok uzun süre aç kalmışsan, bi de miden kaldıramaz ya yemek yemeyi ve yemek yiyenleri.
Hani hem iğrenirsin yemek yiyenlerin görüntüsünden, hem de mıhlanırsın; bir yere ayrılamazsın.
Yarışma haftasonu bitsin artık da, Bu Korkunç Camekan’ın önünden çekip gideyim, bir daha da gözüme görünmesinler sonsuza dek! Kafasındayım.
Baskın karakterli bir takım işsiz güçsüz, ama anlaşılan BU yarışma neticesinde iş güç, şan şöhret ve para pul peşindeki / ümidindeki kızların; popülerlik ve halkı kafalama yarışması söz konusu esasında.
Zira birinci halk oylarıyla belirleniyor.
Ya da en azından, böyle bir iddiası var yarışmanın.
Geçen sezonlardan birini, bariz rüküş giyindiği (ya da en azından ondan çok daha ”tarz” giyinenler olduğu halde)
Türk Filmlerinden arakladığı karakterlerin kötü bir kopyası, bileşimi olan kız kazandı mesela.
Türkan Şoray’ın mimikleriyle konuşuyor, her fırsatta yine Türkanşımızın en eski filmlerindeki gibi göbek atıyordu.
Filiz Akın kadar kibar ve Kınalı Yapıncak (Hülya Koçyiğit) kadar içli, masum ve kırılgandı!
Gözyaşlarından göbek atmaya ne zaman geçeceğini kestirmenizin imkanı yoktu.
Vardı da! Benim kadar çok eski Türk filmi izlemişseniz, ağlamadan oynamaya geçme ritminin çok bayat ve ezberlenmiş olduğunu görüp, üstün yeteneksizlikteki bu Hesapçı / Ezberci Yavrucak için üzülüyordunuz da.
Sizde yarattığı Acıma Hissi, her daim üstünüze boca ettiği can sıkma ve biteviye oyunlarından mahçubiyet duyma hissinizle, sarmallanıyordu. İlginçti yani.
Yarışmayı samimiymiş, çok içliymiş GİBİ yapa yapa kazandı. Zira ‘formül’ önemli bu topraklarda.
Ne denli bayat olduğunun önemi yok: Tutan formülün son kullanma tarihi sonsuz zira.
Bu yüzden de kimliklerini, kişiliklerini de öttürmek durumunda Yarışmacı Kızlar: Daha çok. Ve en çok.
E, hakiki kimlikleri, kişilikleri olduğunu söylememiz mümkün olmadığı için, nasıl bir profil çizmişlerse rastlantı ve gereklilikle, ordan ilerliyorlar.
İşte All Star’daki yarışmacılardan biri, yarışma personasını NE kadar harbi, sinirli, geçimsiz, Doğrucu Davude olduğu üstüne inşa etmişti.
Beni bu doğrucu / fevri/ pireiçinyorganyakarımcı tipler daha çok rahatsız ediyor diğer edinilmiş / boyanmış / estetik ameliyatlanmış karakterlerden.
Zira hem aklımıza, izanımıza hakaret etmiş oluyorlar, hem de duble bir kandırmacaya / karşındakini enayi yerine koymaya imza atmış.
Doğrucu, yalansız, müdanasız bir tip olmak dünyanın her yerinde çok ama çok zordur da-
(Bedelini takır takır takır, faiziyle ödetirler herrr yerde adama!)
Özellikle yalanın dolanın, palavranın, saçmalama, laf ve fikir çarpıtmanın kol gezdiği Bu Topraklarda ekstra bir zorluğu söz konusudur: Bilen bilir hani.
O nedenle de, Başkanından Kadın Yarışmacısına ”En sinirli, harbi, delikanlı benim!” iddiasıyla / rolüyle karşımıza dikilenlerin ennn yalancı, palavracı, izansız zırvalamacı olması, ekstra koyuyor insana.
Uzun lafın uzunu; işte Ennnn Harbi pozundaki/ rolündeki Bu Yarışmacı bir gün gereksiz minilikte bir etekle karşımıza çıktı. Cuma Şıklığı’nda.
(Yarışma literatürüne hakimiyetime, dikkatinizi çekerim.)
Gereksiz minilikte; zira kısa, kaslı ve tombul bacakları. Hakikaten mini etek, bu kadar yakışamaz anca bi kadına.
Birden ağlamaya başladı bizim Harbi Kız.
(Harbi Kız rolüyle etrafa racon kesenlerin zırt pırt ağlamasını da anlamamışımdır iki türlü. O da ayrı bi mevzu.)
Efendim, bacakları kısaymış, tombulmuş, güzel değilmiş. Ama diğer yarışmacı kızlar ‘Sen hep uzun abiye giyiyosun!” diye üstünde mahalle baskısı uyguladıkları için, mini giymişmiş!
Esasında hiç bir zaman mini giymek istemezmiş!
Ayrıca mini giydiği için kendini feci rahatsız hissediyormuş!
Böyle ağlıyor da, zırlıyor.
Ben de (enayinin önde gideni olarak!) ”AAAA, kızcağız bacaklarının güzel olmadığını, mininin ona yakışmadığını BİLİYOR! Herkesin kendine ait karakutusunun kayıp olduğu bu diyarlarda ne nimet! Ne gerçekçilik! Bu ne eşine benzerine az rastlanır bi hakikatseverlik!” oldum. İyi mi?
İyi değil. Zira öğlen programında ”Bana mini yakışmıyor. Sizin yüzünüzden giydim. İçinde hem rahatsız, hem de bahtsızım!” diye hüngür şakırt ağlayan kız-
Gece finale lateks bi don giyip çıktı ; (asıl şimdi) İYİ Mİ?
Arkadaş, hani sana mini yakışmıyordu, birkaç saat önce gözyaşların sel olmuştu.
Şimdi neden lateks 1 DONLA çıkıp yürüyorsun milyonların karşısında?
Demenin faydası yok anlaşılan.
Zira ilginç bir şekilde, birbirinden lafını sakınmayan, her fırsatta ”Aa, yaşasın! Çamur güreşi!” diye birbirine dalan kızların hiçbiri-
(Sözümona) Harbi Kız’a ”Arkadaş, bu ne yaman çelişki? Hani kısa etekle rahat etmiyordun. Bacaklarını da hiç beğenmiyordun. Ama herrr fırsatta, özellikle de galalarda handiyse don giyip fırlıyorsun ortalığa. O zaman ağlayıp bu durumu ifşa etme bari!” demedi.
Buralardaki Yalan Dayanışması en az yalancılığın aşırı yaygın, bulaşıcı bir hastalık olarak kol gezmesi kadar acıklı ve sinir bozucu, tabii ki.
Tapeler mi ortalığa saçıldı?
Adı üstünde tape! Kahve falı ya da Rorschah neticesi değil ki!
Yalancılar rahatça ”Yok; iftira da, yanlış anlaşılma da, ESASINDA öyle dememiştim de, böyle olmamıştı da! O yaptı da, bu doldurdu da! Onu o öyle bozdu da, bu böyle etti de!” yapabiliyorlar-
Acayip karartmalar, sıyırtmalar, çarpıtmalar yapmalarına izin veriliyor. Müsamaha gösteriliyor.
Hiç bir sahteciliğin, yalancılığın üstüne tam bir güç, kararlılık ve imanla gidilmiyor da gidilemiyor.
Asla gidilemiyor.
Yalancıdan, yalandan mahçubiyet duyuyoruz da, olay yerinden uzuyoruz SANKİ.
OYSA hakikatte ”Ya, onun o yalanı, dolanı, hırsızlığı, uğursuzluğu varsa, benim de şu şu yalanım, kasetim, sahteciliğim var. Bunu yüzüne vurmayayım. Sonra benim de başım belaya girer!” kafası-
Dolayısıyla: sıkı bir YALAN / YALANCI DAYANIŞMASI söz konusu, bu toplumda.
Sonuç olarak, şirretlikleriyle program dolduran gariban birkaç kız yalan söylüyorsa, söylesin tabi ki.
Ama halka, halka, halka: kadını da söylüyor, erkeği de.
En delikanlı/ harbi numarası yapanı da söylüyor. En dindarı, ”ahlaklısı” da.
Siyahı da, beyazı da. Kemalisti de, lümpeni de.
Üst sınıftan olanı da, en altta ezileni de.
Yani bunca yalan dolan, çarpıtma, söz ve algı oyunu yetmiyor; bir de büyük bir konsensusla acayip bir YALAN DAYANIŞMASI sergileniyor. Asla bir yüzleşmeye gidilmiyor!
Yoksuluyla zenginiyle, kadınıyla erkeğiyle, sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitleyiz YALAN hususunda.
En büyük dayanışmamızın YALAN DAYANIŞMASI olması, hakikaten ağır geliyor insana.
Buyrun, bir de burdan kaldırın, demem o ki.
Bu yazı Nokta dergisinde yayımlanmıştır.