*Perihan Mağden
Sıla’yı o kadar tanımıyorum. Tanımıyor-dum.
Çok rakılı şarkıları benim için: son şehirli Türkçe, kıyı şeridi hüznü, iç iç içli.
Ben artık sözlü şarkılarla özdeşleşme, içlenme zamanlarını devirmiş bir yaş ve baştayım.
Benim kuşağımın geç kaldığı biri Sıla (Bizden geçti demenin İsveççesi).
Ama farkında mıydım?
Sıla’nın farkında, ayırdında ve hayranlığında olmamanız için az biraz eşek olmanız lazım.
¡ ¡ ¡
Ahmet Kural’ı hiç tanımıyorum.
“Ay çok dantelim; farbeladan başka 1 halt tanımam’’ ayağına değil, yeminle.
Başrolünde oynadığı Düğündernek / Sünnetdöşek / Höbelekgöbelek tarzı filmlerle alakam olacak yaşları geçeli-
(Ayyy Emekli Kadın! Kararttın içimizi!)
Yani o da: KUŞAK MESELESİ.
Adamı en çok Yapı Kredi reklamlarından tanıyorum- desem, yeridir.
Ki; Yapı Kredi son vermiş reklamlarına (Bu tarz konularda ABD’yi kıskandıracak 1 siyaseten doğruculuk katsayısına ulaştık bin şükür. Darısı: diğer alanlardaki ifade sorunsallarımızın başına).
Yeni model bir Öztürk Serengil olabilir Ahmet Kural; yani çok güçlü ve istisnai bir komedyen söz konusu olabilir. Kıyılarımıza ulaşamayan.
Ayrılmaz ikilisi Murat Cemcir son Nuri Bilge filmi ‘Ahlat Ağacı’nda gizli başrolle taltif edilirken- (Ki: Okursa Babam Okur / Gerisi Yalan Okur diye özetleyebileceğimiz filmin tamamını, aynı sinir bozucu sırıtışla nihayetlendirdi Cemcir) Ahmet Kural’ın önünde böyle imkânlar açılmıyor olabilir. (Yaz mesleki tatminsizlikleri kızım tahtaya!)
Sıla ve Ahmet Kural birlikteydi. Çok âşıktılar; harbiden Instagram mı, nereye koyuyorlardı da, magazinciler yağmalıyorduysa- Her fotoğraflarından şıpır şıpır aşk damlıyordu, meşk damlıyordu ve kimya-
Hani İngilizcede ‘kimyamız tuttu/ tutmadı’; etrafı acayip tutmuş bir kavram var ya!
Ben BU ikilinin arasındaki aşk ve tutkuyu, en son Prenses Diana’yla Dodi el Fayed fotoğraflarında görmüştüm.
Daha gerilere gidersek: Richard Burton’la Liz Taylor arasında-
Daha daha gerilere gidersek: Ferhat ile-
Harbiden O KADAR bariz bir aşktı ki aralarındaki:
Zart diye ayrıldıklarında-
Harbiden ZART diye ayrıldı Sıla’yla Ahmet Kural.
Sıla bir arkadaşı/ahbabıyla yemeğe çıkmıştı.
Muhtemelen bir kıskançlık krizi, büyük bir arıza; eminim, yüzde yüz eminim; o zaman da şiddet vardı.
Bir şey söylenmedi.
Bir büyük tutkuyu kesip atamazsın. Kim bilir nasıl özürler diledi Ahmet Kural; ne manyak nedametler getirdi.
Aradan hatırı sayılır bir zaman da geçmişti- Barıştılar.
Hiç ummadığımız bir zamanda Aşk Fotoğrafları yine gözümüzü, gönlümüzü açmaya başladı bu çiftin.
Farklıydılar!
Sıla’ya bugünlerde Akıl Kuşluğu yapanlar; hem çiftin arasındaki büyük aşkı, kimyayı görmezden geliyorlar-
Hem Kadın (emekli kimya profesörü) Şansölye Angela Merkel değil ki! Şarkılarını kendi yazan, genç, güzel bir kadın. Yani büyük konuşmayalım Hanımlar, Beyler; şiddet muhakkak iki insan arasında olabilecek en düşük, en yaralayıcı, en feci şeydir. Ama ‘the heart wants what the heart wants’ (meali: kalp tutturur, kişi rezil olur).
Yani Sıla tongaya bastıysa AŞKIN TONGASIna bastı.
Bu post-mortem/morg soğuğu zamanlarında, çok çok çok nadir olarak Fani karşısına çıkan mükemmel bir fırtınanın-
Gözünde gemiyi kayalıklarda parçaladı. Ticari, emperyalist seferlerde değil!
Ahmet Kural BESBELLİ Kİ rezil bir arızaya bağladı ve korkunç şeyler yaşattı o gece Sıla’ya.
Kadının beyanı esassa, mutlaka öyle olmalıysa; Sıla’nın beyanı TAŞA YAZILMIŞ ESAS indimde.
Kaybedecek çok şeyi olan biri Sıla. Acayip ünlü Bİ KERE. Acayip.
Ama yaşananlar üstüne “Hiçbir ceza, yaptırım benim yaşadığım KÂBUSU hayatımdan silmeyecek, bunu çok iyi biliyorum. Bana uygulanan şiddet karşısında DİLSİZ KALMAMAYI SEÇİYORUM” diyor ya- Arkadaşım; duruş budur işte. Dikleniş buna denir.
Kol Kırılır Yen İçinde Kalır Toplumu’nda, hepimizin cümleten Dilsiz Şeytanlara bağladığı Zamanlarda-
Kan kusup kızılcık şerbeti içtim numarasının bu denli içselleştirildiği ve dışsallaştırıldığı Bir Mevsim’de-
Çıkıyor bir Sıla harbiden herkese ve her şeye örnek olması için durumunu, utancını, başına gelen felaketi teşhir ediyor.
Dün gece kocasından dayak yiyip anasına dahi “Yok bi şey, kafamı kapıya çarptım; yok bi şey banyoda ayağım kaydı, düştüm” diyen binlerce kadına örnek ve umut olmuyor sırf.
Hepimize daha nice meselede de ışık tutuyor.
(DİLSİZ kelimesine dikkat!)
Ahmet Kural’a gelince-
Ayıptır be kardeşim! Yaptığın rezillikle, düşüklükle, hainlikle yüzleşmenin DAHİ bir raconu vardır; olmalı.
Amma raconsuz zamanlara esir düştük yahu.
Dünyada sosyopatlık epidemik hal aldı.
Tamam; âşık olduğu kadını döven adamdan NE bekliyorsun? Diyeceksiniz.
Ama BU KADARI!
Önce Kanal D Ana Haber’e bağlanıp: “Öncelikle böyle
çirkin iddialarla karşınızda olduğum için çok üzgünüm. Bu çirkin iddiaların hiçbirini kabul etmiyorum. 28 Ekim günü Sıla ve ailem yemek yedik. Güle oynaya evimize geldik. Aramızda karşılıklı itişme çıktı. Bu esnada kolunu tuttum. Onun dışında hiçbir iddiayı kabul etmiyorum. Çok üzgünüm, çok!” diyor (Azcık kısalttım).
Bu Tatlı, İyi ve Şaşkın Genç Adam beyanı-
Baktı yetmiyor; mızrak kınına sığmıyor.
1 Metin kaleme alıyor (Fren sorunu).
İşte BU metin zurnanın ÖZRÜ KABAHATİNDEN BÜYÜK dediği yer.
Olacak iş değil harbiden.
Sırf giriş kısmını alıntılıyorum. “Başta Sıla olmak üzere bütün kadınlardan özür diliyorum.’’
Burda EN NİHAYET itiraf var, nedamet var, hakikat var; dememize kalmıyor-
“O gece benimle paylaştığı şeyleri İTİDALLİ bir şekilde karşılayabilmeliydim. Herkesin AYIBI kendine diye düşünmeliydim.”
Daha fazla alıntılayamayacağım; içim daralıyor, içim! Bu memleket kirlilikte sınır tanımıyor. Avukatıyla mı kaleme aldı; bilmiyorum. Ana Haber’de reddettiği hakikati (hani karşılıklı itişme ve kolundan tutmacaydı!) kabul ediyor.
¡ ¡ ¡
ŞUNU YAPARAK: Yaptım; AMA sor, neden yaptım! Büyük bir AYIP var, itidalli şekilde karşılayamayacağı kadar büyük 1 ayıp! SEVEN ADAM DELİRİR! Demiş oluyor. Tribünlere. Oynuyor.
Kızı dövmüşsün, kafasına kafasına vurmuşsun; 45 dakika cehennem azabı yaşatmışsın. Sonra da sağ gösterip sol vurmaca. Özür diler gibi yapıp b.k atmaca!
Hakikati açıklar gibi yapıp (en adisinden) gerekçelendirmece.
Haklı çıkmaca. Üste çıkmaca. Oyunlarca- Bizler de tabii: koyunlarca.
OFFFFF BE KURAL; OFFFF BE.
Bu kadar kuralsızlığı hiçbir oyun kaldıramaz, hiçbir kalp taşıyamaz.
Bu korkunç özür metninde 1 tek kısım var ki; “Çok sevmiş, sevdiğini gördüğünde gözleri parlamış bir insan olarak”-
Demiş Ahmet Kural.
Haklı valla.
Ben bile gördüm Sıla’ya aşkını gözlerinde.
İyi de; insan sevdiğine BUNU yapar mı?
Şiddet, şiddet! Sevdiğini dövmek, terörize etmek; paramparça ettin her şeyi.
Yetmedi, kalemlediğin BU yavuz hırsız ev sahibini döver modeli FECİ metin!
Ayık kafayla üstelik!
Uzatmanın âlemi yok.
Rizeli Şarkıcı Davut Güloğlu, Yenikapı Mitingi’ne katılmayacağını söyledi diye ‘’S..tir olsun, gitsin’’ demişti Sıla’ya.
Valla s..tir olup gitmiyorsak- Gitmeyecek isek:
Burası bizim memleketimiz. Biiiir.
Buralar Sıla gibi insanlar olduğu sürece güzel. Az da olsa, çok az da olsa-
Var işte.
Yüreğine sağlık Sıla.
Bi tanesin.
*Bu yazı ilk olarak Hürriyet Pazar'da yayınlanmıştır.