Dünya

Peres aynı Erdoğan gibi davranırdı

Amerikan Foreign Policy dergisi yazarlarından olan Prof. Stephen Walt, 'Peres de aynı Erdoğan gibi davranırdı' dedi

05 Şubat 2009 02:00

Davos’ta halkının iradesini yansıtan Erdoğan’ın, Peres’in şüpheli savlar içeren konuşmasına yanıt vermek istemesi doğaldı. Peres de onun yerinde olsa aynısını yapardı. Bölgede daha çok sayıda rejim halk iradesine duyarlı olmaya başlarsa, İsrail’e verilen tepki de artacak gibi görünüyor

Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan ve İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in katıldığı ve Erdoğan’ın salonu terk edip Davos’un kendisi için bittiğini söylemesiyle biten Davos panelinin ilginç videosunu izleme fırsatını nihayet buldum. Erdoğan’ın keyfi kaçmıştı, çünkü moderatör David Ignatius Peres’in diğer katılımcıların iki katı uzunluğunda konuşmasına olanak tanımıştı ve sonrasında Erdoğan’a yanıt için fazla süre vermemişti. (Panel süresini aşmıştı ve akşam yemeği vaktiydi.) Erdoğan Türkiye’ye döndü ve coşkulu destekçilerinden oluşan büyük kalabalıklar tarafından selamlandı. Gazze'de Türkiye bayrakları asıldı. Paneli baştan sona izledikten sonra hızla düşündüğüm şeylerden bazıları şöyle:

Organizasyon da hatalıydı

1. Öncelikle, panelin formatını her kim belirlediyse muazzam bir hata yapmış. Bu, gözlerden uzak bir konu üzerine yapılan akademik bir toplantı değildi: İki üst düzey devlet adamını, BM ve Arap Birliği genel sekreterlerini bir araya getiren, şiddetli tartışmalara yol açacağı ortada olan bir konunun ele alındığı bir paneldi. Konuşmacı sıralamasınının Peres’in sonuncu olacağı şekilde ayarlanmasının ve ona iki kat fazla süre tanınmasının kızgınlık yaratacağı belliydi. Aynı derecede önemli bir mesele de şu ki, bu durum izleyicilere soru sormaları veya katılımcıların karşılıklı konuşmaları için zaman ayrılmadığı anlamına geliyordu. Katılanların kişilikleri ve konunun kendisi göz önünde bulundurulduğunda, katılımcıların sessizce dinleyip sonra da akşam yemeğine gitmelerini beklemek gerçekçi değildi.

2. Dört katılımcının üçü - Erdoğan, BM Genel Sekreteri Ban ki-Mun ve Arap Birliği Genel Sekreteri Emir Musa - İsrail’in Gazze’deki son çarpışmayı yürütüş biçimini sertçe eleştirdi. Fakat hiçbirinin sözleri bana özellikle hararetli gelmedi ve hiçbiri Hamas’a elle tutulur bir destek dile getirmedi. Üçü de yenilenmiş barış çabalarına duyulan ihtiyacın altını çizdi; Musa Arap Birliği barış girişiminin önemini vurguladı.

3. Erdoğan’ın yorumları, İsrail’in Gazze operasyonunu Türkiye’yi bilgilendirmeden başlatma kararından duyduğu rahatsızlığı açıkça ortaya koydu. Bu onun için önemli bir mesele; zira, İsrail Başbakanı Ehud Olmert saldırıdan hemen önce Türkiye’yi ziyaret etti ve Türkiye İsrail’le Suriye arasındaki dolaylı görüşmelere aracılık yaptığı gibi muhtemelen Hamas’la da dolaylı temasları var. Gazze saldırısı Erdoğan’ı bir nevi ahmak durumuna düşürdü ve sinirlenmesi beklenen bir şeydi. Erdoğan aynı zamanda bizzat operasyon hakkında sivri yorumlarda bulundu, fakat bana göre söyledikleri nezaket sınırlarını aşmıyordu.

4. Paneldeki denge göz önünde bulundurulursa, neden Peres’in en son konuşmasına izin verildiği ve ona iki kat uzun süre tanındığı belki de anlaşılabilir. (İlk üç katılımcıya yaklaşık 10’ar dakika, Peres’e tek başına 25 dakika verildi; böylece ayrılan sürenin neredeyse tamamı dolmuş oldu.) Fakat Peres’in yanıtı diğerlerininkinden çok daha hararetli ve hırçındı; şüpheli savlar da içeriyordu. Sözgelimi, Peres Hamas’ın hiçbir zaman demokratik bir seçimi kazanmadığını ve İsrail’in Arap Birliği planına resmen yanıt vermemesinin nedeninin, (birliğin parçası olmayan) İran’ın bölgede hâkimiyet kurmaya çalışması olduğunu savundu. İsrail’i savunmak adına devlet adamı gibi ve mantıklı konuşmak yerine, öfkeli ve defansif davrandı. Ben de kendimi izleyicilerin ne düşündüğünü merak etmekten alamadım - bana çok fazla kişiyi inandırabilecek bir performans gibi gelmedi.

5. Erdoğan’ın neden aksini ispat etme şansı istediğini ve neden Ignatius’un paneli kapatıp herkesi aceleyle yemeğe gönderme çabalarına sinirlendiğini anlamak da kolay. Türk kamuoyunun fikri göz düşünülürse, Erdoğan için Peres’in öfkeli sözlerini tek kelime etmeden kabullenmek son derece zordu. Tam tersi olsaydı, ben Peres’in de, özellikle de kısa süre içinde seçime girmesi gerekseydi, yanıt fırsatı için ısrar etmesini beklerdim. Erdoğan’ın Ignatus’un programa uymaya yönelik iyi niyetli çabalarını göz ardı etmesi nazikçe değildi ama tepkisi de hiç şaşırtıcı değildi.

Ignatius’un suçu yok

6. Olanların asıl önemi, Türkiye’deki kamuoyuyla ve Ortadoğu’da demokratikleşmenin potansiyel etkileriyle ilgili gösterdiklerinde yatıyor. Bence Erdoğan gerçekten kızgındı, fakat öfkesi Türklerin fikrini de yansıtıyordu. Davos’taki performansının Türkiye’deki imajına yardım edeceği kesin ve partisinin yerel seçimlerde iyi iş çıkarmasına da destek olabilir. Türkiye’nin İsrail’in Müslüman dünyadaki ana müttefiki olduğu düşünülürse, bu değişim İsrail için iyi haber değil. Ve eğer Ortadoğu’da giderek daha fazla hükümet halkların iradesine duyarlı olmaya başlarsa (Batılı tarzda demokrasiye dönüşsünler veya dönüşmesinler), bu rejimler ABD’den ne kadar yardım alırsa alsın İsrail’in Gazze’deki gibi davranışları karşısında bir şey yapmamaları zorlaşacak.

7. Son yorumum: Eminim David Ignatius çok kötü hissetmiştir, ama aslında onun suçu değildi.

* *

ABD’de iki ayda bir yayımlanan Foreign Policy dergisi yazarlarından, Harvard Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Profesörü Stephen Walt'ın, Radikal gazetesinde de yayımlanan 2 Şubat 2009 tarihli yazısıdır.