Gündem

P24’ün 3. gazetecilik atölyesinde ayrımcı haber dili masaya yatırıldı

'Nasıl Yapılıyor-Nasıl Yapmalı' gazetecilik atölyelerinin üçüncü toplantısında konu nefret söylemi ve ayrımcı haber dilinin medyada kullanımıydı

11 Nisan 2014 19:17

Sinem Babul

 

Bağımsız Gazetecilik Platformu P24’ün Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi ile ortaklaşa düzenlediği “Nasıl Yapılıyor – Nasıl Yapmalı?” isimli gazetecilik atölyelerinin üçüncüsü yapıldı. P24 kurucularından Yavuz Baydar’ın organize ettiği “Ayrımcılık ve habercilik” başlıklı panelde, Radikal İki’nin eski yayın yönetmeni Tuğrul Eryılmaz, medyadaki ayrımcılık hakkında “Ülkenizin siyasal ikliminden farklı bir gazetecilik beklemek çok yanlış” dedi ve gazetelerin yayın amaçlarının gazeteciliğin önüne engeller çıkardığını söyledi. Konuşmacılardan Milliyet yazarı Mehveş Evin,  medyadaki nefret söyleminde siyasi liderlerin etkilerine değinirken Bianet editörü Haluk Kalafat ve Bahçeşehir Üniversitesi öğretim görevlisi Mahmut Çınar haber dilinin nasıl kurulması gerektiğini anlattı.

“Nasıl Yapılıyor-Nasıl Yapmalı” başlığı altında düzenlenen panellerde, ekonomi ve yargı-polis gazeteciliği ardından bu kez ayrımcılık ve habercilik tartışıldı. Bahçeşehir Üniversitesi Karaköy Kampusu’nda düzenlenen panele, eski Radikal İki Yönetmeni Tuğrul Eryılmaz, Milliyet yazarı Mehveş Evin, Bianet editörü Haluk Kalafat ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim görevlisi Mahmut Çınar konuşmacı olarak katıldı. P24’ün kurucularından Bugün gazetesi yazarı Yavuz Baydar’ın düzenlediği ve moderatörlüğünü yaptığı panele yirmiyi aşkın öğrenci ve gazeteci katıldı.

Panelde açılış konuşmasını yapan konuşan Tuğrul Eryılmaz, medyada kullanılan ayrımcı dilin sebeplerine değindi. “Bir yandan ifade özgürlüğü diye kıyamet kopuyor, diğer yandan herkes her istediğini söylüyor ve ortaya nefret söylemi diye bir olgu çıkıyor” diyen Eryılmaz, sözlerine “Durum böyle olunca acil bir çözüm bulmak da zorlaşıyor” diyerek devam etti.

Nefret söylemi, yabancı düşmanlığı, etnik, inanç, cinsiyet ve cinsel yönelim gibi ayrımcılığın birbirini dışlamayan ayakları üzerine kuran Eryılmaz, “Medyada kullanılan nefret söylemleri, ayrımcı dil ve benzeri durumlara karşı sizin gazeteci olarak bireysel duruşunuz çok önemli” dedi. “Nasıl bir bilgi donanımıyla geliyorsunuz? Bu donanım size ne katıyor” diye soran Eryılmaz, “Aktif çalışma ortamında gazetecilik dışındaki etkenlerin nasıl devreye girdiğini göreceksiniz. İşte o an okuduğunuz tüm kuramsal bilgiler paramparça oluyor” ifadesini kullandı.  

 

‘Bir yanda ana akım, diğer yanda misyoner gazeteler’

Gazetecilik mesleğini politikanın ve siyasi erklerin yönlendirdiğini vurgulayan Eryılmaz, yaşanılan ülkenin siyasal ve toplumsal kültürünün yapılan işe fazlasıyla yansıdığını söyledikten sonra şöyle konuştu:

“Kendi ülkenizin siyasal ikliminden farklı bir gazetecilik beklemek çok yanlış. Bir ana akım medya var, ona çok benzeyen ve siyasi tarafını açıkça belli eden misyoner gazeteler var ve şimdilerde ortaya çıkan paralel gazetecilik var. Bu durumda nasıl gazetecilik yapacaksın?”

12 Eylül sonrası siyasi baskının çok yoğun olduğunu ve habercilik yapmak için çok sıkıntılı günler yaşadığını söyleyen Eryılmaz, Nokta dergisinde karşı karşıya kaldıkları zorlukları da anlattı. “Şimdilerde bağımsız gazeteciler toplanıyor, dernekler platformlar kuruyorlar fakat ben pek umutlu değilim” diyen Tuğrul Eryılmaz kendi adına, Türkiye’nin siyasal ikliminin tersine, etnik, dinsel, cinsel, fiziksel yapı gibi ayrımcılık doğuran her konuya karşı çıktığını ve gerektiğinde kavga ettiğini söyledi. Kendini ‘muttat ifade özgürlüğü yandaşı’ olarak tanımyalan Eryılmaz, Türkiye’de yayınlanan yerli yapım dizi ve reklamlardaki ayrımcı anlatımlardan duyduğu rahatsızlığı da dile getirdi. Eryılmaz, ayrımcı zihniyetin ve onların içselleştirilmiş dillerinin dizilerde televizyonda izleyicilerin karşısına nasıl çıktığı şu sözlerle anlattı:

“Dizilerde ırkçılık, kadın düşmanlığı almış başını gidiyor. Sürekli olarak kan gövdeyi götürüyor. Bakıyorsunuz bir kötü adam çıkıyor ve Kürt aksanıyla konuşuyor. Reklamlara dönüp bakıyorsunuz çocukların yüzde 95’i sarışın, mavi gözlü, tombul. İnsanımız bakıyor ve üzülüyor neden bu kadar esmeriz diye. Sanki İngiltere’de yaşıyorsunuz.”

 

‘Nefret söylemine en fazla maruz kalanlar Ermeniler’

Tuğrul Eryılmaz’dan sonra konuşan Milliyet yazarı Mehveş Evin de medyada nefret söylemini siyasi liderlerin oluşturduğunu söyleyerek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın söylemlerini örnek gösterdi. Evin, Erdoğan’ın geçen yıllarda NTV’de katıldığı programda gazeteci Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtlarken sarf ettiği şu sözleri hatırlattı:

“Bize köşelerinden istediği gibi saldıran, istediği gibi hakaret eden yazılı ve görsel medya var. Benimle ve Cumhurbaşkanı’mızla ilgili çok sayıda kitap var. Bu kitapların içinde ne Yahudiliğimiz, ne Ermeniliğimiz ne afedersiniz Rumluğumuz, hiçbir şey kalmadı.”

Bu söylemlerin azıklıklara karşı ciddi bir nefret söylemi olduğunu vurgulayan Mehveş Evin, Hrant Dink Vakfı’nın yürütmekte olduğu ‘Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi’ çatı altında hazırlanan 2013 yılı raporundan çıkan bazı analizleri de aktardı. Medyada nefret söylemi içerdiği tespit edilen yazıların çoğunun ulusal basında yer aldığını söyleyen Evin, “2013 yılında nefret söylemlerini en çok kullanan kişiler de köşe yazarları” dedi. Evin, yapılan araştırmaya göre, nefret söylemlerinde en fazla hedef olanların sırasıyla Ermeniler, Yahudiler ve Hristiyanlar olduğunu belirtti.

Özellikle kadına yönelik şiddet olaylarının her geçen gün artmasından duyduğu endişeyi dile getiren Evin, “Nefret söylemleri, nefret suçları doğuruyor. Medyada heteroseksüel, Sünni ve erkek gücün hakim olduğunu dile getiren Evin, “Kadınların iş yaşantısındaki rolünün artması gerektiğini ve kadınların gerek iş hayatında gerekse gazetelerin yönetim kadrolarında daha iyi konumlarda yer alması gerektiğini” söyledi.

 

 “Gazeteci ‘biz’ zehrinden uzak durmalı”

P24’ün üçüncüsünü düzenlediği gazetecilik atölyesinin ikinci bölümünde konuşmacılar, gündemlerindeki soruları katılımcılarla karşılıklı yanıtladılar. Konuşmacılardan Bianet editörü Haluk Kalafat ve Bahçeşehir Üniversitesi öğretim görevlisi Mahmut Çınar, panel öncesinde hazırladıkları ana akım medyada yer alan nefret söylemi ve ayrımcı bir dille yazılmış haber örnekleri listesini katılımcılara dağıttı. Öğrencilerden okumaları istenen haberler hakkında toplu değerlendirmeler yapıldı.

Bianet editörü Kalafat, gazetecilik mesleğinde en önemli unsurun empati kurmak olduğunu söyledi. “Gazeteci her şeye karşı nötr olmalı, sonrasında empati kurabilmeli” diyen Kalafat, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Empati kurmadan gazeteci olunmaz. Gazetecinin milleti olmaz. Haberde ‘Türkiye’miz, ülkemiz, bayrağımız, sınırlarımız’ dersen ayırırsın. Gazeteci bu zehirden kendini uzak tutmalı.”

 Kalafat, gazetecinin çatışma dilinden uzak durarak çatışmanın nedeniyle ilgilenmesini ve insanın dezavantjlı olduğu her yerde odak noktasının insan olması gerektiğini anlattı.

 

“Her ‘biz’ bir ‘öteki’ne ihtiyaç duyar”

Panelin son konuşmacısı olan Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim görevlisi Mahmut Çınar da nefret söyleminin önyargılara ve kalıp yargılara dayandığını belirterek şu ifadeleri kullandı:

“Ayrımcılık, bireyin bir guruba olan aidiyetine göre haklarından mahrum edilmesi gibi süreçleri barındırır. Ayrımcılık politik bir süreçtir. Kimse kimlikle doğmaz. Kişiler tüm bunları sonradan öğrenir. Kişilerin öğrenme süreçlerinin tabanını ise politikacılar belirtler. En temel noktayı siyasi erkler oluşturur. Siyasi erkler onlara güven veren kategorileri bırakmak istemediği için bunları yapar.”

Ana akım medyanın güç kaybetmemek adına daima çoğunluğa hitap ettiğini ekleyen Çınar, “Haber diliniz çok önem arzediyor. Kullandığınız her ‘biz’ bir ötekine ihtiyaç duyar. Çınar, katılımcılara çoğunluğun değer yargılarından çıkmaya korkmamalarını tavsiye etti.

Atölye sonunda İletişim Fakültesi öğrencilerine en iyi çalışmanın ödüllendirileceği bir proje ödevi verildi.