Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Özdemir Özok, Ergenekon davasıyla ilgili olarak bir grubun lehte bir grubun aleyhte yayın yaptığını savunarak, “Kimsenin bir davanın savcısı olmasına, bir davanın avukatı olmasına, ona soyunmasına hiç gerek yok. Bu ülkede çok yetenekli, çok saygın savcılar ve avukatlar var ve görevlerini yapıyorlar” dedi.
Özdemir Özok, Gaziantep Barosunca düzenlenen “AİHM Kararlarında Adil Yargılama” konulu konferansta, zaman zaman kendilerinin AB ilişkilerindeki tutumları ve AİHM kararlarına gösterdikleri önem ve değerin eleştirildiğini ama olaya hiç öyle bakmadıklarını çünkü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yıllar önce Türkiye tarafından imzalandığını belirtti.
Türkiye'nin kendisini hep çağdaş bir ülke olmayı, insan haklarına saygılı, koşulsuz, ön yargısız, eksiksiz bir demokrasiyi, bunların olmazsa olmazı hukukun üstünlüğünü ve hukuk devletini hedeflediğine dikkati çeken Özok, “Tabii hukuk devletinden söz edebilmek için yasa devleti değil mutlaka tam bağımsız yargı ve güvenceli yargıç akla geliyor” diye konuştu.
Özok, bu koşulların hepsi bir araya getirilmediği zaman hukuk devletine kavuşulmasına ve hukuk devletinin yaşatılmasına imkan olmadığını bildirdi. Türkiye'nin 1987'de bireysel başvuruyu, AİHM ve AİHM'in yargılama yetkisini kabul ettiğini hatırlatan Özok, “Bu, Türkiye'nin ulusal hukukun dışında, ulusalüstü dediğimiz, bütün çağdaş ülkelerin benimsediği yargılama sistemini, hukuk düzenini, devlet düzenini kabul ettiğini göstermektedir” dedi.
Yasama, yürütme, yargı görevini bilsin
Yıllardır bekledikleri demokratik parlamenter sistemi ve onun olmazsa olmaz kuralı kuvvetler ayrılığı ilkesinin “adam gibi” uygulanması gerektiğini vurgulayan Özok, şöyle konuştu: “Biliyorsunuz son günlerde Türkiye'de bir dava açılıyor, bir grup o davanın lehinde, bir grup aleyhinde yayınlar yapmaya başlıyor. Halbuki davanın yöntemi farklıdır. Kimsenin bir davanın savcısı olmasına, avukatı olmasına, ona soyunmasına hiç gerek yok. Bu ülkede çok yetenekli, çok saygın savcılar ve avukatlar var ve görevlerini yapıyorlar.”
Yasama, yürütme ve yargının kendi görevlerini bilmesi gerektiğine işaret eden Özok, şunları söyledi: “Yasama, soruyorum sizlere, görevini istediği gibi yapabiliyor mu? Sayın Başbakan'ın kişiliğiyle hiçbir alıp veremediğim yok. Saygı duyuyorum. Başarısını zaman zaman da takdir ediyorum. Bunu söylediğim zaman da kimi arkadaşlarım 'Sen de mi AKP’ye doğru yelken açıyorsun' diyor. Hayır, herkese eşitiz ve mesafeliyiz. Hukuk politikası yaparız, hukuku öne çıkarırız, hukuk kurallarına uygun ne varsa onu yapmaya çalışırız. Ama parlamentoda bir gün birisi çıkıp 'Bir dakika arkadaş, Sayın Başbakan, bu yanlış, şu yaptığın yanlış' var mı böyle bir demokratik gelenek. Bunu sayın Başbakan için söylemiyorum, önceki başbakanlar için de söylüyorum, gelecek başbakanlar için de söylüyorum. Bir kurumda başbakan, onu temsil edendir. Hepsinin adına konuşan, hepsinin adına düşünen, hepsinin adına yaratan bir demokrasi anlayışı demokrasi olmaz.”
Tüm bunların söylenmesi gerektiğini ifade eden Özok, “Bir 367 tartışması oldu aman Allah'ım. Arkasından bir kapatma davası oldu aman Allah'ım. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı davayı açtığına açacağına bin pişman oldu. Böyle bir yargı anlayışı olmaz. Böyle yargıya yaklaşım olmaz” diye konuştu.
Suçsuz kaidesine dikkat edilsin
TBB Başkanı Özok, Ergenekon davasıyla ilgili de şunları söyledi: “Türkiye'de kim suç işlemişse Hakkari'den Edirne'ye kadar devlet yakasına yapışsın, hukuk gerekli cezayı versin. Yargılamanın olmazsa olmaz nedenleri göz ardı edilmesin. Suçsuzluk kaidesine dikkat edilsin. Ceza Muhakemesi Yasası'ndaki kurallara uyulsun. Sabahleyin saat dört buçukta bir rektörün, 80 sene yazı yazan köşe yazarının jandarmalarla, polisle alınması, böyle bir şey olur mu? Kanun da diyor ki 'Haber yollayacaksın, yazı yazacaksın adam gelmezse yakalama emri çıkartacaksın, adamı ondan sonra alacaksın', yapacağın bu.
Bir paldır bir küldür mahalle ayağa kalkıyor, gazetelerde afişler, gazetelerde 3-5 gün önce yazılıyor 'şunun evine gelinecek'. Bu nasıl iştir. Tamam şeffaf olsun, aleni olsun da böyle kevgire dönmesin. Basın Yasası'nın 9. maddesi 'asla bunları yapamazsınız' diyor. Anayasanın 138. maddesi 'soruşturma aşamasında bir şey söylenemez, yönlendirilemez' diyor.”
İnsanların “Ergenekon” davasıyla ilgili şakalaşmaya bile korktuğunu öne süren Özdemir Özok, “Hemşehrim Süleyman ile konuşacağım, telefonda konuşmaya korkuyorum. Yarın öbür gün onunla yaptığım geyik muhabbeti karşıma getirilecek. Senin böyle bir korku yaratmaya ne hakkın var? Böyle bir şey olabilir mi? Bunun hiçbir yasal dayanağı yok. Dinlersiniz tamam ama bu dinlediğin muhabbetle beni nasıl tutarsın, getirirsin, sorgularsın, gözaltına alırsın” diye konuştu.
Başka savcı yok mu?
Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'e zırhlı araç tahsis edildiğini hatırlatan Özok, sözlerini şöyle tamamladı: “Türkiye'de bu soruşturmayı yürütecek başka savcı yok mu? Ben bu adamı ne tanırım ne de bilirim. Ama bugün neler yazılıyor. Türkiye davaya odaklanıyor ve Sayın Başbakan diyor ki 'Ben bunun savcısıyım'. Ardından kendi zırhlı aracını savcıya veriyor. Böyle bir şey olabilir mi?
Yalnız Ergenekon savcısı değil ki tehdit alan, başka savcılar da var. Peki niye ona zırhlı araç göndermiyorsun? Bunu söylemek mecburiyetindeyiz. Bunu söylemezsek halka borçlu kalırız. Bizim kimseyle alacağımız vereceğimiz yok. Allah işlerini rast getirsin, yüzde 47 değil yüzde 55 alsınlar ama insan gibi alsınlar, kuralları çalıştırsınlar. Hiç kimsenin bu ülkede yaptığı yanına kar kalmasın, yasalara uyulsun.”
Emekli AİHM Yargıcı Rıza Türmen ise Türkiye'nin de AB'ye girmek istediğini, bu nedenle bu kararları uygulamak zorunda olduğunu belirtti. AİHM'e başlangıçta başvurunun az olduğunu, devleti dışarıya şikayet etmenin doğru olmadığı kanaatinin ağır bastığını ifade eden Türmen, şunları kaydetti: “Ondan sonra 1990'lı yılların başında Güneydoğu davaları patlıyor. Muazzam bir dava yükü ortaya çıkıyor ve çok kötü davalar. Yani Türkiye'nin insan hakları bakımından geçirdiği en kötü dönem, 90'ların sonuna kadar devam eden bir dönem. Orada çok kötü ihlaller çıkıyor. Ondan sonra bu değişmeye başlıyor. Bu tür davalar artık Türkiye'den gelmiyor. Diğer devletlerde olduğu gibi daha normal davalar geliyor. Teknik davalar, adli yargılama ve mülkiyet hakkıyla ilgili davalar geliyor.”
İnsan hakları profilinin değişmeye başladığını ifade eden Türmen, “Fakat dava sayısı çok. AİHM'in 100 bine yakın birikmiş davası var, bunun aşağı yukarı 10 bine yakınını Türkiye davaları oluşturuyor. O zaman bu bir şey gösteriyor, Türkiye'de yaşayan bireyler AİHM kararlarına güveniyor, oradan bir şey bekliyor” dedi.