Söyleşi

Özlem Kandemir: İkiyüzlü halkımız başörtüsüne sahip çıkmadı

Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç’ın T24’e verdiği söyleşide dile getirdiği...

16 Ekim 2011 03:00

 

Hazal Özvarış- T24 

[email protected] 

Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç’ın T24’e verdiği söyleşide dile getirdiği “Dindar feministlerin aklı bir karış havada” sözü çok tartışıldı. Bulaç’ın bu sözlerini ve “Başörtülü aday yoksa oy da yok” kampanyasını derin devlet planladı” iddiasını konuşmak üzere bu hafta sözü karşı tarafa verdik. 

Twitter’da söyleşiye dair yaptığı esprili yorumlarla dikkat çeken, aynı zamanda Ali Bulaç ve Yıldız Ramazanoğlu gibi İslamcı-muhafazakar entelektüellerin yazılarıyla ön plana çıkan, ancak Ekim ayında maddi sıkıntılar nedeniyle kapatılan haftalık gazete Özgün Duruş’ta önemli yazılar kaleme alan psikolog Özlem Kandemir’e sorduk: 

28 Şubat’ta neden kadınlar daha çok etkilendi? ‘Başörtülü aday yoksa oy da yok’ kampanyası derin devlet işi mi? 28 Şubat’tan sonra muhafazakâr erkekler nasıl değişti? Erkekler, itaatkâr kadını mı tercih ediyor? AKP’li kadınların başörtü kırgınlığı somutlaşacak mı? 28 Şubat’ın olumlu yanları neler? Başörtülü kadınlar arasında çatışma var mı?

İşte Özlem Kandemir’in www.t24.com.tr’nin sorularına verdiği cevaplar:

‘28 Şubat’tan sonra çoğu erkek kadının başını açtırdı!’

-28 Şubat kadını neden daha çok etkiledi? 
 

Elbette bu süreçten kadın-erkek Müslümanca yaşama kaygısı olan herkes etkilendi, ötekileştirerek ayrımlaştırmayalım ama erkekler okullarından atılmadılar ya da erkekler “başörtüsü farz ama okul farz değil" deyip okullarını bırakmak zorunda kalmadılar ya da okumak uğruna başlarını açıp inançlarından taviz vermek zorunda kalmadılar. Erkekler iki yangın yerinden birini seçmek zorunda olmadılar. İş bulamama, iş yerlerinden atılma korkuları yaşamadılar ya da aynı koşullardaki diğer elemanların neredeyse yarı fiyatına çalışmak zorunda bırakılmadılar. Bu süreçte kesinlikle kadınlar çok daha fazla travmatize oldular. 

-"Ordu da çalışan erkek, başörtülü eşi yüzünden atıldı" örneği ne kadar yaygın? 
 

Evet, bu çok tekrar edilen bir klişe haline geldi nerdeyse. Bununla beraber çoğu erkek kadının başını açtırdı ya da lojmandan taşınıp kadını eve kapattı; bu durum o kadar bahis konusu olmuyor ama. Erkekler muhakkak üzüldüler, etkilendiler, ötekileştirme yapmayalım ama şunu da söylemek zorundayım; kadının travmatize olduğunu, ömürlerinden ömür gittiğini teslim etmek, bu kadınların bu kadar acı çektiğini söylemek bu kadar mı zor? Başörtüsü, sadece kadının veya erkeğin değil, her Müslüman'ın meselesi. Ben başımda bu örtüyle 3 tane ayet taşıyorum. İşte bu yüzden başörtüsü zulmü, sadece kadının sorunu değil. Ama işte ateş düştüğü yeri yakıyor. Kimse kimsenin acısına o kadar çok yanmıyor.  

-İhanete uğramış mı hissediyorsunuz? 
 

Bazen. İkinci sınıf insan yerine konulduğunuzu hissediyorsunuz.  


‘Muhafazakâr erkekler işlerine geleni cımbızlayıp önümüze sürüyor’

-Muhafazakâr erkekler itaat eden kadını mı tercih ediyor? 
 

Evet; susan, itaat eden, onu destekleyen ama yanında veya önünde değil arkasında duran kadın istiyorlar. Erkekler İslami mevzularda da işlerine gelen kısımları ayıklayıp, cımbızlayıp önümüze sürüyorlar. Elbette ki ben kafama göre canım ne isterse onu yaparım diyecek kadar inancıma aykırı davranamam, davranmamalıyım. Eşitlik değil adalet istiyorum. İslamcı feminist olarak damgalıyorlarsa ben de şunları diyorum "zaten bizim derdimiz eşitlik değil, adalet!" Çünkü İslam böyle söylüyor.

Ben AKP'yi destekleyen, liderini çok beğenen bir insanım ama aynı zamanda AKP'ye kırgın olduğum konular da var. AKP’nin başörtüsü sorununu merkezine almış bir politikası vardı ama AKP'ye hala “yetmez ama evet” diyoruz. Psikolog olarak kamu sektöründe, sağlık bakanlığında çalışamıyorum. İstediğim özel hastanede iş bulamıyorum. Ben kişiliğimle, mesleğimle, yetenek ve donanımlarımla girebileceğim birçok alana başörtüsünden dolayı giremiyorum ama bunun değişeceğine dair bir umudum da var. Son 10 yılda Türkiye çok değişti ve daha da değişecek.


‘O kadar eğitimden sonra bulaşık mı yıkayayım?’

-‘Başörtülü aday yoksa oy da yok’ kampanyasına gelen sert tepkiler ve BDP’nin başörtüsü önergesini ardından AKP’nin içtüzük değişikliğini geri çekmesi AKP’li kadınların kırgınlığı somutlaşmasına neden olacak mı?  

Ben ve arkadaşlarım bunu konuştuk. Ankara 2. bölgede olsaydık Aynur Bayram'a oy verecektik. Ama İstanbul 2. bölgeyim. Düşündüm, bizim alternatifimiz var mı? Kime oy verebilirim? Bundan sonraki 4 yıl için nasıl bir ülke hedefliyoruz? Dedim ki: Artık son kez AKP'ye oy verelim, sonuçta yeni bir anayasa yapılacak. 4 yılın sonunda bu devran bu şekilde devam edecekse, haklarımız sus payı verilip geçiştirilecekse AKP'ye bir daha oy vermemeyi düşüneceğiz.  

Ben sadece kendim için değil, azınlıklar için de özgürlük istiyorum. Kürtler için de anadilde eğitim hakkı istiyorum, son derece faşist bir metin olan andımızın okullardan kaldırılmasını ya da değiştirilmesini istiyorum. Başörtüsünü kamusal alanda da kullanmak istiyorum. Ben ev hanımı değilim. O kadar eğitimin, mesleki deneyimin üstüne eve gidip bulaşık mı yıkayayım? Başörtüm mü engel buna?  

-Eşiniz size destek veriyor mu? 
 

Kısmen veriyor. Eşim bana şunu söyledi: “Durun acele etmeyin, siz de amma çok şeyi hemen istiyorsunuz.” Biz de itaat kültürü çok hakimdir ya, “durum her şeyin bir zamanı var" deniliyor hep ve o zaman nedense hiç bitmiyor. Daha ne kadar beklemek gerekiyor acaba?


‘Başörtülü kadınlar şamar oğlanı gibi’ 

-Başörtülü kadınlar arasında “sen dur" diyenler oldu mu? 
 

En başında annem dedi. "Sana mı kaldı yahu?" tarzında bir çıkış yaptı. Taraf’ta ve Özgün Duruş’ta yayımlanan, "Ben mağdur değilim" başlıklı çok samimi bir yazı yazmıştım. Orada kendi hikâyem üzerinden bakış açımı anlatmıştım. Ben adalet arayıcılığı savaşında, kendi mağdurluğum üzerinden değil inancım ve mazlum-zalim ayrımı üzerinden temellendirerek meseleyi ele aldım her daim. O yüzden konuşma hakkım olduğunu düşünüyorum. Bir de “ben 10 yaşından beri kapalıyım, sen de kim oluyorsun daha yeni kapandın, en iyi zamanlara denk geldin” diyenler de var.


‘’Başörtülü aday yoksa oy da yok’ kampanyasına ‘derin devlet işi’ diyenler ispat etsin’ 

-Hakkını savunan başörtülü kadınının arkadaşı kim? 
 

Aslında hiç kimse! Başörtülü kadınlar çok yalnızlar.  Sanki bir şamar oğlanı gibi, muhafazakâr erkek ve kadınlar da, cumhuriyetçiler de bizi eleştiriyor. Kendi ailen de çevren de eleştiriyor. Tutunacak bir dalın yok.   

“Başörtülü aday yoksa oy da yok” kampanyasının çok samimi olduğuna inanıyorum ama buna bile "derin devlet" işidir deniyor. Basit bir komplo teorisine nasıl indirgeyebiliyorlar bunu? Bu yargıya nasıl vardılar? İspat etsinler. Eğer, derin devlet işiyse ben de inanayım ve kendi kandırılmışlığıma yanayım.   


‘İkiyüzlü halkım da başörtüsüne sahip çıkmadı’

Sadece AK Parti’nin bu seçim döneminde bu mevzuyla alakalı yarattığı hayal kırıklığı da değil asıl mevzu. Benim sevgili ikiyüzlü halkım da başörtüsü meselesine sahip çıkmadı ki. Bunun en bariz örneği Aynur Bayram tek başörtülü milletvekili adayı olarak, Ankara 2. bölgeden aday olup, 600-700 civarında bir oy alması idi. Demek ki halk için başörtüsü bu kadar da önemli bir mesele değilmiş. Her evden Aynur'a bir oy çıkması çok mu zordu? Her evden bir kadın Aynur'a el veremez miydi? Demek ki başörtülü kadınlar da birbirlerini yalnız bırakıyorlar.


‘Muhafazakâr erkekler 2. eşlerinin başı açık olmasını tercih etti’  

-Muhafazakâr erkekler bundan nasıl faydalanıyor? Kilit nokta, ikinci eş mi? 
 

Muhafazakâr erkeklerin birdenbire yaşam standartları ve hayatı yaşayışları değişti. Görücü usulü ile evlendikleri ve onları bugünkü durumlarına getiren kadınları artık beğenmemeye başladılar. İlk yaptıkları şey diğer kadınlara yönelmek oldu. Hem de ikinci eşlerinin ya da sevgililerinin, başı açık olmasını tercih eder oldular. 

-Kaç tane Başakşehir var? 
 

Bilmiyorum ve bilmek de istemiyorum. 

-Siz çok eşliliğe karşı mısınız? 
 

Allah’ın olabilir dediği bir şeye “helal değildir” veya “çok eşlilik yoktur” demek benim haddim değil. Ama İslam'da çok eşlilik nasıl vardır? Her şeyden önce İslam’da nikâhın şartlarından birisi ilandır, erkeğin “bu benim eşimdir” denmesi lazım ve toplumda aile olarak yaşanması gerekir. Bugün yaşanan çokeşlilik bununla örtüşmüyor. Diğer taraftan, Allah-ü Teâlâ “adaleti sağlayamazsınız” da diyor. 2 elması varsa adamın, küçük olanı bir eşine büyüğünü diğerine veriyorsa onun bile hesabı sorulacak. Aklı başında, Allah’tan korkan ve O’nun rızasını arzulayan hangi adam bunu yapar?  

-İslami çevrede konuşan kadın feminist olarak mı algılanıyor? 
 

Hakkını arayan bütün kadınlar, feminist olarak damgalanıyorlar. Bence feminizm, Türk-İslam toplumuna çok da uymuyor. İslam zaten kadını üstün tutar, hakkını, hukukunu korur. Bir kadın, kendine Müslüman’ım diyorsa eğer İslamcı feminist gibi bir sıfatla tanımlanmaya ihtiyacı yoktur. Cumhuriyetten günümüze kimlik inşasına bakarak sürece bütün olarak bakmadığımız için, aslında tablonun tamamını göremiyoruz. 

Ben 29 yaşımdan sonra kapandım. Kalkıp başörtüsü bayraktarı gibi konuşmam yadırganabilir belki ama Türkiye'de kadın hakları mücadelesi veren en önemli kesimin başörtülü kadınlar olduğunu düşünüyorum.


‘Erkekler, iktidarlarını sarsacağımızdan korkuyor’

-Muhafazakâr erkekler neden korkuyor? İslam'ın yeniden tanımlanması veya reforma uğramasından mı? 

Aklı başında bir Müslüman, İslam'ın yeniden yorumlanması veya tanımlanması gibi bir safsatanın peşinden koşmaz. Kadının geri planda durması, destekleyici olması ama pasif ve itaatkâr kalması erkeklerin işine geliyor. Çünkü erkek erktir, iktidar sahibidir, iktidarını sarsacağımızdan ve kadının erki tamamen ele geçireceğinden korkuyorlar sanırım.

Diğer yandan, topyekûn bir kimlik bunalımı yaşanıyor ülkede. Kadının ve erkeğin sosyal rolleri değişiyor ve dönüşüyor ve bununla beraber kadınlar da kendilerine Müslüman bir inşa etmeye çalışıyorlar. Bu bir geçiş dönemi, bir nevi ergenlik yaşıyoruz hepimiz ve sonuçlarının da ben gayet olumlu olacağına inanıyorum. Özellikle başörtülü kadınlar cephesinde. Çünkü hem dinen iyi yetişmiş hem de diploması, mesleği ve iyi bir sosyal hayatı olan komple donanımlı çok güzel bir nesil yetiştiğini görüyorum. 


’28 Şubat’ın olumlu tarafları oldu’

-5 yıl içinde muhafazakâr erkekler ve kadınlar arasındaki ilişkiyi nerde görüyorsunuz? 
 

Sürecin nasıl işleyeceğine bağlı ama bu ergenlik sonsuza kadar sürmeyecek. Türkiye kabuğunu değiştiriyor. Hep olumsuz tarafları konuşuluyor ama 28 Şubat’tan sonra aslında insanlar kimlik arayışı içerisinde girdiler. Toplum değişecek.  

-28 Şubat'ın İslami çevreye olumlu katkılarını açıklar mısınız? 
 

Ben 28 Şubat'ı insanları davalarına sahip çıkmaya iten bir güç olarak görüyorum. İnsanlar bilendiler. Ben o dönem başörtülü değildim ama arkadaşlarımın yanındaydım. Mağdur ve zalim ayrımını her zaman yapmamız lazım. Mazlumun her zaman yanında olmamız lazım. Sistem böyle böyle değişecek diye düşünüyorum.  


’29 sene ideal Cumhuriyet kadını olarak yaşadım’

-Siz neden kapandınız? 
 

Allah’ın emri olduğu için kapandım. Ben 29 sene çok idealize edilmiş bir Cumhuriyet kadını olarak yaşadım, sonra günün birinde, yıllardır yapmayı istediğim gibi inancımın gereğini yerine getirmek için cesaretimi topladım ve başımı örttüm. Sonra birdenbire devleti yıkacak ya da tehdit eden biri olarak görüldüm. 


‘Bazı muhafazakârlar sonradan kapandım diye burun kıvırdı’

-Devlet dairlerinde mi yaşadınız bunu yoksa eski çevreniz mi böyle hissettirdi? 
 

Eski çevrem, özellikle solcu arkadaşlar tarafından böyle görüldü. Gerçek solcular bunu normal karşılayabildi ancak ulusalcı olarak tabir ettiğimiz insanlar "ne yaptın sen kendine?" dediler. Muhafazakâr kesimde de burun kıvırarak bakanlar oluyor, geç örtündüm diye.  


‘Dindarlar arasında diyalog yok. Kimseye kendini beğendiremiyorsun’

-Sonradan kapanmanızı kabullenmediler mi?  

Tam kabul etmemek değil. Bir taraftan hoşlarına gitti ama diğer taraftan küçümsüyorlar. Dinler arası diyalogdan söz ediliyor ya, aslında dindarlar arasında bir diyalog yok. Erkekler arasında pardösümü çıkarmadan, büyük başörtüsü takarak ve toka yapmadan dolaşıyorum. Cemaate gidiyorum, “çok abartıyorsun, çok radikalleştin yahu” diyorlar. Veya anneme ferace giyeceğim artık diyorum. 

-Ferace nedir? 
 

Yere kadar dümdüz, siyah, bol bir pardösü. Onu giyeceğim dediğimde "pardösü neyine yetmiyor" diyorlar. Başka bir cemaate gittiğimde “biz ehlisünnet cemaatiz, bu halin iyi değil ah ne olacak senin bu halin, pembeli morlu başörtülerle" diyorlar. Kimseye kendini beğendiremiyorsun. Kendi kişisel deneyimimi topluma genellediğimizde hep başörtülü kadınlar eleştiriliyor. O kadar acımasız eleştiriyorlar ki. Yanlışlar var, evet. Ben de yolda sevgilisiyle dudak dudağa giden veya Ramazan’da elinde sigara sokakta dolaşan tesettürlü bayan gördüğüm zaman çok üzülüyorum. Ama vurun kahpeye modunda hep vurun başörtülü kadına... Bir şey olduğunda kendi hakkınızı aradığınızda ya da hislerinizi anlattığınızda pat diye İslamcı feminist etiketi yapıştırıyorlar.  

-Siz neden tokalaşmıyorsunuz? 
 

Bu açıkken de beni sinirlendiren bir şeydi. Her erkeğin elini sıkan bir kadın olmak zorunda mıyım? Bu noktada kendimi korumak zorunda hissediyorum. Yasaksa haramsa kesinlikle bir nedeni vardır. Tokalaşmadığım erkekler, kendilerini dışlanmış hissedebilirler, ama anlayabilirler diye de düşünüyorum çünkü bu bir inanç ve Allah’a itaat meselesi.


‘AKP döneminde kapanan kadın sayısı arttı’

-İki dünyayı da yaşayan biri olarak, erkeklerin size bakışı nasıl değişti?  

Öncesinde de çok aykırı yaşamıyordum, orucumu tutar, namazımı kılardım. Buna son 2 senedir tesettür eklendi. Ama evet, insanlar sizi daha farklı bir yere koyuyorlar. Tesettür sizi ulaşılmaz yapıyor. Bu namahrem halkası biraz daha genişledi ve saygınlığınızı arttırdı. Erkeklerin bakış açısının nasıl değiştiğini onlara sormak lazım. Benim gözümde sadece olmazsa olmaz bir ibadeti yerine getiren mümin bir kadın olma gayreti olan biri var.

-AKP döneminde kadınların kapanışında artış oldu mu?

Elbette oldu. Çünkü bu iktidar döneminde mütedeyyin yaşama gayretinde olan insanlar nefes aldılar. Rahatladık hepimiz ve benim örtünmem de bu döneme denk geliyor.


‘Başörtülüyüm diye insanlar bana daha çok güveniyor’

-Psikologsunuz, sizi başörtülü görünce tepkiler nasıl oluyor? 
 

Muhafazakâr bir çevrede çalışıyorum. Asıl alanım bağımlılık danışmanlığı ve çocuk, aile, ergen terapisi. Başörtülü olmamdan dolayı bana daha çok güveniyorlar. Bana direk olarak söylüyorlar zaten. Allahtan korkan insan sana yanlış yapmaz algısı vardır bizim toplumumuzda. İç dünyanızın tüm gizlerini anlattığınız insana güvenmek istersiniz. Muhafazakâr insanlar, aynı dünya görüşünü savunduğumuz için rahatlıyor. Diğer kesimden gelen insanlar da "bu insanın değer yargısı var. Allah’tan da korkuyor, bu bana yardımcı olur " diye düşünüyorlar. Ben dünya görüşüne göre insan ayırt etmem, bu şekilde kategorize etmek ötekileştirmekle sonuçlanıyor. Çok severek yaptığım bir işim var ve tek amacım dokunduğum hayatları bir nebze olsun güzelleştirebilmeye yardımcı olmak.

-“İslami değerleri öğretecek” diye bir endişe oluyor mu? 
 

Hiç böyle bir şeye rastlamadım. Yapmadım da. Etik değerlere bağlıysanız, nasıl yaşaması gerektiğini kişiye öğretmezsiniz. Yaşamın anlamını da kararları da kişinin kendisi bulacak.


‘Madde bağımlısı kızlara ulaşamıyoruz’

-Daha çok
kadınlar mı erkekler mi geliyor?  

Kadınlar, muhafazakâr bir camianın içerisinde madde bağımlısı olarak çok kolay bir şekilde size gelemiyorlar. Sayıları çok az.  Ancak aile danışmanlığı ya da başka problemler söz konusu olduğunda elbette ki kadınlar erkelerden daha rahat geliyorlar.

-Madde bağımlısı kızlar neden gelemiyor? 
 

Gelemiyorlar, çünkü ailesinden ve toplumdan alacağı tepkiden çok korkuyor. Çoğu kız ya evden kaçıyor ya biz ulaşamıyoruz ya da onlar ailelerine söyleyemiyor. 100 hastada 3 kız var. Bu kadar az olamaz, mümkün değil. 

-Aralarında başörtülü kızlar da var mı?

Hayır, ben hiç rastlamadım. Olduğunu da sanmıyorum. Ama başörtülü kızlar arasında sigara kullanımının arttığını biliyorum.

-Size gelen hastalar ağırlıklı olarak hangi maddeleri kullanıyorlar? 
 

Esrar, kokain, eroin, bali, tiner... Çoğunlukla erkeklerle çalışıyoruz. Şunu belirtmek istiyorum, bir sol belediyenin yapması gereken her şeyi AKP yapıyor. Sosyal belediyecilik anlayışına uygun olarak, İTO'nun desteğiyle yüzde 100 hayat madde bağımlılığı projesi yapıyoruz. Belediye, hastaların Balıklı Rum Hastanesi'ndeki tedavisini üstleniyor. Hastaneden çıktıktan sonra da rehabilite süreci başlıyor. Tedaviye olumlu yanıt verenlerden İş ihtiyacı olanlara iş de buluyoruz.   


‘Çocuklara göstermek için cinsel içerikli özel filmler var’

-Özgün Duruş’ta çocukların cinsel içerikli sorularının yanıtlanması gerektiğini yazdınız.
..

Evet, çocukların sorularına yaşlarına ve zihinsel gelişmelerine göre cevaplar verilmeli. Çocuk danışmanlığı yaptığım için bununla ilgili özel filmlerim var. Bunları izlettiriyorum ancak şöyle diyerek: Anne ve baba birbirlerini çok sevmişler, annenin ve babanın hücreleri birleşmişler... 

-Hücre derken? 
 

5 yaşındaki çocuğa hücre dediğinizde yetiyor. Biz büyüklerin dünyasından değerlendirdiğimiz için böyle ayrıntılı düşünüyoruz. Çocuğun sorduğu sorulara uygun şekilde aile yanıt vermezse, çocuk muhakkak o sorunun yanıtını bir şekilde bulur. 


‘Tesettür cinselliği daha özel kılıyor’

-Muhafazakâr kesim cinsellik hakkında konuşmaya açık mı?
 

Değil, o yüzden bu kadar vajinismus vakası var, o yüzden dekolte hala tecavüz nedeni olarak gösteriliyor. Çocuklara şunu söylemek lazım: “Cinsellik özel ve doğaldır, uygun zaman geldiğinde, helal dairede sen de bunu yaşayacaksın.” Allah'ın nimet olarak verdiğini sen çocuğa “çok kötü, çok iğrenç bir şey” olarak öğretirsen bir yerde patlak verir. 

Şunu belirtmek lazım, İslam erkek-kadın arasındaki cinselliği bastırmaz. Tam tersine tesettür, cinselliği özel bir daireye çeker ve daha güzel kılar. Aslında, Kemalizm cinselliği bastırıyor ve onu pasifize ediyor. Nilüfer Göle’nin "Tesettürlü kadınlar daha kadın" diye bir sözü var. Tesettürlü kadınlar kadın olduklarının farkında, bu yüzden tesettür cinselliği daha özel kılıyor. Cinselliği yaşayacağımız bir sürü insan olmamalı. Cinselliği yaşadığınız insan, partneriniz bellidir. Herkesle paylaşmazsınız.  


‘Çok eşlilik erkeğin doyumsuzluğu ile de alakalı’

-2. veya 3. eşi olan erkekler için de bunu söyleyebiliyor musunuz? 
 

Yine geçerli tabi. Ama bu çok eşlilik mevzuu günümüzde erkeğin doyumsuzluğu ile de alakalı. Hz. Ali, 2. kez evlenmeyi düşünürken Hz. Fatma çok üzülüyor. Peygamber, Ali’ye, “benim kızımı üzen beni de üzer” diyor ve izin vermiyor. Öyleyse bundan alınacak dersler yok mu bugünümüzü yaşarken?