Gündem

'Özgür Gündem'in kapatılması kamusal müzakereye de zarar verir'

'Giderek daha geniş toplumsal kesimlerin rahatsızlık duymaya başladığı bir sürece giriyoruz. Eleştiri okları ister istemez hükümete yöneliyor'

29 Mart 2012 12:43

 

Ali Bulaç
(Zaman, 29 Mart 2012)
 
 
Özgür Gündem gazetesine bir aylık kapatma cezası verildi.
 
Kararın açıklandığı gün beni Dicle Haber Ajansı'ndan arayıp kapatmayla ilgili görüşlerimi sorduklarında bu kararın yanlış olduğunu, sadece ifade özgürlüğünü kısıtlamakla kalmayıp Kürt sorununa çözüm bulmanın en önemli mecrası olan toplumsal/kamusal müzakereye de zarar verdiğini söyledim. Bu görüşümü, katıldığım televizyon programlarında da dile getirdim.
 
Giderek daha geniş toplumsal kesimlerin rahatsızlık duymaya başladığı bir sürece giriyoruz. Eleştiri okları ister istemez hükümete yöneliyor. Tabii ki hükümet savcılara emir veriyor değildir. Savcılar önlerine gelen doneleri mevcut mevzuat açısından test ettiklerinde soruşturma açıyorlar, hakimler de savcıların iddialarını ciddi bulunca dava süreci başlamış olur.
 
Burada kim kusurlu belli değil gibi. Ortada mevzuat var ve söz konusu mevzuatın en can yakanı hiç şüphesiz Terörle Mücadele Kanunu'dur (TMK). Bu kanun gerçekten çoğu zaman haksız yere can yakıyor, zira hayatta eline silah almamış bir insanı yoruma göre kolayca "terörle ve terör örgütü"yle ilişkilendirmek mümkün. Ragıp Zarakolu, Büşra Ersanlı, Turan Özlü, Doğan Yurdakul gibi isimler "terör örgütüne üye olmak" suçuyla tutuklu bulunuyorlar. Hüküm giymiş olanlar içinde aynı suçtan yargılananlar olduğu gibi bizzat eylemlere katılanlar da var.
 
Tabii ki tutuklu ve hükümlülerin tümünü tanımıyoruz, savcıların da iddianamelerini ciddiye almak lazım. Ama objektif olarak ve dışarıdan baktığımda Zarakolu ve özellikle Büşra Ersanlı'nın "terör örgütüne üyelik" suçlamasıyla "terörist" sınıfına dahil edilmeleri bana büyük bir haksızlık geliyor. Yine Abdullah Öcalan'ın avukatlarının bir anda "terör örgütüne üye olmak" suçlamasıyla tutuklanmaları öyle garip bir şey. Yıllarca devlet görevlilerinin gözetiminde İmralı'da müvekkilleriyle görüşen, her görüşmeleri kayıt ve zapt altına alınan avukatların -havanın değişmesiyle- bir anda "terör örgütüne üye oldukları"nın keşfedilmesi hiç mantıklı değil.
 
Tutukluluk sürelerinin uzunluğu ve yargı sürecinin ağır temposu, ihtiyaten tutukluluğu infaza, cezalandırmaya dönüştürüyor. Yargılama sonucunda suçsuz bulunacak bir tutukluyu 5 sene veya alacağı ceza 3 yıl olan bir sanığı 6 sene içerde tutarsanız ona zulmetmiş olursunuz.
 
Bu iyi bir gidiş değil. Özünde büyük haksızlıklar, acılar, mağduriyetler barındırıyor. Hapishane şartları, tek hücrelerde tutmalar ve diğer uygulamalar vicdanları sızlatıyor. Sanığı tutuklamışsınız, ayrıca günlerce tek hücrede tutmanın mantığı nedir?
 
Bu olayda doğrudan savcılar veya hakimler kusurlu değil elbette. Belki kusur aranacaksa siyasi havaya göre, yargı mensuplarının da etkilenip yasaları en yüksek limitlerden yorumlamaları, işi mağduriyetlere varacak şekilde tutmalarıdır. Bunun vicdanları sızlatan örneği 28 Şubat mağduru Salih Mirzabeyoğlu'nun, eline silah almadan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilmesi.
 
Asıl kusur kanuni mevzuatın kendisinde. TMK ve genelde TCK aşırı kuşkucu, suçlayıcı, halka karşı güvensiz, mütecessis, devleti koruyucu. Evet, kimse gazeteci veya ifade özgürlüğünü kullanıyor diye içeri alınmıyor, ama herkesi "terör örgütüne üye olmaktan veya teröre yardım etmek"ten suçlamaya müsait yasalar var. Darbe teşebbüsü, darbe, teröre ve şiddete çağrı suçtur ve elbette yargı bu suçları takip etmelidir. Ancak maksadı aşan uygulamalar kendi zıddına döner. Hükümet bir an önce bu yasaları değiştirmeli, mağduriyetlere son vermelidir.