Hakan Özyıldız*
Bir ülke için en sıkıntılı ekonomi-politik başlığının dış borçlar olduğu konusunda herkes hemfikirdir sanırım. Türkiye’nin son 150 yıllık tarihi dış borçlardan alınacak derslerle doludur. Tarih kitapları, Duyunu Umumiye’den, Lozan’dan, döviz krizlerinden, OECD ve IMF ile yapılan anlaşmalara geniş yer veriyorlar.
Ancak nedense bu konular sadece okunuyor, ezberleniyor. Ama gerçek anlamda ders alınıyor mu emin değilim.
Değilim çünkü dersler alınsaydı dış borçlara biraz gem vurulur, büyüme hızı kesilirdi. Oysa yayınlanan son veriler tam tersini gösteriyor.
Türkiye’nin dış borç stoku, Mart 2019 itibariyle 453,4 milyar dolar olmuş. Büyüklük olarak stok geçen yılsonuna göre 8,6 milyar dolar artmış. Ancak, daha önemlisi, reel borç oranı (dış borç stoku / milli gelir) 1989 yılından sonraki dönem için rekor düzeye, yüzde 60,6’ya çıkmış. Diğer bir deyimle, ekonomi 100 dolar gelir üretmek için 61 dolar kadar borçlanmış. Bu oran 2001 Krizinde %56,5; 2009 Küresel Krizi’nde ise yüzde 41,6 imiş.
Reel borç oranının büyüklüğü, geri ödeme sorunun ne aşamada olduğunun en önemli işaretidir. Ekonomi ürettiği hasılanın büyük kısmını borç geri ödemek için kullanmak zorunda kalıyor demektir.
İç borçlar ülkenin kendi parasıyla ödendiği için dış borçlar kadar fazla sorun yaratmazlar. Çünkü dış borç ödemek için döviz gelirinin yeterli olması gerekir. Yeterli döviz yoksa, yerel para (TL) olsa bile döviz bulunmayınca dış borç ödemek büyük sorunlar yaratabilir. Çoğu zaman borcu borçla ödemek gerektiği göz önüne alınırsa, yeniden borçlanmak için yüksek faiz ödenmek zorunda kalınır. Böylesi bir gelişme ekonomiyi daha dışa bağımlı hale getirir. Dahası böylesi bir durum, içeriden dışarıya kaynak transferi anlamına gelir ki, az gelişmiş ekonomilerin 1990 sonrasındaki en başat sorunudur.
Dış borç stokunun durumunu daha iyi anlayabilmek için verilere bir de sektörlerdeki yıllık değişim açısından bakmak gerekir.
Bu gelişmeyi kolay anlatabilmek için aşağıdaki grafiği hazırladım. Grafik yıllar (2019 ilk çeyrek) itibariyle kamu + TCMB (mavi çubuklar) ve özel sektörün (kırmızı çubuklar) dış borç stokundaki değişimi gösteriyor.
2004 sonrasında özel sektörün dış borç stoku her yıl çoğalmış. Hazine ve T.C. Merkez Bankasının dış borçlarındaki artışlar daha sınırlıymış.
2018 yılında ekonomi kısmi döviz şokuna girince özel sektör dış borç geri ödemeye başlamış, stokunu azaltmış. Buna karşılık kamu ve TCMB artan döviz ihtiyacını karşılayabilmek için dış borçlanmaya devam etmişler. Geçen yıl Hazine ve TCMB 8,1 milyar dolar yeni dış borç alırken, özel sektör 18,7 milyar dolar borç geri ödemiş. Stokunu azaltmış.
Benzeri durum bu yılın ilk üç ayında da görülüyor. Hazine 7,8 milyar dolar yeni dış alırken, özel sektör sadece 838 milyon dolar yeni borç bulabilmiş.
Kısacası Hazine ile TCMB faizine ve vadesine bakmadan yükselen döviz talebini karşılayabilmek adına borçlarını artırmışlar. Böylelikle dış borç geri ödemesi yapan özel sektörün döviz talebini kısmen karşılamışlar.
Bu sayede döviz kurlarının artış hızı biraz olsun kesilmiş.
Şimdi sorumuzu soralım ve yazıyı bitirelim. Bu nereye kadar sürdürülebilir? Diğer bir deyimle, kamu ne kadar daha borç alacak da özel sektöre yardımcı olacak?
*Bu yazı hakanozyildiz.com'dan alınmıştır