Osman Ulagay*
Türkiye’de seçimlerin yapıldığı 24 Haziran 2018 günü Suudi Arabistan’da kadınlara otomobil kullanma izni veren yasa yürürlüğe girdi, İngiltere’de yayınlanan The Economist dergisi bu olayı “Suudi devrimi başlıyor” başlığıyla kapak konusu yaptı.
Derginin görüşlerini yansıtan ikinci yazıda ise “Time to go” (Gitme zamanı) başlığıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 15 yıllık iktidar serüveni ele alınıyordu. Erdoğan’ın ilk iktidar dönemde övgüye değer işler yaptığını belirten Economist dergisi son yıllarda “ülkeyi bir sultan gibi yönetmek isteyen, ekonomiyi çıkmaza sürükleyen, Türk lirasının hızla değer kaybetmesine yol açan, basını baskı altında tutan, Avrupa ve ABD ile ilişkileri zehirleyen” Erdoğan için “gitme zamanının” geldiğini ifade ediyordu.
Bu iki yazıyı peş peşe okuyunca biraz içim burkuldu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 95 yıl sonra Suudi Arabistan’da kadınlara otomobil kullanma izninin verilmesi Batı’da “devrim” diye nitelenirken son seçim sürecinde gündeme getirilen konular ve Türkiye’nin bugün geldiği nokta üzerinde uzun uzun düşünmemiz gerektiğini düşündüm. Nasıl oldu da bu noktaya gelindi? Erdoğan, kendi özlemleri doğrultusunda bir ‘tek adam’ rejimini kurma noktasına nasıl gelebildi?
Umudu kırılanlar şokta
Seçimler öncesinde The Economist’in değerlendirmesine benzer pek çok yazı çıktı Batı medyasında. Muharrem İnce’nin beklemeyen performansının da katkısıyla, Erdoğan’ın ve Ak Parti’nin seçimlerde umduğu sonucu alamayacağını düşünenler ve yazanlar çoğaldı. Seçim sonrasında yapılan yorumlarda ise bir kez daha zafer kazanan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm yetkileri kendi elinde toplayacak tek adam rejimini gerçekleştirme yolunda olduğu vurgulanıyor. Ancak ülkenin ekonomik sorunları hesaba katıldığında Erdoğan’ın işinin hiç de kolay olmayacağı belirtiliyor.
Muharrem İnce’nin kısa sürede yaratmayı başardığı heyecan Türkiye’de de bir umut patlaması yarattı. Ancak İnce çok eşitsiz koşullarda yürüttü kampanyasını. CHP’nin İnce’ye verebildiği destek sınırlı kalırken Erdoğan’ın yıllar içinde kurmuş olduğu ilişkilere, örgütsel ve kurumsal desteğe, devletin tüm olanakları ve sınırsız maddi olanaklar da eklenince İnce’nin işi daha da zorlaştı. Medyanın çok büyük bölümünün iktidar yandaşı konumuna gelmiş olması da çok bu süreçte önemli bir faktördü kuşkusuz.
İnce’nin yarattığı umut patlaması Türkiye’nin çoğunlukla daha gelişmiş bölgelerinde yaşayan hayli geniş bir kesimin, Erdoğan’ın damgasını taşıyan 15 yıllık iktidar dönemi sonunda artık farklı bir havayı solumak istediğini, farklı şeyler duymak ve farklı bir ortamda yaşamak istediğini gösteriyor. Şimdi tüm bu umutları söndürmeyi hedefleyen ‘tek adam’ rejiminin güçlendirilmiş şekli devreye girerse bunun yaratacağı toplumsal tepkileri hesaba katmak gerekiyor.
Erdoğan’ın son on yıldaki icraatının Türkiye’nin dış dünyadaki imajını fena halde bozduğu da ortada. Türkiye’nin imajını bozan anlayışın yeni dönemde de sürmesi halinde Türkiye dış dünyada ve özellikle ekonomide yeni açmazlarla karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz görünüyor.
Zor sınav ekonomide
Hayal ettiği bütün yetkilerle Cumhurbaşkanı koltuğuna oturacak olan Erdoğan şimdi kritik bir tercih yapmak zorunda. Önünde iki yol var.
Ya pek çok kimsenin beklediği gibi, “seçmenin bana verdiği destek bugüne kadar izlediğim yolun doğru yol olduğunu gösteriyor” deyip bildiğini okumaya devam edecek. İzlediği yolun doğru yol olmadığını söyleyenlere ise hadlerini bildirecek, belki de cezalandırılmalarını isteyecek.
Ya da ülke içinde yükselen tepki ve hoşnutsuzluğu dikkate alarak ve bu kesimin ülkeye yapabileceği olumlu katkıyı hesaba katarak bu kesimin de onaylayacağı farklı bir anlayışı benimseyecek. Dış dünyadaki tepkileri de dikkate alacak. Çoğu kimse bu seçeneğin bir hayal olduğunu ve ‘tek adam’ anlayışıyla bağdaşmadığını düşünüyor ama ben gene de hatırlatmadan edemiyorum.
Zor sınav önce ekonomide verilecek çünkü Erdoğan yönetimi Türkiye’yi uluslararası finans çevrelerinin en riskli gördüğü iki – üç ülkeden biri haline getirdi. Bu alanda atılacak yanlış adımların faturası çok ağır olabilir. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 20 Haziran günü Adana’da işadamlarına hitap ederken söylediği şu sözler hayata geçirilirse her şey olabilir: “24 Haziran’da siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz.” (Haber Türk gazetesi, 21 Haziran 2018)
* Bu makale Dünya gazetesinde yayımlanmıştır.