Gündem

Ortadoğu’nun istenmeyen çocuğu: Hamas

'İsrail saldırısı çarşamba günü başlıyor ve Arap Birliği ertesi gün olağanüstü toplantı kararı alıyor. Peki ne zaman için alınıyor bu toplantı kararı?'

20 Kasım 2012 21:00

 

- IŞIL ÖZ

 
 
TRT Türk’ün Ankara’daki haber merkezinde ‘Dış Haberler Editörü’ olarak görev yapan Mehmet A. Kancı ile Gazze’de başlayan, Hamas’a karşı 2008- 2009’daki “Dökme Kurşun Operasyonu”na benzer sürecin detaylarını konuştuk.
 
\
Bir kez daha gerek Türkiye’de gerek bölge ülkelerinde “Amerika Birleşik Devletleri ve Batılı ülkelerin” bu şiddete nasıl olup da izin verdiği ya da göz yumduğu tartışılırken, Kancı’ya ilk olarak, bugüne kadar hakim olan tezin bir kez daha tekrarlanması üzerine neler düşündüğünü sordum. Soruma soru ile yanıt verdi:
 
“Batı dünyası İkinci Dünya Savaşı’ndaki Yahudi Soykırımı’ndan duyduğu suçluluk ve Yahudilerin uluslararası piyasalara hakimiyeti nedeniyle
 
İsrail’in saldırganlığına göz yumuyor”. deniliyor da, peki batı dünyasının, İsrail’i bu tür şiddet eylemleriyle “afacanlık yapan hiperaktif” çocuğu yerine koyan yaklaşımı gerçekle örtüşüyor mu? Yoksa, ortada bir “göz yummadan” ziyade “teşvik” mi var?”
 
-Erken tarihe alınan İsrail seçimleri ile İsrail’in Gazze’ye saldırısı arasında bağ kuranlar var…
 
Gazze’ye yönelik saldırıyı, İsrail’de erken genel seçime yönelik bir seçim yatırımı olarak değerlendirmek çok basit bir algı olur. Bu saldırılar sırasında Hamas ve bağlı örgütlerin İran’dan sağlanan teknolojiyle üretilen Fecr-5 füzelerini savaş alanına sürdüğünü unutmamak lazım. 70 kilometrenin biraz üzerinde menzile sahip bu füzelerin Tel Aviv’e ulaşması nedeniyle İsrail kendisine yönelik tehdidi kökten çözme yoluna gitmek isteyebilir. Salı günü itibarıyla Almanya Dışişleri Bakanı Westerwelle, BM Genel Sekreteri Ban, Ortadoğu Dörtlüsü’nün temsilcisi Blair bölgede. ABD Dışişleri Bakanı Clinton’un çarşamba günü, İsrail'in ültimatomu dolduktan sonra Tel Aviv’de olması bekleniyor. Bu bile Amerikan yönetiminin İsrail’in önünü kesmekte aceleci davranmadığının bir göstergesi. Netanyahu, Gazze’de Hamas iktidarına son verecek sosyal çöküntü ortamını yaratana kadar bu harekatı sürdürebilir. Netanyahu’nun bir diğer amacı da 29 Kasım’da Batı Şeria’daki Filistin yönetiminin Birleşmiş Milletler’e “üye olmayan gözlemci devlet statüsü” için yapacağı başvuruyu engellemek. BM Genel Sekreteri dahi, geçen hafta Filistinlilere üstü kapalı bir biçimde bu taleplerinden geri adım atmalarını söylerken, “geri dönülemeyecek girişimlerden” vazgeçilmesini istemişti.
 
-ABD Başkanı Obama’nın Beyaz Saray’a seçilmesinin ardından düzenlediği ilk basın toplantısını nasıl değerlendirdiniz?
 
Bu toplantı İsrail’in Gazze’ye başlattığı saldırı ile aynı saatlere denk geldi, Obama, “İsrail’in Hamas’ın roket saldırılarına karşı kendini savunma hakkı olduğunu” söyledi. İsrail Başbakanı Netanyahu ile arası iyi olmadığı savunulan Obama’nın Ortadoğu’da İsrail’e karşı daha temkinli bir çizgi izleyeceğini savunanlar için ne büyük halay kırıklığı… Netanyahu’nun, başkanlık seçiminde Obama’nın rakibi Romney’yi canla başla desteklediği bir ortamda Amerikan Başkanı’nından medet umanlar bu açıklamayla ufak bir şok geçirmiş olsa gerek. Obama’nın birinci döneminde Ortadoğu barış süreci üzerinde Netanyahu ile yaşadığı görüş ayrılıkları ile ABD-İsrail ikilisinin Ortadoğu’daki çıkarlarının aynı çizgide buluşması birbirinden farklı şeylermiş demek ki.
 
 

‘Berlin’in doğusunda yaşayan tüm halkları ahmak sanıyorlar!’

 
 
-ABD’nin ardından, bir bakıma Kuzey Atlantik Konseyi’nin bu gibi durumlarda sözcüsü konumundaki Kanada’dan da benzer bir açıklama geldi, değil mi?
 
Evet, Kanada da, İsrail’in kendini savunma hakkına destek verdiklerin açıkladı. Avrupa Birliği’nden de taraflara itidal tavsiye eden cılız açıklamalar dışında bir şey gelmedi. İngiltere Dışişleri Bakanı Hague’ın 18 Kasım Pazar günü yaptığı açıklama ise bölgeyi yakından izleyenleri kahkahalarla güldürecek nitelikteydi. İngiliz Sky televizyon kanalına konuşan Hague, “Gazze’ye yapılacak bir kara harekatının İsrail’e verilen uluslar arası desteğin kaybına yol açacağını” İsrailli mevkidaşına ilettiğini söyledi. Batı Şeria’daki işgal altındaki topraklarda yıllardır yerleşim inşa etmeyi sürdürerek Birleşmiş Milletler kararlarını çiğneyen, 2009 yılındaki “Dökme Kurşun Operasyonu”nda 1500’den fazla sivili öldüren İsrail bugüne kadar desteğini kaybetmedi de şimdi mi kaybedecek? Hague’ın bu cümlesinden çıkan tek sonuç, kendilerini hala Büyük Britanya zannedenlerin Berlin’in doğusunda yaşayan tüm halkları ahmak zannetmeyi sürdürdüğünün anlaşılması olabilir.
 
-Fransa?
 
Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, 17-18 Kasım tarihlerinde İsrail ve Batı Şeria’yı ziyaret etti. Fabius, İsrail Cumhurbaşkanı Peres başta olmak üzere Tel Aviv’deki tüm yönetim kademesiyle görüştü. Ardından Batı Şeria’da Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile bir araya geldi. Peki Fabius’un tüm bu temaslarından ortaya çıkan bir sonuç ya da hafızalarda kalan tek bir kelime var mı? Ben rastlamadım ama rastlayan varsa öğrenmeye hazırım.
 
-Bu süreçte Arap ülkelerinin durumunu nasıl değerlendirirsiniz?
 
İsrail saldırısı çarşamba günü başlıyor ve Arap Birliği ertesi gün olağanüstü toplantı kararı alıyor. Peki ne zaman için alınıyor bu toplantı kararı? Cumartesi günü, İsrail saldırısı başladıktan 72 saat sonra. Suudi Arabistan ve Katar’ın bu süreçteki tavrı ise tarihin tekerrür etmesinden ibaret. Katar Gazze’de yaralanan Filistinlilerin tedavisi için 10 milyon dolar vereceğini duyurdu. Ortadoğu’da bu oyun yıllardır böyle oynanıyor. Körfez ülkeleri silah alıp Amerikan silah sanayinin çarklarını yağlıyor, ABD büyük bölümü hibe ya da indirimli olarak ürettiği silahlarla İsrail’i besliyor, İsrail bu silahlarla Lübnan ve Gazze’de Körfez emirlikleri ve sultanlıklarının istikrarını tehlikeye atabilecek grupları vuruyor, sonra Suudi Arabistan ve Katar ücreti mukabilinde Lübnan ve Gazze’yi yeniden inşa ediyor.
 
 

‘Gazze’de sırra kadem basanlar Suriye’de demokrasi inşa ediyor…’

 
 
İsrail’in “şımarık çocuk olduğu, batının İsrail’in haylazlıklarına tarihsel sebeplerle göz yumduğu masalı” anlatılırken, İsrail’in aslında bizzat Amerika Birleşik Devletleri ve Suudi Arabistan’ın bölgede hoşlanmadıkları yönetimleri cezalandırma aracı olduğu sis perdesinin ardına gizleniyor. Belki de Washington ve Riyad kaynaklı bu sis perdesi nedeniyle İsrail ordusu son operasyonuna Kitab- ı Mukaddes’ten aldığı “Bulut Sütunu” ismini koymuştur. Kim bilir…
 
-Hamas?
 
İster beğenelim ister beğenmeyelim, 2006 yılında önce halk oyuyla sonra bilek gücüyle Gazze’de yönetimi ele alan Hamas, bugün Türkiye’nin dahil olduğu veya olmaya çalıştığı batılı ittifakların üyeleri tarafından varlığına tahammül edilmesi mümkün olmayan bir yapı olarak değerlendiriliyor. Hamas kendi isteğiyle ya da Gazze halkının baskısıyla iktidarı terk edinceye kadar İsrail kendisine biçilen sopa görevini memnuniyetle yerine getirmeyi sürdürecek. Onlar bu oyunu oynarken, biz de en azından İsrail’in bu saldırılara kendi başına giriştiği ve tek sorumlusu olduğu fikrinde ısrar etmeyelim.
 
 

‘ABD Türkiye’den önemli bir rol bekliyor!’

 
 
-Türkiye bu tabloda nereye oturuyor? Olaylara yön verebilme alanı var mı veya gücü var mı?
 
Türkiye’nin Gazze’de yaşanan son gelişmelerle ilgili konumunu anlamak için ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland’ın 19 Kasım’daki basın toplantısındaki sözlerini değerlendirmek gerekiyor. Bu basın toplantısında bir gazeteci Nuland’a “Başbakan Erdoğan’ın “İsrail devlet terörü estiriyor” sözlerinin Washington yönetimi tarafından nasıl yorumlandığını sordu. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü ısrarlı sorular karşısında şu cevabı verdi: “Her iki tarafta da gerginliğin azaltılmasına yönelik söylemlere odaklanmış durumdayız. ‘Şu şunu dedi, bu bunu dedi’ üzerinde ayrıntılara girmeyeceğim” Nuland ayrıca müttefikleriyle ilgili kamuoyu önünde sözlü atışmaya girmeyeceklerini vurgularken, İsrail’e karşı retorik saldırıların faydası olmayacağını söylemekle yetindi. Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ayrıca Gazze konusunda sessiz diplomasiye odaklandıklarının da altını çizdi. Nuland’ın bu ifadelerini MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’in Mısır’daki ateşkes görüşmelerine katılmalarıyla yanyana koyduğumuzda ABD’nin, sözkonusu sessiz diplomaside Türkiye’den önemli bir rol beklediği anlaşılıyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun bugün Gazze’ye yaptığı ziyaret de Hamas’ın roket saldırılarının durdurulması için atılacak adımın önemli bir ayağını oluşturuyor. İsrail’in kara harekatı için verdiği ultimatomun süresinin dolmasına saatler kala Gazze’den İsrail topraklarına yönelik roket saldırıları sürüyor. Türkiye’nin Kahire ve Gazze’deki girişimlerinin sonuçları, Ankara’nın Washington nezdindeki kredisinin test edilmesi açısından önemli bir sınav
olacak.
 
-Peki, Hamas’ın füze saldırılarının durdurulması İsrail’in iştahlı gözüktüğü kara harekatının önünü keser mi sizce?
 
İsrail’deki kamuoyu yoklamalarında halkın yüzde 30’unun kara harekatından yana olduğu görülüyor. Netanyahu’nun bugüne kadarki çizgisi gözönüne alındığında bir kara harekatı olmadan bu sürecin noktalanması mümkün görünmüyor.
 
-Batı basınının Gazze’deki olayları veriş şeklini nasıl yorumluyorsunuz?
 
Batı basını, İsrail’in Gazze saldırısında aynı hükümetleri gibi gelişmelere yan gözle bakmakla yetindi. Yalnızca BBC’nin internet sayfasından 15 Kasım Perşembe günü yansıyan manzaraya bakmak duruma teşhis koymak için yeterli. Batı basını uzun süre Şi Yingping'in Çin Komünist Partisi’nin 18. Ulusal
Kongresi’nde Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanlığı’nın onaylanmasını birinci haber olarak görmeye devam etti. Aradan geçen bir haftada da durum farklı değil. Twitter gibi internetteki sosyal medya mecralarında bölgedeki muhabirler İsrail’in saldırganlığına isyan etse de, iş kurumsal düzeye geldiğinde ortada eşit şartlarda bir savaş varmış gibi bir habercilik anlayışının hakim olduğunu görüyoruz. Görsel basın 2008-2009 yılındaki “Dökme Kurşun Operasyonu”na oranla Gazze’deki gelişmelere ilgisini kaybetmiş gözüküyor.
 
-Son soru: İsrail saldırısı Filistin Kurtuluş Örgütü ile Hamas arasında bir uzlaşmaya neden olabilir mi?
 
Gazze’deki son operasyonun Filistin Kurtuluş Örgütü-El Fetih ile Hamas arasında bir uzlaşma yaratma ihtimali “sıfır”. Geçtiğimiz aylarda taraflar arasında bir ulusal birlik hükümeti kurulması yönündeki girişimin sonuçsuz kaldığını, her iki tarafın henüz seçmen listelerinin hazırlanması aşamasında itilafa düşerek işbirliğini kestiğini hatırlamakta fayda var. Bu uzlaşmazlığın ulaştığı boyut, 1996’dan bu yana Hamas’ın siyasi liderliğini yürüten Halid Meşal’i istifa noktasına getirdi.
 
Gazze’deki Hamas liderleri, El Fetih ile vardığı anlaşma nedeniyle Meşal’e yönelttikleri eleştirilerin dozunu artırdı ve Meşal Hamas yönetiminden çekilme kararı aldı. Meşal’i yiyen bir uzlaşma girişiminin hayata geçebileceğini beklemek yalnızca hayal olur.