Ortadoğu Gazetesi Yazı İşleri Müdürü ve MHP İstanbul 3. Bölge milletvekili adayı Mehmet Müftüoğlu, gazetesine baskıların olduğunu söyleyerek kendisi ve çalıştığı kurum hakkında 200'e yakın ceza ve tazminat davası açıldığını belirtti. Müftüoğlu, "Yayın politikasından rahatsızlık duydukları için dağıtımına engel oluyorlar" dedi.
Müftüoğlu, basına yönelik baskıları ve 7 kanalın dijital platformlardan çıkarılmasını eleştirerek, bunun "millete yapılan bir darbe" olduğunu söyledi.
Ortadoğu Gazetesi Yazı İşleri Müdürü ve Mhp İstanbul 3. Bölge milletvekili adayı Mehmet Müftüoğlu, seçim çalışmalarını ve ülke gündemini Zaman gazetesinden Veysel Engi'ye değerlendirdi.
MHP'nin gazeteci kökenli milletvekili adayı Mehmet Müftüoğlu'nun açıklamaları özetle şöyle:
AKP iktidarının son yıllarına baktığımızda, havuz diye tabir edilen, kirli paralarla oluşturulan ve kirli işlere bulaşan bir medya oluşturuldu. Bu medya karşısında Türkiye'nin geleceğini düşünen, insanlara doğru bilgi akışını sağlamaya çalışan ve de haksızlığa karşı en azından cılız da olsa sesini duyurmaya çalışan bir grup medya da var. Bunlardan en büyüğü Zaman ve Samanyolu Grubu'dur. İpek Grubu ve Ortadoğu Gazetesi'ni de sayabiliriz. Haksızlığa karşı çıkan bu gruplara, kendilerine bağlı yargı mensupları kullanılarak, hukuksuz bir şekilde baskı yapılıyor. 17-25 Aralık bir dönüm noktası oldu. Erdoğan, ailesine uzanacak şeylerin yazılmasını engellemek amacında. Adının geçtiği her haber dava konusu oluyor. Biz 200'e yakın dava ile karşı karşıyayız. Ortadoğu Gazetesi'nin yayın politikasından rahatsızlık duydukları için dağıtımına engel oluyorlar.
Gazeteci arkadaşlarımızın tutuklanması hiçbir şekilde kabul edilemez. 7 TV kanalının mahkeme kararı olmaksızın yayınları kesiliyor. RTÜK ise bir savcının yazısıyla bunun yapılamayacağını söyleyerek, yasalara aykırı diyor. Peki anayasal bir devlet isek hangi anayasa, hangi hukuk kitabında kendi keyfinize göre bu TV'leri kapatacaksınız diye yazıyor? Bu aslında millete yapılan bir darbedir. Basına yapılan darbe bilakis millete yapılıyor. Vatandaşın bilgi alma hürriyetini engelleyemezsiniz. Bu vatandaşa baskı kurmaktır, zihni ve fikri bir alana hapsetmektir. Hükümetin yanında yer almayan ve yanlışlarını ortaya koyan medya kuruluşlarına dönük hem hukuki, hem fiziki, hem mali anlamda baskılar kuruluyor. İpek Medya Grubu'na yapılan baskıya yakın zamanda şahit olduk. Samanyolu TV'nin Genel Yayın Yönetmeni hâlâ cezaevinde. Zaman'a yakın bir zamanda kamuoyunun önünde rencide edecek itibarını sarsacak şekilde baskınlar düzenleniyor. Bu baskınlardan bir şey bulabildiniz mi? Bulamadınız.
Yargı Erdoğan'ın ağzına bakıyor; ‘ne diyecek de biz onu yapacağız' diye. Böyle bir anlayışı kabul etmek mümkün mü? Nerede hukuk devleti? Bülent Arınç ‘Yüzde 50'ye yakın bir kesim bizden nefret ediyor.' demişti. Şimdi o rakam yüzde 70-80'lere dayandı. Peki bu nefret duyduğunuz insanları çıkardığınız yasalarla insanları cezaevine atarak, Twitter'dan paylaşım yapan insanları suç işledi diyerek hapse atarak mı susturacaksınız? Ya da frekanslardan, uydudan TV'leri çıkararak mı insanları susturacaksınız?
'Ülkü Ocakları'na operasyon planlayanlar, Osmanlı Ocakları'nı kurdu'
Bir dönem Ülkü Ocakları'nı gayri meşru örgüt sınıfına sokarak operasyon yapmayı bile hesaplamışlar. Ülkü Ocakları, eğitim ve kültür yuvasıdır. Burada yetişenler Türkiye'nin yönetiminde ve hizmetinde çeşitli kademelere gelirler ve bunlar vatanına, milletine bağlı insanlardır. Bunlardan asla AKP'liler gibi birtakım gayri meşru işlere bulaşmış tipler çıkmaz. Siz kalkacaksınız, bunu sabote edeceksiniz... Bunun adımı Erdoğan'ın Kazlıçeşme'deki mitinginde 3 hilal açmasıyla atıldı. Sonrasında ‘MHP'yi nasıl yok edebiliriz?' düşüncesiyle ortaya çıkan bir gayretin ürünü olarak Osmanlı Ocakları'nı kurdular. O ocakları AKP'den ayrı düşünmek mümkün değildir. İpi sapı kopuk, gayri meşru işlere bulaşmış hatta sabıkalı tiplerin bir arada olduğu bir yapının AKP hükümeti tarafından nasıl kullanıldığını gösteren bir tablo karşımızda. Özellikle AKP'nin lehine bürokratların yaptıkları çalışmalarda biz ülkücüyüz diyerek tanımlama yapmasını da buna bağlayabiliriz.
17-25 Aralık'tan sonra
bütün kurumlar altüst edildi
17-25 Aralık operasyonundaki iddialardan sonra Türkiye'de emniyet, yargı dağıldı, bütün kurumlar adeta alt üst edildi. Operasyona katılan polislerimiz haksız operasyonla göz altına alındılar, cezaevine konuldular. Bütün bunlar olurken 7 Haziran seçimlerinden sonra AKP tek başına iktidardan düşüyor. Özellikle hükümetin kurulamayışının sebebi Recep Tayyip Erdoğan'dır. Erken seçim kararı alan Erdoğan, bu karar ile ‘Acaba AKP yine tek başına iktidara gelir de ben kendimi kurtarabilir miyim? Acaba sıfırlayamadıkları paraların mukabilinde bu iddiaları sıfırlayabilir miyim?' düşüncesi hakimdi. 7 Haziran sonrası bombalar patlıyor şehitler geliyor. Hiç kimse umurunda değil, umrunda olan tek şey ailesi ve partisi.
7 Haziran'da millet tokat attı,
1 Kasım'da tekme yiyecekler
Sahada ev, esnaf ve STK ziyaretleri yapıyoruz. Onlardan aldığımız bilgiler ve tepkiler ışığında yeni siyasi alanlar ve doneler geliştiriyoruz. Hem gazeteci hem de siyasetçi olarak şunu söylüyorum ki; sokağa çıkıp vatandaşın kapısını çaldığımızda bize, ‘AKP'nin artık iktidara gelmesi mümkün değil, Türkiye'yi kurtarın' diyorlar. Yüzde 52'lerden bahsedenler bugün yüzde 40'ları konuşamaz duruma geldiler. 7 Haziran'da milletten büyük bir tokat yediler. 1 Kasım'da da tokat yerine tekme yiyecekler. AKP kaybederse Türkiye kazanır.