Edebiyatçılar Orhan Pamuk , Seray Şahiner ve Ahmet Ümit, Cumartesi Anneleri’nin 700. hafta eylemine yapılan müdehalede çekilen fotoğrafları yorumladı. Pamuk, Cumartesi Annesi Emine Ocak’ın gözaltına alınmaya çalışıldığı fotoğraf için "Acımasızlığın, merhametsizliğin, adaletsizliğin zamanı bu” dedi.
Cumhuriyet’te yer alan habere göre Orhan Pamuk, şunları söyledi:
Cumartesi Anneleri yıllardır eylemlerini benim evime on dakikalık bir uzaklıkta, Galatasaray Meydanı’nda yapıyorlardı. Kayıp çocuklarını arayan anneler! “Bir dakika gelir misiniz görüşelim” dendikten sonra öldürülen, cesedi yok edilen kurbanların anneleri. Çok geçtim önlerinden saygıyla, kederle, hatta utançla. Bu utancı bir zamanlar hissedenler o kadar çoktu ki devlet adamları, siyasetçiler onlarla fotoğraf çektirirlerdi. Ama anlayışın, şefkatin ve dertliyi dinlemenin zamanı bitti artık. Acımasızlığın, merhametsizliğin, adaletsizliğin zamanı bu.
Ahmet Ümit de yukarıdaki fotoğrafı şu ifadelerle yorumladı:
Zamanın ortasında duruyor yedi kişi, mavi gökyüzünün altında, sıcak bir ağustos gününün içinde. Yedisi de yerde, yedisinin de bedenleri zeminle temas halinde. Elleri, gövdeleri, ruhları kenetlenmişler birbirlerine. Korku yok gözlerinde, ümitsizlik yok, biraz endişe var sadece ve alabildiğine kararlılık. İnanmaktan, vicdanlı olmaktan, haklı olmaktan gelen bir kararlılık... Sadece gözlerinde değil, alınlarında, saçlarında, sakallarında, kenetlenmiş dişlerini gizleyen gergin dudaklarında, kanamaya ramak kalmış avuçlarında, çizilmiş bileklerinde, tozlanmış dirseklerinde, gerilmiş omuzlarında, yüzülmüş dizlerinde, giysilerinin kıvrımında aynı haklı kararlılık.
Ayaktakiler çözmek istiyor onları. Koparmak, parçalamak, ayırmak. Önce birini çekip alacaklar. Yedi kişilik bu zincirin bir halkası koparsa, ötekilerde birer ikişer dağılacak. Ama ayaktakilerin gözlerinde aynı kararlılık yok. Oysa hazırlıklı gelmişler, oysa teçhizatlılar, oysa silahlılar, oysa koca organizasyonlar var arkalarında. Gelin, görün ki, verilen vazifeyi yerine getirmeye çalışanların sıkıntılı ifadesi gelip oturmuş yüzlerine. Yine de gözlerini dikmiş, bir açık arıyorlar, adeta tek bir insana dönüşmüş bu yedi inançlı bedenin arasında. Bunu yaparken bile mana kazanmıyor yüzleri. Emin değiller yaptıklarının doğruluğundan. Onun için, o katı memur ifadesinin ardına saklıyorlar düşüncelerini, duygularını, onun için başları böyle eğik.
Yerdekiler sadece aralarından zorla çekip alınacak arkadaşlarını korumuyorlar, bu kopmayla birlikte kendilerinin ele geçirilmesini önlemeye de çalışmıyorlar. Çok daha fazlası var bu görüntüde. Sıradan bir arbede değil bu, sonu karakolda bitecek bir gösteri de değil. Çünkü güce sahip olanlarla, haklı olanların karşı karşıya geldiği her an, vicdanın cesaretle buluştuğu her an, onurun direnmeye dönüştüğü her an bir mucizedir. Fakat mucizeler her zaman kaydedilmez. Bu kez öyle olmuyor işte. Hakikati görebilen bir fotoğrafçı, hakikati kaydedebilen bir kamera mucizenin gerçekleşmesini mümkün kılıyor.
Oysa görüntüdekilerin hiçbiri kameraya bakmıyor. Ne yerdekiler, ne ayaktakiler, ne güçlü olanlar, ne haklı olanlar. O karmaşanın ortasında, o patırtının gürültünün arasında deklanşörün cılız sesi kendi bildiğince ardı ardına patlıyor. Ve işte o zaman hayatın ölüme karşı durduğu an sonsuzluk kazanıyor.
Bu an bozulacak, bu kare elbette dağılacak ama ne olursa olsun, sonunda direnenler kazanacak. Çünkü, fotoğraf denen sanat, direncin görüntüye dönüştüğü bu kareyi yakalayarak bir ölümsüzlük abidesi yaratmış durumda. Ülkeyi, şehri, insanı yansıtan sonsuz bir görsellik abidesi.
Seray Şahiner de yukarıdaki fotoğraf için şunları söyledi:
Bir derdin akraba yaptığı Cumartesi Anneleri bir araya geldi mi Galatasaray Meydanı’nda bir aile albümü açılır. Ellerinde çerçevelenmemiş, PVC’yle kaplanmış fotoğraflar. Bunun suyu var, gazdan sakınması var, gözaltısı var… Cam kırılır, kâğıt ıslanır. Akıbetini sordukları evlatlarının hatırasını bir kırılganlığa teslim edemezler…
Cumartesi Anneleri 700. hafta: Öğlen 12.00’ye doğru, Galatasaray Meydanı’nda kendilerine doğrultulmuş silahların, polis barikatlarının gölgesinde oturmuş; yıllardır o meydana gölgelerini bir kök inadıyla salmış insanlar. Bu kez ellerinde yakınlarının resmi yok. O gün, bu aile albümünün kapağını açmak; evlatları kaybetmenin değil evlat acısının yasallığını sorgulayanlarca yasaklanmış. Sabah saatlerinden itibaren gözaltılar yapılmış.
Meydandaki Cumartesi İnsanları, açıklama yapıyor. Polis biber gazı sıkıyor…
Soluklanıp daha doğrusu soluklanamayacağımızı anlayıp Galatasaray Meydanı’na geri dönüyoruz. Meydanda gaz atımı devam ediyor. İnsanlar, ara sokaklara, mağazalara sığınıyor.
Mağaza vitrinlerinde gazdan kaçmış insanlar… Bir camın ardında, hareketsiz mankenlerle yan yana… Bir cam… Polis bizi göz önünden çekmeye uğraşırken vitrine çıkarıyor. Bir cam… Müdahale adı altında yarattıkları arbedede kırılabilir… Cumartesi’yi anlamayanlar bizi camdan sakınmıyor.
Polisler silahlarını doğrultmuş… Gaz, plastik mermi… Sırf insanlara değil, hafızaya da nişan alınıyor. Bir derdi sokaktan tecrit etme çabası… Son zamanlarda- yine- polis barikatıyla, gözaltılarla Cumartesi Anneleri buluşmaları kriminalize edilmeye çalışılıyor. Devlet; Cumartesi Anneleri’ne, camekânların ardındaki vitrin mankenlerin gözleriyle bakmamızı istiyor. Mealen diyor ki, tanıklık etmeyin, hatırlamayın.
Cumartesi Anneleri 700. hafta buluşmasında zulüm, bizi dönüşmemizi istediği şeyle; cansız mankenlerle bir araya getirdi. Biz ve devletin idealindeki biz, yan yanayız. Gaddarlığın hem muhatabı hem tanığıyız. Vitrinin ardında, cansız mankenlerin yanında duranlar; belki Cumartesi Anneleri buluşması için gelmişti, belki sadece yoldan geçiyordu… Bir derde tanık olmak için onu paylaşmayı seçmenize bile hacet yok artık. Vicdansızlık radyasyon gibi yayılıyor… Biber gazı, plastik mermi, hakaret, darp ve gözaltı olarak… Camın iki yanı da birbirine ekran. Beyaz camın göstermediğini bir camın ardından gördük: 10 yıllar süren bir zulmün dev ekran görüntüsü.